Üniversitelerden bir ses yükseliyor
Hayatın neredeyse her alanında okulda, evde, işte ve sokakta birçok sorunla karşı karşıya kalıyoruz bu sorunlara karşı bir araya gelmek, beraber mücadele etmek gün geçtikçe daha önemli bir hale gelir.

Üniversiteleri kültürel, sosyal, politik ve bilimsel konularda birçok şeyi öğrendiğimiz, kendimizi geliştirebildiğimiz bir alan olarak tarif edebiliriz. Mesleki alanda gelişimimiz bir yanda, üniversitelerde öğrencilerin doğrudan emekleri ile kurulan topluluklar ve düzenlenen etkinlikler, birçok türden kitabın bir arada bulunduğu kütüphaneler, kampüsteki yeşil alanlar ve daha birçok şey üniversite yaşamını bizim için sosyalleşmenin, kendimizi geliştirmenin de olanaklarını sağlayan bir yer haline getiriyor.

Fakat bir üniversitelinin yaşantısına dair tablo bununla sınırlı değil!

ÜNİVERSİTELİ İŞSİZ KADINLAR ÇOĞALIYOR
Yaşadığımız kriz koşullarında üniversiteli genç işsizlik oranın yüzde 28.8’lere vardığı, her 3 işsizden birisinin üniversiteli olduğunu düşündüğümüzde ‘geleceksizlik’ bizlerin en büyük kaygılarından biri haline gelmiş durumda. Özellikle biz genç kadınlar açısından durum daha can yakıcı.

TÜİK’in verilerine göre 2016-17 yıllarında yükseköğrenimde net okullaşma oranı kadınlar için yüzde 43,9’dan 2017-18 yılında yüzde 47,4’e yükseldi. Fakat istihdama baktığımızda üniversiteye gitme oranındaki yükselişi karşılayan bir istihdamla değil, tersine daha fazla insanı üniversiteli işsiz haline getiren bir sistemle karşı karşıya kalıyoruz.
Daha eğitimli olan gençliği daha işsiz bir gelecek bekliyor!

YURTLARDA ‘ORTAK ŞAMPUAN’ DÖNEMİ
En temel ihtiyaçlarımızın dahi karşılanamaz olduğu bu günlerde alternatif çözümler arıyor ve yurtlarda şampuan, makyaj ve kişisel bakım ürünlerini dahi ortak kullanıyoruz. Bir yandan ise iş arıyoruz. Derslerimizin yoğunluğu üzerine eklenen iş saatleri yalnızca bununla bitmiyor. Birçok mağazada kadın çalışanlara çalıştığı süre içerisinde ‘makyaj yapma’ ve ‘bakımlı olma’ gibi zorunluluklar da getiriliyor, bir yandan okuyup bir yandan çalışırken iş yerinde çalışma verimliliğiniz, bakımlı olup olmamanız vb. üzerinden mobbinge maruz kalıyoruz. İşe gidip gelmek okul yaşantımızı da sarsıyor.

KAMPÜSTE ŞİDDET VAR!
Genç kadınların yaşadığı ayrımcılık ve eşitsizlik kampüste de devam ediyor.

En net örneklerini yurtlarda görebiliyoruz. ODTÜ’de bu sene yurtta kalan öğrenciye herhangi bir şekilde ulaşılamadığı taktirde Yurtlar Müdürlüğünün aileye haber verme yetkisini öğrencinin onayladığını belirten bir dilekçe imzalamamız istendi. Üstelik dilekçeyi imzalamak erkek yurtlarındaki öğrencilere zorunlu değilken, kadın yurtlarındaki öğrencilere ‘imzalamak zorunlu’ denilerek dağıtıldı.

KYK yurtlarında da durum bundan farklı değil. KYK akademi adı altında ‘evliliğin kutsallığı’ üzerine seminerlerin verildiği, yurt kurallarına uygun olmadığı gerekçesiyle şort giyen kadın öğrenciye soruşturma açılması gibi durumlarla karşı karşıya kalıyoruz.

Tüm bu yaşananları daha ileriye götüren akademideki cinsiyetçi söylemler ve akademisyenlerin öğrencilere karşı tutumu yaşanan sorunları yurtlarla bırakmayıp fakültelere de taşıyor. En yakın örneklerinden birisini Ankara Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’ndeki profesörün yanında çalışan öğrencisine şiddet uygulayıp tecavüz ettiği olay. Buna karşın ise üniversitelerde cinsel tacizi önleme birimi sayısı sadece 16.

Türkiye’de 2019 yılı itibariyle ise 200’ü aşkın üniversite bulunuyor. Cinsel Tacizi Önleme Birimlerinin bulunduğu yerlerde ‘cinsel taciz ve hak ihlallerini önlemek, bu suçlara karşı gerekli yaptırımları uygulamak ve üniversitelerde cinsiyet eşitliğini gözeten politikaların yaşama geçirilmesi için çalışmakla görevli’ cinsel taciz önleme birimlerinin yaşanan taciz, hak ihlalleri ve tecavüzü önlemekten uzak olduğunu, en iyi ihtimalle tüm bu durumlar yaşandıktan sonra başvurulan bir alan olarak görüldüğünü söylesek yanlış olmaz.

Üstelik bu birimlerin bulunmadığı üniversitelerde hiçbir bir mekanizma bulunmuyor.

YÖK’ün Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesini ‘toplumsal değerlerle uyum sağlamadığı ve toplumca kabul görmediği’ gerekçesi ile kaldırması ise üniversitelerde kadına yönelik şiddet, taciz ve hak eşitsizliklerinin giderek artmasının ve yaşanan olayların ‘cezasız’ kalmasının da önünü açıyor.

EKMEK VE GÜL’E SEN DE KATIL
Peki, bizler üniversiteli kadınlar olarak bu durumlar karşısında ne yapacağız?
Hayatın neredeyse her alanında okulda, evde, işte ve sokakta birçok sorunla karşı karşıya kalıyoruz ve yaşanan bu sorunlara karşı bir araya gelmek, beraber mücadele etmek gün geçtikçe daha önemli bir hale geliyor. İktidarın muhafazakâr-gerici politikalarla kadını yaşamın her alanında kısıtlayan ve ‘toplumsal ve dini’ değerler gerekçe gösterilerek buyruk altına almaya çalışan anlayışına karşı fakültelerden yurtlara, biz genç kadınların bir araya gelerek sorunlarımızı tartıştığımız ve taleplerimizi yükselteceğimiz mekanizmalar kurmalı ve bu mekanizmaları güçlendirmeliyiz.

Ekmek ve Gül işte bu dayanaklarımızdan biri. Bugün pek çok üniversitede Ekmek ve Gül grupları olarak bir araya geliyoruz. Yaşadığımız dertleri paylaştığımız, kampüsleri beslendiğimiz, geliştiğimiz, birbirimize dayanak olduğumuz alanlar haline getirdiğimiz, başka üniversitelerden kadınların deneyimlerinden, mücadelelerinden öğrendiklerimizle kendi yaşam alanlarımızı değiştirdiğimiz bu mecralar, senin de yalnız olmadığını hissedeceğin alanlar…

Senin üniversitende, yurdunda birlikte neler yapabileceğimizi konuşmak, tanışmak için heyecanlıyız.

İlgili haberler
Mutfak elemanı olarak girdiği atölyede parmakların...

Klima atölyesinde mutfakta çalışırken, pres makinesine geçirilen ve iki parmağını kaybeden Mevlüde....

Hukukun değil, retweetin üstlünlüğü

Adliyelerde adalet bulamayanlar yahut bulamayacağına inananlar dertlerini bir dilekçeye değil, sosya...

‘Artık yaşamım yalnızca kendime ait’

Ben o gün yaşamın ne olduğunu anladım… Ama boyun eğmedim. Çevremdeki işçi kadınların, Esenyalı Kadın...