
Ahu Öztürk’ün yazıp yönettiği, başrollerinde Nazan Kesal, Asiye Dinçöz’ün yer aldığı “Toz Bezi” filmi, ev işçilerinin yaşam ve dayanışma hikayesini anlatıyor. İstanbul’a göç etmiş evlere temizliğe giderek hayat mücadelesi veren iki kadının hikayesi, Nesrin ve Hatun’un nezdinde tüm ev işçilerinin hikayesi. Çayyolu Semt Meclisi Kadın Çalışma Grubu olarak 8 Mart kapsamında düzenlediğimiz film gösteriminde “Toz Bezi” filmini iki ev işçisi kadın arkadaşımızın da katılımıyla izledik. İkisi de Diyarbakır’dan Ankara’ya farklı nedenlerle göç etmek zorunda kalmış, akraba olmaları nedeni ile de aynı semtte yolları kesişmiş kadınlar. Etkinliğimize katılan bu iki kadınla film sonrası kendilerinin yaşadıkları zorlukları, neden göç ettikleri üzerine sohbet etme imkanımız oldu.
‘Sigortalı işim olsun başka bir şey istemem’
6 Şubat depremlerinin ardından, çocuklarıyla birlikte Diyarbakır’dan Ankara’ya göç eden Ayşe*, çok konuşkan değil. Aslında konuşkan olmadığından değil de yaşadıkları Ayşe’yi susturmuş. Eşinden boşanma aşamasındayken Ankara’ya geliyor. Daha yolun başında yoksullukla, işsizlikle boğuşurken bilmediği, tanımadığı bir şehirde yaşam mücadelesinden çok çabuk yorulmuş olacak ki ağlamaktan konuşamıyor, derdini anlatırken zorlanıyor. Diyarbakır’dayken devlet yardımı alan Ayşe’nin, Ankara’ya geldikten sonra oğlunun sigortalı işe girmesiyle yardımı da kesiliyor. Temizlik işinde çabalamış ama yaşadıkları bir daha bu işi yapmamasında neden olmuş. “Sigortalı bir işim olsun, başka bir şey istemem” diyor sessizce. Eşinin kendisine şiddet uyguladığını ve aldattığını söylediği ailesinden destek alamayınca çoluğu çocuğu toplayıp düşüyor yollara. Bir yıldır şu meşhur çiğ köftecilerin birinde sigortasız, düşük ücretle çalıştığını, sigorta ve maaş artış talebine de karşılık bulmadığını ifade ediyor. Dil bilmemesinden kaynaklı sorununun çözümünü de ilkokula giden oğlu ile bulmuş. Onunla birlikte öğrenmeye çalışıyor Türkçe okuma yazmayı.
‘GÖÇÜN İLK ZAMANLARI DİL BİLMİYORSUN, TANIMIYORSUN KİMSEYİ’
Gül ise yıllar önce yoksulluk nedeniyle ailesi ile birlikte Ankara’ya göç etmiş. Evlere temizliğe gidiyor. “Çocuklarımız var, anneyiz, şartlar bizi zorladı. Geçim zorluğu memleket değiştirmemize sebep oldu. Hiç kötü bir insanla karşılaşmadım” diyor. Yaşadıklarını anlattıkça ne kadar çok zorlukla mücadele etmek zorunda kaldığının farkına varıyor. Ve devam ediyor sözlerine: “İlk gidiyorsun, dil bilmiyorsun, tanımıyorsun, hiçbir şey bilmiyorsun. Bir teyzemiz kapı açtı bize, destek oldu, seni aradı, onu aradı. ‘Böyle bir insan var, ihtiyacı vardır, yapabilir ama çekingen bir insandır. Kabuğundan çıkması için bir destek yapalım’ dedi. Böyle destek oldu. 11 yıldır bu işi yapıyorum, bir sene çok zorluk çektim.”
‘ŞARTLAR NEDENİYLE GÜNDELİK GİTMEK TERCİHİM OLDU'
Sosyal güvencen var mı sorusuna ise anlattıkları şöyle Gül’ün: “Çocuklarımızın karnını doyurmayı düşündük, hiç aklımıza gelmedi sigorta. Sigorta nedir bilmem de. Diyelim ki bir evde sabit çalışmak istediğimde ütü istiyor, yemek istiyor. Doğup büyüdüğüm yerde elektrik yoktu, ütü yoktu. Ütü bilmiyorum sonradan da öğrenmedim. Çok güzel yemek yapmayı bilmiyorum belki; damak tadına göre yani, bizim kültürümüzde farklı. Okuma yazmam yok, yazdığını önüme koysa yine yapamam, o yüzden günlük gitmek bana kolay geldi; kolay değil de tercihim oldu.”
‘BENİ KİMLİĞİMLE YARGILAYANA BİR DAHA GİTMEM'
Filmin kendileriyle özdeşleştikleri kısımlarını konuştuğumuzda Gül başlıyor anlatmaya: “Bir eve gittim, bana dedi ki ‘Sen nerelisin?’ Diyarbakırlı olduğumu söyledim. ‘Nasıl olur da Diyarbakırlı biri bu eve girecek?’ dedi. ‘Ben bilmiyorum, ben daha yeni gelmişim, ilk senemdir. Ben sadece diyorum ki çalışayım, kazanayım, çocuklarımı besleyeyim, aklımda başka bir şey yok’ dedim. Dedi ki ‘Gül sen Diyarbakırlısın burada nasıl çalışacaksın’. Dedim, ‘Valla teyze ben bilmiyorum, beni gönderen kişi benim durumumu biliyor. Beni sana gönderdi. İşimi yapayım mı yapmamayım mı?’ Dedi, ‘Yapacaksın, eve gelmişsin tabi ki yapacaksın.’ Akşama kadar işi yaptım, bitirdim ama öyle bir kasılarak bitirdim ki işimi, bir an evvel işimi bitirip gideyim. Akşam oldu kocası geldi, meğer kocası hakimmiş. Kocasına ‘Gül Diyarbakırlıdır’ dedi, böyle deyince o da dedi ki, ‘İnsan mı değil mi?’ ‘Çok iyi bir insandır; ağzı var dili yok, tertemiz yaptı evi’ dedi. Ayrılırken bana ‘Bir daha gelir misin?’ diye sordu, ‘Asla’ dedim, ‘Bir daha asla! Sen benim işimi görmeden beni memleketimle, kimliğimle yargıladın. Bir daha asla gelmem sana.” Sonunu anlatırken gülüyor Gül bir yandan da.
Yoksulluk, savaş, afet gibi sebeplerle sevdiklerini, ailelerini geride bırakıp yerlerinden yurtlarından büyük şehirlere göç ederek, düşük ücretle, sosyal güvenceden yoksun, sendikasız, düzensiz çalışmak zorunda kalmanın adıdır gündelikçilik. Ve bu sektörün emektarları da kadınlardır. Çoğunlukla orta ve üst gelir düzeyine sahip ailelere hizmet vermekte olan bu kadınlar, yoksul semtlerinden sabahın erken saatlerinde yola çıkarlar; bacasız fabrika olan evlere.
*Güvenlik nedeniyle kadınların ismi değiştirilmiştir.
Görsel: Canva Pro yapay zeka görsel oluşturma aracı
İlgili haberler
Temizlik yapacağız diye canınızdan olmayın
Evlerdeki tehlikeli kimyasallar zararları küçümsenerek tedbir alınmadan ve gelişigüzel bir şekilde k...
Temizlik işçisi kadınlar Adalet Bakanlığını işgal...
Ücret ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi talebiyle greve çıkan temizlik işçileri, taleplerini g...
‘Temizlik işçisi değil köleyiz.’
Temizlikçi olduktan sonra anladım ki kadın olarak cehennemi yaşamak istiyorsan temizlikçi ve çaycı o...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.