Hayatı savaşların ortasında, nereden geleceği belli olmayan ölüm korkusundan kaçarak geçen Afganistanlı Fatima Nazeery, ayakta kalma mücadelesini Ekmek ve Gül’e anlattı. Evini, işini, doğup büyüdüğü toprakları ve kendini var ettiği anılarını Taliban’ın saldırılarıyla geride bırakarak dokuz kurşun yarasıyla, bin bir güçlükle hayata tutunan Nazeery, “Göçmenler, kadınlar, işçiler kendinizi değersiz görmeyin. Siz yoksanız bu zor işler yapılamaz. Siz varsınız diye bu ülkeler ayakta duruyor. Ben mücadele etmekten vazgeçemedim. Siz de vazgeçmeyin” çağrısıyla 1 Mayıs mesajını da paylaştı.
Aklımızın dahi almayacağı kadar acı ve hüzün yaşayan Nazeery’nin yaşamı bu ağır yaşam koşullarına karşı duruşuyla yerini büyük bir gurur ve kendinden alınan hayatı yoktan var etme örneğine dönüşüyor. Verdiği mücadeleler, ayakta kalma çabası ve pes etmeyen tavrı sadece kendisini değil ailesini de bütün ‘öteki’ duygusunun içinden çekip alarak güçlü kılıyor.
‘ÇOCUKLARIM SAVAŞIN ORTASINDA KALMASIN DİYE GELDİM’
Taliban’ın saldırıları nedeniyle 2014 yılında Afganistan’daki hayatını bırakıp Türkiye’ye gelmek zorunda kalan Fatma Nazeery, “9 kurşun yarasıyla bedenimi paramparça ettiler. Hayatta kalmaya çalışırken geçirmem gereken ameliyatlar için Türkiye’ye 2014 yılında geldim. Eşim mimar, ben memurdum. Burada mesleğimizi yapamadık, işçi olarak çalışıyoruz. Mecburen dikiş öğrendim, burada terzilik yapmaya başladım” diye anlatıyor.
“Afganistan’da 20 yıldır Taliban’ın etkisinin azalmasıyla kadınlar iş hayatında ve toplumun her alanında yer alabiliyordu. Şimdi Taliban’ın gelmesiyle bütün kazanımlar sıfırlandı” diyen Nazeery, şöyle devam ediyor: “Kadınlara hiçbir koşulda izin vermiyorlar. Kız çocukları sadece altıncı sınıfa kadar din eğitimi alabiliyor. Kız çocukları hem çok üzgün hem çok mağdur. Daha birkaç gün önce iki liseye saldırı düzenlediler 50 öğrenci hayatını kaybetti.”
Bitmek bilmeyen bir savaş ortamından kaçmak ve sadece hayatta kalabilmek için göç etmek zorunda olduklarının altını çizen Nazeery, “Benim de kız çocuklarım var. Ben, Afganistan’da büyüdüm ve orada çalışmanın, yaşamanın, evlenmenin ne kadar zor olduğunu biliyorum. O kadar şeyden sonra sadece yaşıyorum, nefes alıyorum, onun dışında hiçbir şeyim kalmadı. Bir kadın için her şey çok zor. Kız çocuklarım benim gibi savaşın ortasında kalmasın diye geldim” diyor.
‘ÇOCUĞUM İKİ GECE AÇLIKTAN AĞLADI’
Onlarca kez ameliyat geçiren ve bütün birikimlerini sağlık masraflarına harcayan Nazeery, “İlk geldiğimde tek kelime bilmiyordum. Su isteyemiyordum. O zaman küçük çocuğum süt içiyordu. Açlıktan iki gece ağladı. Biberonu, sütü izah edip alamıyordum. Bir tercüman bulamadım. Sıfırdan bir hayat kurmaya çalıştık. Dört çocuğum var ve okula gidiyor hepsi, başarılılar. Ben de bütün imkanımı onların eğitimine kullanıyorum” diye belirtiyor.
‘İŞÇİYSEN ÇOK ÇALIŞMA AZ MAAŞ, MÜLTECİ İŞÇİYSEN DAHA ÇOK ÇALIŞMA DAHA AZ MAAŞ’
Günlük hayatı sürdürmenin geçimini sağlamanın bir işçi için hele de bir mülteci işçi için çok zor olduğunu vurgulayan Nazeery, “İşçiler çok çalışıp az maaş alıyor ama biz mülteci işçiler, daha çok çalışıp daha az maaş alıyoruz. Bütün masraflardan kısıyoruz. Elektrik harcayamıyoruz. Çamaşırı, bulaşığı elimde yıkıyorum. Kışın doğal gazı açmadık. Sadece küçük bir ısıtıcının etrafında ayaklarımızı ısıtarak idare ettik. Çalıştığımız bütün parayı çocukların eğitim masrafına harcıyoruz. Çocuklarım tatili bilmiyor, sinemayı bilmiyor. Bunlar bizim için hep lüks. Büyük çocuğum bazen Afganistan’daki yaşamımızı hatırlıyor. ‘Geri gitsek evimizi arabamızı bulur muyuz’ diyor. Ama şimdi onların hiçbiri yok” diye konuştu.
‘GÖÇMENLERE MÜLTECİLERE EŞİT DAVRANILSIN İSTİYORUM’
Yaklaşan 1 Mayıs için taleplerini sorduğumuz Nazeery, “Ben savaş çocuğuyum. Savaşta doğdum, savaşta büyüdüm, savaşta evlendim. Hep kaçarak yaşamak zorunda kaldım. Her an her şeyin kötüleşeceği korkusuyla yaşadım. Hem Türkiye’de hem dünyada işçiler, insan gibi görülsün. Şimdi en zor işi yabancı, mülteci işçiler yapıyor. Kimliksiz, çalışma izni yok, sigortası yok. Hatta hiç kimse nereden geldiklerini, nerede yaşadıklarını, ne yiyip içtiklerini bilmiyor. Çalıştığı yerde ölse alıp toprak altına koyuyorlar. Adını dahi bilen yok. Eşit davranılsın istiyorum” dedi. Nazeery, “Göçmenler, kadınlar işçiler kendini değersiz görmeyin. Siz yoksanız bu zor işler yapılamaz. Siz varsanız bu ülkeler ayakta duruyor. Ben mücadele etmekten vazgeçemedim. Siz de vazgeçmeyin” diye seslendi.
‘HER AN SINIR DIŞI EDİLME KORKUSUYLA UCUZA ÇALIŞTIRILIYORUZ’
Afganistan’da kadınların hiçbir şekilde çalışamadığını ve mecburen bir erkeğin gelip çalışıp para kazanıp ailesine göndermeye çalıştığını getiren Nazeery, “Ancak o kadar zor koşullarda çalışmalarına rağmen paralarını vermiyorlar. Bir iki ay sonra işten atıyorlar. Hatta işe gidecek yok parası bulamıyorlar. Her an sınır dışı edilme korkusuyla çalıştırılıyorlar. O yüzden saygılı davranılsın istiyorum. Mesela insanlar sokaktaki hayvanlara acıyorlar hayatta kalmaları için mama veriyorlar. Onlara bu kadar vicdanlı davranırken bize de birazcık insan gibi davransalar, bizi insan gibi görseler. Oysaki bizim de bir ülkemiz bir hayatımız vardı. İzin vermiyorlar orada yaşamamıza nereye gideceğiz nasıl yaşayacağız bilmiyorum. Özellikle kadınlar Afganistan’da ne iş yapacak nasıl yaşayacak” diye anlattı.
‘ÇOCUĞUM TAKDİR ALMASINA RAĞMEN ÖĞRETMENİ FOTOĞRAF ÇEKTİRMEDİ’
Mülteci çocukların da mutlu olmadığını ve okullarda dahi eşit davranılmadığını belirten Nazeery, “Sürekli yabancı olduklarını hissettiriyorlar. Oradaki kadınların, çocukların kötü yaşam koşullarını anlatıp neden geldiklerini ne yapmak istediklerini ifade etmelerine izin vermiyorlar. Örneğin bütün çocukların öğretmenleriyle fotoğrafı var ama benim çocuğumun yok. Benim çocuğum takdir almasına rağmen öğretmeni fotoğraf çektirmek istemedi. Çocuklar çok üzülüyor ama ben hep saygılı olmaları konusunda uyarıyorum. Benim çocuğumu dövüyorlar arkadaşları ama susmak zorunda kalıyor” dedi.
‘BİR YANDA PATRON KIZIYOR BİR YANDA MAHALLLELİ İSTEMİYOR’
Kendi uğradığı ayrımcılığı ise Nazeery, şöyle ifade etti: “Sabah işe giderken komşular, Afganistan’dan geldiğimi öğrenince aynı binada bile kalmaktan rahatsız olduğunu söylüyorlar. Ben işe gidiyorum o taraftan patron kızıyor, maaş az, iş çok. Sabah 8 de gidiyorum akşam 7 ye kadar çalışıyorum. Bu taraftan sokakta bile istenmiyoruz. İnsan olan herkesin hakkı vardır. Bazen burada bir hiç olduğumu düşünüyorum.”
‘ŞİMDİ BENİ DÜŞÜNEN BİR TÜRK ANNEM VAR’
Bunun yanında kadın dayanışmasının da kendini güçlendirdiğini ifade eden Nazeery, “Bütün bu kötü örneklerin yanında beni güçlendiren destek olan birçok kadına da denk geldim. Hastanede bana refakatçi oldular. Şimdi bir Türk annem var ve beni düşünüyor. O da çok acılar çekmiş, bana o kadar düşkün ki. Arada arıyor, çocuklarıma ve bana destek oluyor. Elinden geldiğinin fazlasıyla bana yardım etti. Ameliyathanede kapımda bekledi. O kadar destek oldular ki. Bunları hiç unutmayacağım. Ayakta kalmamın bir nedeni de budur” diye konuştu.
Bunun yanında kadın dayanışmasının da kendini güçlendirdiğini ifade eden Nazeery, “Bütün bu kötü örneklerin yanında beni güçlendiren destek olan birçok kadına da rast geldim. Hastanede bana refakatçi oldular. Şimdilik bir Türk annem var ve beni düşünüyor. O da çok acılar çekmiş, bana o kadar düşkün ki. Arada arıyor, çocuklarıma ve bana destek oluyor. Elinden geldiğinin fazlasıyla bana yardım etti. Ameliyathanede kapımda bekledi. O kadar destek oldular ki. Bunları hiç unutmayacağım. Ayakta kalmamın bir nedeni de budur” diye konuştu.
İlgili haberler
Mülteci işçi kadınlar: Biz de insanız!
20 Haziran Dünya Mülteciler Gününde metal döküm atölyesinde çalışan mülteci kadın işçiler yaşadıklar...
İki çocuğuyla İran'dan Türkiye'ye geçmeye çalışan...
8 ve 9 yaşlarındaki iki çocuğuyla İran'dan Türkiye'ye geçmeye çalışan Afganistan asıllı mülteci kadı...
Mülteci Selva ve Zahra’nın Türkiyesi…
İki farklı dönemde Türkiye’ye gelen Selva ve Zahra’yla son dönemde artan ırkçı söylemleri ve saldırı...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.