Taliban’dan kaçıp Türkiye’ye gelen Fatma: Milliyetçi duyguların körüklenmesi bizi korkutuyor
Afgan Fatma Nazary ve ailesi 8 yıldır Türkiye’de. Neden geldikleri sorusunun cevabı ise Taliban şiddeti. Çalıştığı için Taliban saldırısına maruz kalmış. Şiddetin izlerini hâlâ vücudunda taşıyor.

Mülteciler ve mülteci sorunu dünyanın da Türkiye’nin de en önemli gündemlerinden biri. Türkiye’de yükseltilen her şoven dalgada hedef haline gelen mültecilerin ise tek isteği hayatta kalmak ve ayrımcılık görmemek. AKP iktidarının göç politikaları mültecileri her seferinde hedef haline getirirken, onlar yaşamak için geldikleri ülkede dahi hâlâ can korkusu yaşıyor, seçim pazarlığına malzeme oluyor, geri gönderme tehditleriyle yaşıyor. Bugün on milyonlarca insan mülteci ve her yıl binlerce mülteci göç yollarında can veriyor.

Türkiye’de yaşayan milyonlarca mülteci de 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’nü yoksulluk, ayrımcılık, can güvenliği korkusu, güvencesiz çalışma ile karşılıyor. Ankara’nın Altındağ ilçesinde ailesiyle birlikte yaşayan Afgan Fatma Nazary de mülteci olmanın zor olduğunu söylese de Taliban’ın korkunç zulmünden kaçmış, ölümden dönmüş bir kadın. Fatma, eşi Nurmuhammed ve çocuklarıyla Taliban’ı ve Türkiye’de mülteci olarak geçirdikleri 8 yılı konuşuyoruz.

‘TALİBAN ÖZELLİKLE KADINLAR İÇİN ÇOK TEHLİKELİ’

Fatma 45 yaşında; iki kız, iki oğlan çocuğu var. Afganistan’dayken devlet memuruymuş. Çalışan bir kadın olduğu için Taliban’ın saldırısına maruz kalmış. “Vahşi insanlar, çok tehlikeliler, Taliban’ın vahşiliğini ben de yaşadım” diyor ve yaşadıklarını anlatıyor: “Ailemden insanlar öldü, ben 9 kurşun yedim, çenem parçalandı, vücudum parçalandı, her yerimde demirler var. Uzun süre tedavi gördüm, sonra Türkiye’ye geldim, burada tedavi gördüm. Ağzımda diş yok, bir şey yiyemiyorum. Ağrıdan gece rahat uyuyamıyorum. İş arkadaşlarım yanımda, kucağımda can verdi. Bir kadın çalışıyorsa bu, Taliban için bir suç.”

Çok küçük yaşlardan bu yana Taliban tehdidiyle nasıl bir yaşam sürdüğünü de şu sözlerle anlatıyor: “Çocukluk dönemimde çok zorluk yaşadık. Savaş vardı ama biz yine mücadele etmeye çalışıyorduk, savaştan kaçıyor, okulumuza devam etmeye çalışıyorduk. Taliban geldiğinden her şeyi yasakladı. Babamı işten çıkardılar. 7 kişi bir evdeydik, evimizi, her şeyimizi sattık, para bile etmedi. Hiç unutmam annem yepyeni buzdolabını iki ekmek karşılığında satmıştı. Okul yoktu bize, kadınlar çalışamıyordu, annem dışarıya çıkamıyordu. Babam, ben ve kız kardeşimi alırlar diye sesini çıkartamıyordu. Genç olmadan yaşlandım adeta. Korkuyorduk. Babam kendine bir şey olmasından endişe duyarak başımızda bir erkek olsun diye kız kardeşim 15 yaşındayken 35 yaşında biriyle evlendirdi. Kız kardeşim ve eşi iki sene bizimle beraber yaşadı. 6 ayda bir ev değiştiriyorduk. Gençliğimden bir tane hatıram yok. Sonra seçim oldu, kısmi bir özgürlük geldi. Ben tekrar okula başladım, devlet memuru oldum ama Taliban yine rahat bırakmadı bizi. Türkiye’ye geldik, çocuklarım mağdurdu, burada yine sıfırdan başladım sanki yeni doğdum, hiçbir şey bilmiyordum.”

Taliban yaşamlarını hep tehdit etmiş. Bir kardeşinin Taliban tarafından asıldığını, bunun sonrasında babasının vefat ettiğini söylüyor. Şimdi annesi, kız kardeşi ve yeğenleri orada. “Gelme imkanları yok mu?” soruma, “Mümkün değil, kız kardeşimin sekiz çocuğu var. Onun eşini de öldürdüler. Yaşamlarını çok zor sürdürüyorlar, eşinden biraz para kaldı ona da bir ev tuttular, bir şekilde hayatlarını devam ettirmeye çalışıyorlar. Kaçabilen herkes kaçtı” diyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkiye’nin Taliban’ın inancıyla alakalı ters bir yanı yok” sözlerini hatırlatıyorum Fatma’ya. O ise “Yaramıza tuz basıyor” cevabını veriyor. Türkiye’de de kadınların büyük bir vahşet yaşandığını, rahat uyuyamadığını, Türkiyeli kadınların onca çığlığına rağmen seslerinin duyulmadığını ifade ediyor.

‘SEÇİM GÜNÜ BİZE SALDIRIRLARSA DİYE KORKTUK’

Sohbetimiz mültecilerin pazarlık konusu edilmesine ve seçimlere geliyor. “Geri göndereceğiz” sözlerinin bir tedirginlik yarattığını söylerken, “Seçim günü çok korktuk, herhangi bir sorunda bize saldıracakları endişesi yaşıyoruz. Erdoğan ya da Kılıçdaroğlu kim kazanırsa kazansın benim için iyi ya da kötü değildi, bizi bu ülkede dışlıyorlar, bir virüsmüşüz gibi davranıyorlar ve aslında milliyetçi duyguların körüklenmesi bizi korkutuyor. Şimdi AKP tekrar iktidar oldu, hâlâ endişeliyim. Aslında siyaset bizi Türkiyelilerle karşı karşıya getiriyor. ‘Her şey yabancılar yüzünden, biz yabancılara karşıydık’ diyorlar. Bir ekonomik sıkıntı yaşandığında, işsizlik olduğunda ‘İşimizi elimizden aldılar’ diyorlar. Türkiyeli bir işçinin çalışma saatleri belli, biz daha uzun saatler çalışıyoruz. Asgari ücret veya üzerinde ücret alıyor, biz daha fazla çalışırken daha düşük ücret alıyoruz. Örneğin çalıştığım süreçte patron müşterilerle diyalog kuruyor, çünkü herhangi biri geldiğinde yabancı olduğumuz için bize sipariş vermeyebiliyor, ‘Siz yapamazsınız’ deyip gidiyor. Bir gün toplu bir iş aldık, evde çoluk çocuk bayram günlerinde bile çalıştık. 8 bin tane iş yapmıştık, en az bin, bin 500 lira ediyordu, anlaştığımız kişi ise sadece 300 lira verdi, o parayı bile çok zor aldık. İş veriyorlar, emeğimizin karşılığını vermiyorlar... Bazen diyorlar ‘Suriyeliler kötü Afganlar iyi, Afganlar kalsın’ kimden nasıl bir şey görmüşlerse ona göre bir değerlendirmede bulunuyorlar. Ama özetle ‘Yabancılar bu ülkeden gitsin’ diyorlar. Bir gün herkes bizim yaşadıklarımızı yaşayabilir.”

Türkçe konuşamadığı için Fatma’nın yardımıyla anlaşıyoruz Nurmuhammed ile. O Fatma’nın aksine daha soğukkanlı. Mültecileri Türkiye’den göndermenin o kadar da kolay olmadığını söylüyor. “Kılıçdaroğlu geldiğinde bizi hemen geri gönderecek diye de düşünmedik, sonuçta bizim burada olmamız bir anlaşmaya bağlı, ben o nedenle bir tedirginlik yaşamadım” diyor.

‘BİNAYI TEMİZLEYEN KADIN BİZ TAŞININCA İŞİ BIRAKTI’
Eşiyle birlikte terzilik yaparak yaşamlarını sürdürüyorlar. Terziliği de henüz çocukken ve Taliban korkusuyla dışarıya adımını atamazken evin içinde öğrenmiş. Türkiye’de de bu işi sürdürüyor. Evinde salonun bir köşesinde de dikiş makinesi kurulu, “Çok olduğunda eve de getiriyorum” diyor. Çalışma koşullarını anlatarak devam ediyor: “Sabah 8 akşam 7 çalışıyoruz, ikimizin kazandığı zor yetiyor, 3 bin lira kira veriyoruz. İş çok kolay diyorlar ama kolay değil, karşılığını da alamıyoruz.”
Yaşadığı çevrede maruz kaldığı ayrımcılığı ise şu sözlerle anlatıyor: “Karşı apartmanda oturuyorduk, oranın kirasını çok artınca bu binaya taşındık, binada bizim dışımızda yabancı yok. Binayı silen bir kadın vardı biz bu binaya taşındığımız için binayı silmeyi bıraktı. Yönetici ve birkaç kişi konuştu ancak kabul etmedi tekrar gelmeyi. Yönetici de bana ‘Gel biz birlikte silelim binayı’ dedi daha önce de yine kaldığım bir apartmanda yaşamıştım aynı şeyi ve uzun bir süre apartmanı ben silmiştim.”

Fatma ve eşi Nurmuhammed Nazary| Fotoğraf: Elif Ekin Saltık/Ekmek ve Gül

DEĞİŞİMİN BİR YOLU VAR

Yaşanan bu ayrımcılığın nasıl önleneceğini, bu yaşadıklarının nasıl değişeceğini soruyorum, o ise değişimin bir yolu olduğunu söylüyor: “Örgütlü bir şey olmalı, mesela bizim haklarımızı koruyan bir sendika belki de. Ekonomik sorun yaşanıyor, insanlar aç, Türkiyeliler de aç, paraya ihtiyaç var, işsizlik var. Hiç kimsenin gücü yetmiyor, acısını bizden çıkartıyorlar. Bir ekmek olmuş 5 lira, bir otobüs parası 10 lira. Bizim gücümüz yetmiyor diye bizi sömürmeye devam ediyorlar ve devlet bunun değişmesini istemiyor. Kimliksiz biri öldüğünde ‘Kimdir?’ diye sorgulanmıyor bile, emeğimizin karşılığını almamışız, aç kalmışız, yoksulluk içindeyiz, bunların hiçbiri devletin umurunda değil o kendi çıkarına bakıyor. Önemli olan insanların birleşmesi.”

‘AFGANİSTAN’DA MÜCADELE EDEN KADINLAR BİR KAHRAMAN’

Afganistan’da yaşadıkları üzerinden bugün oradaki kadınların mücadelesini de konuşuyoruz Fatma ile. Onların, kendi çocukluk döneminden daha şanslı olduğunu düşünüyor. “Çünkü ellerinde telefon var, ses çıkarabiliyorlar, seslerini duyurabiliyorlar. Eskiden telefon yoktu, izin yoktu, benim çocukluğumda kadınların çocuklarının sesi duyulmadı, bir sürü insan öldü. Şimdi kadınlar gerçekten orada bir kahraman, sokağa çıkıyorlar, ses çıkartıyorlar. Mahkum edilseler de mücadeleden vazgeçmiyorlar, ceza alıyorlar, tecavüze maruz kalıyorlar ama her şeye rağmen devam ediyorlar. Taliban’ın tekrar ülke yönetimine geçtiğini duyduğum an çok büyük bir stres yaşamıştım, o gün çocuğumun doğum günüydü, ‘Bana pasta almadın’ diye ağlıyordu ama benim kafam ülkemdeydi. Diyorum ki, hepimiz insanız, yeryüzü insanlar için, kimse için sınır koyulmasın, özellikle kadınlar ve çocuklar için. Kadınlar bir araya gelsinler birbirine güç olsun, birbirine sahip çıksın, yabancı göçmen demeden bütün kadınlar bir araya gelsin. Bugün bizim başımıza gelen yarın başka bir ülkenin başına gelebilir. Ukrayna için kim derdi bunlar yaşanacak? Filistin’de yıllardır savaş var, insanlar savaş istemiyor. Dünya bütün insanlar için bir ev, sınırlar, savaşlar hepsi siyasi. İzin versinler insan gibi yaşayalım.”

‘EĞİTİMİMİZE DEVAM ETMEK İSTİYORUZ’
Fatma’nın biri 9 diğeri 11. sınıfa geçen iki kız çocuğu var. İkisi de kendini çok iyi ifade ediyor. Belirtmedikleri sürece okulda Afgan olduklarının anlaşılmadığını dile getiriyorlar. Ancak Türkiye’de eğitimdeki eşitsizlik onların okuma hayallerini de etkiliyor.
Sümaye bir okul seçmesi olduğunu, katılmak istediklerini ama yabancı kimlikli oldukları için katılamadıklarını anlatıyor. Üniversitenin paralı olması, okula devam edememe fikri onu çok üzüyor. “Derslerimizde başarılıyız. Üniversite okumak istiyoruz ama bu koşullarda eğitime devam etmemiz çok zor. Türkiyeli öğrencilerden biraz daha fazla ücret istiyorlar bizden bir de. Ben şimdi 11. sınıfa geçtim, sonra üniversiteye gideceğim, peki nasıl geçineceğiz? Zaten bu zamana kadar zar zor geçindik, üniversite masraflarımı nasıl karşılasın ailem? Anne, babam ‘Seni buraya süründürmek için getirmedim, oku diye getirdim’ diyor ama okutmaya güçleri yok, çok üzülüyoruz. Örneğin kursa gitmek istiyorum ama bir sürü para. Voleybolcuyum ben, voleybol kurslarını da genellikle erkekler için açıyorlar kızlar için olan pek yok.”
Asya ise 5. sınıfta girdiği bursluluk sınavından örnek veriyor: “İyi bir ortalama ile sınıfı geçmişim. Bursluluk sınavı haberi geldi, çok heyecanlanmıştım, kimliği 99 ile başlayan kişileri almıyoruz dediklerinde çok ağlamıştım. Öğretmenler herkese beni örnek veriyor, ‘Başka ülkeden geldi ama dersleri çok iyi, örnek alın’ diye. Bursluluk sınavına girememek çok ağrıma gitmişti.”

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Taliban’ın ‘ılımlı’ dostları

AKP’ye yarayan milliyetçi hezeyanın ateşine benzin bidonuyla koşanlar, “Sınır namustur” diyerek tümü...

RAWA: Taliban'a karşı kadınların mücadele bayrağın...

Afganistan Devrimci Kadınları Derneği (RAWA) Afganistan işgalinin 1’inci yıl dönümü dolayısıyla açık...

Farklı siyasi eğilimleri olan mülteciler, nefret s...

Sürekli memleketin sorunlarının nedeni olarak hedef gösterilen mülteciler ve sonradan vatandaşlık al...