Sosyal medya kullananlar aşina “challenge”lara. İngilizce bir kelime olan challenge, Türkçe’ye “meydan okuma” olarak çevriliyor. Challenge akımında bir etiketle fotoğraf veya video paylaşılıyor, başkaları da o etiketle paylaşımlara davet ediliyor ve kartopu gibi büyüyor mevzu. Son günlerin en popüler meydan okuması ise #20liyaşlarchallenge. Üniversite kampüslerinden, arkadaşlarla güle eğlene yemek yenen masalara… Yüzlerde koca bir gülümsemeyle şakalaşan iş arkadaşlarından, kalabalık eylemlerin halaylarına… Öğrencilik çağının üniformalı hallerinden, siyah beyaz düğün hatıralarına… Objektife doğrulmuş gözlerin pırıl pırıl parladığı vesikalıklardan, ufuklara bakan hülyalı anlık karelere… Aile fotoğraflarından, özlenenlerle birlikte çekilmiş fotoğraflara… Her yerden, farklı zamanlardan, farklı kuşaklardan insanların “Biz de 20 yaşındaydık” diyerek paylaştıkları fotoğraflar telefon, bilgisayar ekranlarından önümüze düştükçe yüzümüzde ince bir gülüş belirdi, duygulandık, parmaklar hemen beğen tuşlarına dokundu, yorumlarda anılar, eskiyi yad eden cümleler, “Ne günlerdi…” sözleri doldu taştı.
Peki neden 20’li yaşların fotoğraflarını, anılarını paylaşmaya bu kadar gönülden, bu kadar içten katıldı yüzbinlerce kişi? Neydi bu işin hikmeti?
Hatırlamak, bir anın ruhunu çağırmak gibi… Eski fotoğraflar sanki bugünün zalimliğinin, kıyıcılığının çok uzağında merhametli bir “güzel anılar” sandığı, bugünün zorlu, zalim, adaletsiz, mutsuzluk dayatan gündemini kenara itip, mutlu, neşeli, kalabalık, heyecanlı olduğumuz güzel günleri an’a teyellemek gibi. Bir nevi bugünle hesaplaşma imkânı...
Kıyımlarla, ölümlerle, her gün bizimle dalga geçiliyormuş hissiyle dolup taştığımız gece yarısı kararlarıyla, hayatımızın orta yerine çöreklenen bir avuç yiyicinin yarattığı yıkımla dolu olmasının yanı sıra mücadele ve dayanışma olanaklarının da son derece dar hale geldiği siyasi atmosfer umutsuz, mutsuz, kaygılı, bezgin, yorgun bir toplum yarattı. Geçmişin nostaljisi, gelecek kaygısının merhemi niyetine bu günlerde daha bir revaçta. Şimdiki zamanı doğru düzgün yaşayamayan, gelecekten de medet umamayan bir araftayken, kafalar hep geriye çevriliyor. Geleceğin belirsizliğine karşılık nostaljinin sunduğu “aidiyet” duygusunun, “yuva” hissinin yanı sıra, bu challenge’da göze çarpan bir şey daha vardı; kişisel olanda aslında hep bir “kolektif bellek”in, kolektif ihtiyacın izdüşümleri … Davis*’in deyimiyle, “Nostalji, sadece bir süre için, o da endişe verici bir an için geçici barınak sunan geçmişi tüketmeye yarar, ama nihayetinde bunu kaçınılmaz bir gelecek fikri için yapar.” 20’li yaşların fotoğraflarının akın akın paylaşılmasında nasıl bir gelecek istediğimizin de yansımaları var. Taze, umutlu, cüretkâr, neşeli, kalabalık, diri… Yaşamın kendisiyle ve yaşama hevesiyle dolu…
Çünkü bal gibi biliyoruz “yaşama”nın ne demek olduğunu, bal gibi biliyoruz bugün sürdürdüğümüz hayatın “yaşamak” olmadığını. İnsanların kendilerini yaşam dolu, heves dolu, enerji ve cesaret dolu hissettiği o en güzel çağları hatırladığı, “güzel” anların ruhunu bugüne çağırdığı bir meydan okuma bu… Silkinmeye ve yaşamak denilen o müthiş bahtiyarlığın iplerini elimize almaya ihtiyacın, alttan alta biriken “yeter be”nin yansıması gibi.
Bugün çekildiğimiz fotoğrafların hiçbiri biz değiliz sanki, olmak istediğimiz yerde, olmak istediğimiz koşullarda değiliz. Yaşamak istediğimiz hayat bu değil… Yirmilerimizde de öyleydi büyük ihtimalle. Yirmili yaşlarımızı paylaşmamız o günün somut koşullarına, o günlerin memleket hallerine geri dönme isteğinden değil. Sürekli bir biçimde ve vahşice varlığımıza, varoluşumuza saldırılan bugünlerde önümüzde uzanan ve değiştirebileceğimiz koca bir hayat olduğunu görmenin, değişim umudu ve yenilenme vaadinin nişanesi gibi yirmili yaşlar fotoğrafları…
Gazetemizin dış haberler editörü Elif Görgü yazdı, Kolombiya'da 28 Nisan’da başlayan ve vergi reformunun geri çekilmesini isteyen protestoların ilk gününde “Neşemizi çaldılar” diye bir döviz, bir yürüyüş kolunun en önünde de “Bizi öldürüyorlar” pankartı varmış. Protestoları önlemek için pandemi bahanesiyle protesto yasağı konulmasına, ağır bir polis şiddeti yaşanmasına rağmen yüzbinlerin katıldığı eylemler sayesinde reform paketi geri çekildi, görüntülerden anlaşılıyor ki neşe de geri gelmiş... Sokağa çıkan çoğunluğu gençlerden oluşan yüzbinler tüm neoliberal planlardan vazgeçilmesini isteyerek eylemlerine devam ederken an’a yansıyan; birbirini kollayan, öfkesini paylaşan, eylem alanında resitaller konserler veren, neşeyle dans eden, gözleri parlayan, birbirine dokunan, korkmayan, korkmamayı hatırlayan bir coşkunluk… Özlediğimiz, ihtiyaç duyduklarımız, eski fotoğraflarda bulup paylaştıklarımız yani… Bize bugünü yaşamak, geleceğe inanmak için gereken somutluk bu.
20’li yaşların fotoğraflarıyla kolektif olarak hatırladığımız şey çok güzel. Ama henüz en güzel fotoğrafımızı çekilmedik…
*Davis, F. (1979). Yearning for yesterday: A sociology of nostalgia. New York: Free Press
Fotoğraf: Pixabay
İlgili haberler
‘Kuvvettedir hak...’
‘Kadınların eşit, özgür, şiddetsiz bir yaşam mücadelesinin, haklarının korunup geliştirilmesinin de...
1 Haftalık bilanço: Şiddete değil, kadınlara ve ya...
Sevda Karaca yazdı: ‘Kadınlardan adeta Sözleşme’ye sahip çıktıkları, haklarını ve hayatlarını savund...
Mevzu sadece İstanbul Sözleşmesi değil!
Sevda Karaca yazdı: Kadınların evde, işte, sokakta korkmadan yaşama, çalışma, yürüme hakkı olmasın i...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.