Adres sınırlaması mülteci karşıtlığına daha fazla zemin hazırlıyor
Dünya Evimiz Uluslararası Dayanışma Derneği Koordinatörü Burçak Sel ile Türkiye’de yaşam mücadelesi veren göçmen ve mültecilerin yaşamını konuştuk.

Her gün onlarca mülteci ülkelerinden başka dünya ülkelerine göç etmek zorunda kalırken, milyonlarca mültecinin yaşadığı Türkiye’de özellikle şoven saldırılar artıyor, mülteciler ırkçı söylemlerin ve şiddetin hedefi haline geliyor, geri gönderme söylemleriyle pazarlık konusu yapılıyor.

20 Haziran Dünya Mülteciler Günü vesilesiyle Ekmek ve Gül olarak Dünya Evimiz Uluslararası Dayanışma Derneği Koordinatörü Burçak Sel ile bugün Türkiye’de yaşam mücadelesi veren göçmen ve mültecilerin yaşamını konuştuk.

Özellikle mülteciler için en önemli sorunların başında gelen adres kısıtlılığı üzerine konuşan Sel mülteciler açısından yaşanan sıkıntılara şu sözlerle dikkat çekti: “Bu sınırlılık, Ankara’nın ilçesi olan Altındağ olaylarından beri tırmanan mülteci karşıtlığının kendisine daha kolay bir zemin bulmasına, dolayısıyla mültecilerin gündelik hayatın hemen her alanında (iş, eğitim, sağlık, sosyal hayat vs.) uğradıkları ayrımcılığın artmasına neden oldu. İş bulmak, çocuğunu okula göndermek, Türkiyeli komşuyla sosyalleşmek eskiye göre daha da zorlaştı. Ülkemizi insan haklarının ihlali bakımından daha kötü noktaya taşıyan bu durum, mültecilerin marjinalleşmesine, radikalleşmesine ve siyasal pek çok ‘riskli’ ve ‘tehlikeli’ alanlara angaje olmasına sebebiyet verdi. Mültecilerin toplumun meşruiyet alanından daha da itilmesi söz konusu oldu. Bir diğer yandan yeniden mültecilik deneyimi diye adlandırabileceğimiz ve bu vakte değin edinilmiş pek çok avantajı tersine çeviren bir süreç başladı.”

‘ADRES KISITI MÜLTECİ KADINLARI EVE DAHA ÇOK HAPSEDİYOR’

Mülteci kadınlar açısından da değerlendirme yapan Sel, “Örneğin Suriye savaşını bir milat olarak kabul edecek olursak devirdiğimiz on yıl içinde bu kadınların edindikleri sosyal uyum birikimi ve toplumsal kabul deneyimi zarara uğradı. Bir mülteci kadın bu kararın ardından belki de yeni yeni adapte olduğu sosyal alanı terk etmek durumunda kaldığından evinin dışına çok daha zor çıkacak bir duruma geldi. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine direnme gücünü daha da yitirdi. Çünkü yeni bir yerde üstelik de önceki on yıla nazaran çok daha kaotik şartlar altında yaşam sürmek, kadınları ev içine daha çok hapsetti. Bu uygulama kadınları istihdamdan, eğitimden ve pek çok temel hak ve özgürlükten mahrum kıldı. Kısaca tahkikat kararıyla zaten halihazırda mülteci toplumunun da daha dezavantajlı kesimini oluşturan kadınların bu durumu derinleşti” dedi.

‘İŞ BULMA OLANAKLARI AZALIYOR’

Özellikle farklı atölyelerde, fabrikalarda çalışan mültecilerin adres kısıtlılığı ile birlikte çalışma olanağının daha da zorlaştığını ifade eden Sel, çalışma koşulları yerli emeğe göre halihazırda çok daha ağır olan mültecilerin çok daha fazla saatler karşılığında çok daha az ücretlere, ekseriyetle de kayıtsız çalıştırıldığını belirtti. Sel, “Mültecilerin yeni yaşam yerleri iş  artık çok uzak olduğundan neredeyse istihdam alanının dışına atılmış oldu. Çoğu mülteci işçi aradaki yol masrafını karşılayabilecek güçte olmadığından o iş yerlerine gidemez olup işten atıldı. Ülkenin geldiği ekonomik dar boğazda yeni bir iş bulmak ise vatandaş için bile bu kadar zor iken mülteci için neredeyse imkansızlaştı” diye konuştu.

Seçim sürecinde yürütülen ve toplum tabanında büyük bir karşılık bulan mülteci karşıtlığının mültecileri fazlasıyla korkuttuğunu söyleyen Sel, “Altındağ olaylarından beri zaten giderek içe dönen bu toplumun daha da korku ve paniğe kapılmasına neden oldu. Herhangi bir nedenle ya da nedensiz geri gönderilmek ya da sınır dışı edilmekten daha çok korkar oldular haliyle. Bu sürecin muhalefetin aleyhine sonuçlanması ise bir rahatlamaya neden olsa da esasında iktidara olan sempatileri ve ‘tarafgirlikleri’ arttı” dedi.

‘MÜLTECİLER DEPREMİN SONUÇLARINI ÇOK DAHA AĞIR YAŞIYOR’
Sel son olarak deprem bölgesindeki mültecilerin durumuna ilişkin ise şunları söyledi: “Depremden en çok zarar gören kesim şüphesiz mülteciler. Can kaybı sayısı, kaç mültecinin ülke içinde yer değiştirdiği ya da ülke dışına çıktığı bile depremin ardından 4 buçuk ay geçmesine rağmen net değil. Deprem bölgesinde kalanların durumu ise vahamet. Çoğunun kalacağı çadır bile yok. Temiz suya erişim, eğitim, sağlık, beslenme gibi diğer temel haklara sıra bile gelmiyor maalesef. Bu bağlamda mülteci kadınlar, zaten çoğunca hukuksal bir özne de olamadıklarından görünmez bile diyebiliriz. Ne mahremiyetlerine saygı, ne kadınsal ihtiyaçlar için özel bir destek ne de erkek şiddetinden onları koruyacak bir mekanizma yaratılmış değil."

Suruç'ta mültecilerin sınır geçişi | Fotoğraf: Fatih Polat/Evrensel

İlgili haberler
Taliban’dan kaçıp Türkiye’ye gelen Fatma: Milliyet...

Afgan Fatma Nazary ve ailesi 8 yıldır Türkiye’de. Neden geldikleri sorusunun cevabı ise Taliban şidd...

Bana kalan yine bavulum ve yine yol

Savaşlar ve artan yoksulluk nedeniyle göç dalgası büyürken milyonlarca mülteci, ‘Geri gönderme’ tart...

Ötekileştirme ve nefrete karşı birleşelim

Bizler adına siyaset yaptığını düşünenlerin oy kazanmak için Türk olmayan her kesimi dışlamaya çalış...