Sesleri hâlâ yankılanan kadınlar (3): Şamran Kelleciyan
Bir vakitler sahnenin bir başından öbür başına rüzgâr gibi uçan genç kadın Direkler Arası'nın en meşhur kantocularındandı. Öldüğünde geriye dört sandık dolusu nota ve onlarca kanto bestesi bıraktı.

Şamran Kelleciyan, Galata’daki Surp Lusavorçyan Ermeni Okulu’nda eğitim görür. 1895 yılında ilk kocasından boşandıktan sonra teyzesinin kızı Peruz’un da desteğiyle kendini sahnelerde bulur ve İstanbul’un en meşhur kanto şarkıcılarından biri olur. Şevki Bey Tiyatrosu ve Kel Hasan Kampanyası’nda Naşit Özcan’la birlikte 1935’e kadar çalışır. 14 Mart 1955’te vefat eden Şamran Kelleciyan’ın mezarı Şişli Ermeni Mezarlığı’ndadır. Şamran Hanım’ın, solo, düetto ve kanto türünde yirmi kadar bestesi vardır; öldüğünde evinden dört sandık dolusu nota çıktığı söylenir.
Reşat Ekrem Koçu, İstanbul Ansiklopedisi’nde Şamran Hanım’ın oturduğu Çiçekçi Sokağı anlatırken ondan da bahseder: “1934 Şehir Rehberi tanzim olunur iken de bilhassa Beyoğlu'nda münasebetsiz yabancı isimler taşıyan pek çok sokakla beraber Linardo adı da ‘Eski Çiçekçi’ olarak tebdil edildi. İnsanlarına gelince bu sokağın, Şamran Hanım'dan başlayayım. Tanınmış bir kanto sanatçısı. 1910 - 20'li yıllarda çeşitli tiyatro, kabare topluluklarında, son olarak da Dümbüllü İsmail Efendi'nin topluluğunda çalışmış. Şamran Hanım büyük olasılıkla 28 numaralı evde oturmuş.”

Semiha Ayverdi, anılarının yayınlandığı Hey Gidi Günler Hey kitabında Şamran Hanım’dan da bahseder: “Çocuklukla genç kızlık senelerinde Şamran Hanım da Direkler Arası’nın meşhur kantocularındandı. Gerçi kantonun Türk temâşâ hayatında, çiftetelli gibi millî bir geleneği yok idiyse de rüzgâr gibi sahnenin bir başından öbür başına esercesine uçan genç kadın, kantoya adeta, bir millî çehre vermiş bulunuyordu. (…) Şamran, Peruz gibi çok güzel değildi. Fakat vücut çizgileri öylesine zarif ve âhenkli idi ki onu oynarken seyredenler bir şiir dinlediklerini zannedebilirlerdi. (…)Yirmi sene aradan sonra, bir akrabanın sünnet düğününün çeşitli numaraları arasında Şamran Hanım’ın da bulunacağını öğrenmekle senelerce evvelki heyecanımı yeniden yaşayarak beklemeye başladım. (…) Şamran bir asker numarası yaparak sahneye çıkacaktı. Hâkî renkte bir er kıyafeti giymiş olan şişman kadın, kalçalarından, göğsünden et kümeleri fışkıran bu yaşlı mahlûk, Şamran olamazdı... (…) Bir vakitler sahnelerde uçar gibi bir baştan bir başa kayarak, kıvrılıp bükülerek, eğilip doğrularak rakseden o incecik dilbere, o narin, o zarif kadına ne olmuştu? Ne mi olmuştu? Dünya, vazifesini yapmış, âriyet olarak verdiklerini günü gelince geri alarak, borç olarak verdiklerini ödetmiş, geriye bir posa, bir artık bırakmıştı.”


BEYAZ GERDAN KANTOSU


Söz-Müzik: Şamran Hanım
“Bana yazık oldu Amman/ Onu sevdi bu nevcivan/ Çok severdi can yakmayı/ Garip garip ağlatmayı/ Ah... o beyaz gerdan/ O da derdime derman”


“Ocağıma İncir Dikti” (söz-müzik: Şamran Hanım) kantosunda da daha ziyade kuzeni Peruz’un başına gelenleri anlatır sanki Şamran Hanım:
“Ocağıma incir dikti/ Yavukluğum beni terk etti/ Dört senelik emeklerim/ Eyvah boşuna mı gitti/ Paralarımı hep yedi/ Ben seni istemem dedi/ Dün ben burada yok iken/ Aşırdı sandığı sepeti”


Kaynak: Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu “Kadın Müzisyen Portreleri Ve Şarkılarında Şiddete Karşı Duran Kadınlar” dosyası


İlgili haberler
Mutlu aşk yoktur

Şebnem İşigüzel’in Duygu Asena Kadının Hâlâ Adı Yok roman ödüllü kitabı Gözyaşı Konağı Ada 1876 “hüz...

Sesleri hâlâ yankılanan kadınlar (1): Kantocular

Aşağılayıcı sözleri göğüsleyerek çıkıp şarkı söyleyen, dans eden, erkeklerle dalgasını geçen Ermeni,...

Sesleri hâlâ yankılanan kadınlar (2): Peruz Terzak...

Hayranı da derdi de çok bir kadındı. Kantonun piri, kantocuların kraliçesiydi. Rengarenk, yanardöner...