Dilan Sinecem, 33 yaşında, iki çocuk annesi bir kadın olarak tek başına hayatın zorluklarıyla mücadele eden bir şair ve işçi. Burcu Salça fabrikasında çalışıyor. Hayatta yaşadığı zorlukların binlerce insan tarafından da yaşandığını fark ederek yaşananları satırlara dökmek istemiş. Yazmaya başladıktan sonra zorlu süreçler yaşamış, kadınların sesi olmayı hedeflemiş ve kadınları daha fazla dinlemeye ve anlamaya başlamış. Dilan, özellikle babasının ve annesinin yanında olmasının ve kardeşlerinin anlayışının yazma sürecinde ona güç verdiğini anlatıyor. Ancak bu desteğe rağmen çoğu zaman tükenmiş hissettiğini de söylüyor. Dilan kendisi kadar destek görmeyen, sevgi ve saygı hissetmeyen binlerce kadının sesi olduğunu belirtiyor. Dilan ile yolculuğu hakkında sohbet etmeye başlıyoruz.
Muş’ta doğup büyüyen Dilan çocukluğundan başlıyor anlatmaya: “Muş merkezde doğdum ve babamın köyü olan Mongok’la aramızda bir çay geçerdi. Manzarayı seyrederdim çoğu zaman ve kaçışlarımı o köyün yollarına sığdırmış olduğumdan köyüme derin bir bağ hissediyorum. Şiirlerimde bu bağın etkileri görülüyor. Yedi çocuklu bir ailenin ortancası olarak, kalabalık bir ortamda babamın modern çağı yakalama arzusu ve annemin geleneksel bakış açısı arasında sıkışmış bir çocukluk geçirdim. Hem bireysel farkındalık hem de toplumun kalıpları arasında özgür ruhlu ve cesaretli bir şekilde büyüdüm.”
“Nasıl bir ailede büyüdün?” diye soruyorum Dilan’a. Dilan ailesinin farklı ülkelerde yaşadığını ve farklı kültürleri deneme fırsatları olduğunu anlatıyor: “Babam bizi kültürlü ve girişken bireyler olarak görmek isterdi. Annem kitap okumayı severdi; kendini geliştirmeye olan hevesini şimdilerde bile iki dil öğrenmeye çalışmasından bahsederek anlatabilirim. Çocukken annemin Üstün Dökmen ve Doğan Cüceloğlu gibi yazarların kitaplarını okuduğunu hatırlarım. Daha o yaşlarda doğunun bir ilinde, ilkokul terk bir annenin çocuğu olarak bu yazarları tanımak büyük bir şanstı benim için. Çoğu zaman aile içinde, birlikte nitelikli etkinlikler yapmamızı sağlardı. Bu sayede sorgulamaya başladık ve aile içinde nasıl bir değişim olmasını istediğimizi tartışırdık. Bununla da isteklerimizin bilincine varıyormuşuz” diyor.
İÇİMDEKİ DİLAN’I HAREKETE GEÇİRİYORUM
Çocuklarından bahseden Dilan, “Çocukluğumda toplumun ‘kız çocuğu’ olarak yapmamı istemediği oyunları ve küçük yaramazlıkları yapmaktan çekinmedim. Kızların bisiklet sürmelerini istemezlerdi ama ben bisiklet sürmekten, ağaçlara tırmanmaktan, damları keşfetmekten geri kalmazdım. Her seferinde büyük bir cesaretle içimdeki Dilan’ı harekete geçiriyordum. Büyüklerin baskısı ve içimdeki cesaretli Dilan’ı desteklemek adına hayallerimi gizlice büyüttüm ve çocukluğumu hiç yitirmedim. Kendimi defalarca izlediğim ‘Özgür Ruh’ filmiyle besledim ve içimdeki çocuğu o at ile bağdaştırdım” diyor.
Eğitimine dair soruyorum Dilan’a. “Babam yüksek okul kazanmamızı çok isterdi birçok ebeveyn gibi ve özel öğretmenlerle eğitimimizi desteklemek için çaba gösterdi” diyor ve ekliyor: “Ancak çevremizde okuyan, mezun olan akranlarımız olmadığı için bu isteğini ütopik bulduk. Belki de çaba göstermedik. Liseden sonra kendi memleketimde gıda teknikerliği okudum ve defalarca İngilizce kursuna gittim. Ancak evlilik fikri kendini geliştiren Dilan’ın önüne geçti. 20 yaşındaydım. O zamanlar benim bir küçüğüm olan kız kardeşim bile evlenmişti. Sıra bana gelmişti. Komşular, akrabalar her defasında sorardı. Toplumun bu dayatmasından kaçmam mümkün olmadı.”
“Evlilik deyince ilk sorulan soru, severek mi, görücü usulüyle mi sorusu” diye devam eden Dilan, “22 yaşında evlendim ve bir sene içinde anne oldum. Kardeşlerimin varlığı bana çok iyi geldiğinden kızımın da bir kardeşi olsun istedim ve 26 yaşında ikinci kez anne olma şansını buldum. Çocuklarımı büyütürken evde televizyon bile kullanmıyordum; kütüphanelerde ve birçok geliştirici kurslarda eğitimlerini desteklemek istedim” diyor.
Evlendikten 10 yıl sonra boşandığını söyleyen Dilan, “Evet, çoğu zaman yadırgandım ve ben çocuklarım olduğu için böyle bir adım atarak kötü bir anne ilan edildim. Ama ben içimdeki Dilan’ı kalıplaşmış hayatların içinde daha fazla tutamadım. Yapmamalıydım, anneydim ve bu evliliği her şeye rağmen sürdürmeliydim. Eksik kalan yanlarımı yok sayamadım. Tutunmak için çok çabaladım. Ama tek taraflı bir çaba ile hiç yol alamadım” diyerek boşanmaya karar verişini anlatıyor.
EŞİTSİZLİK BİTSİN DİYE
“Yazarlık ve şiirle olan bağınız nasıl başladı?” diye soruyorum Dilan’a, “Haykırmak istedim ve kalemimle çığlıklar atmaya başladım. Amacım şiir değildi. İçimdeki savaşları, buluşları, sevinçleri ve ertelenmeyi haykırmaktı. Yazmak istedim ve yazamazken iki mısra döktüm içimde saklı kalanları. Beni duyun istedim ve şimdi buradayım. Beni duyanlara gülümsemeler biriktirdim avuçlarımda” diye yanıtladı.
Ayrımcılığa tepki gösteren Dilan, “Kadın olarak ayrımcılığı yok etmek istiyorum. Kadın modern köle, yaşama tutsak ve elleri yaralı. Kadınlar gününde verilen bir karanfil dışında sevinçleri buram buram kokmadı. Tüm güçlü yanlarıma çiçekli elbiseler giydireceğim ve çiçekli elbiseler giymiş kadınlara güçlü şiirlerimi göndereceğim” diyor.
Fotoğraf: Kitap kapağı
İlgili haberler
Yaralarımız gülsün diye şiir yazan bir şair
Dinle, devletle, sistemle ve yaşanmış bitmiş diyemeyeceğimiz geçmişle de derdi var şairin, aşktan, d...
Mücadele önderleri, şairleri, yazarları: Merziye v...
Hazırladığımız dosyanın ikinci yazısında İran'da monarşiye karşı mücadele önderleri olmuş, şiirleri...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.