Süper anneler neye yetişsin?
Toplumsal hayat her yönden bu kadar zor ve pek çok kötülükle malulken annelerin dışarıda akan bütün bu hayata ellerindeki kısıtlı imkân ve zamanla karşı koymaları mümkün değil.

Bir çocuk doğuracağız ve onu tüm tehlikelerden koruyacağız. Sağlıklı beslenecek. Ona çok iyi bir eğitim vereceğiz. İstismara uğramayacak. Tüm zararlı alışkanlıklardan uzak olacak. Her gün yeşil, tertemiz ve sevgi dolu, şiddetsiz bir dünyaya uyanacak. Çok güzel kitaplar okuyacak. Kendini kültür sanat faaliyetleriyle geliştirecek. Teknolojinin hep iyi yönlerinden faydalanacak. Kitap okumuyor, sağlıklı beslenmiyor, sürekli ekran karşısında, okumaya meraklı değil, zorbalık ediyor/zorbalığa uğruyor, uyuşturucuya bulaştı, işsiz güçsüz geziyor, hiç öyle kültürel sanatsal şeylerde gözü yok, “kaliteli” vakit geçirmiyor. Öyle ya annesi ilgilenseydi böyle olmazdı. Eyvah “kötü” bir anneyiz!

Sağlıklı gıdaya erişim cep yakıyor. Ailece bir sinemaya, tiyatroya gitmek desen hayal. Eğitimde eşitlik yok. Çalışsam çocuğumu göremiyorum, hiç çalışmasam karnını dahi doyuramıyorum. Çocuğa ayrı bir oda verecek kadar büyük evi nereden bulayım? Kiralar almış başını gidiyor. Zaten gelecek aya da ev sahibi evden çıkaracak mı belli değil. Uyuşturucu ve fuhuş çeteleri ellerini kollarını sallayarak geziyor. Çocuk istismarıyla, çocuk yaşta evlilikle, taciz haberleriyle defalarca gündem olan tarikat ve cemaatler, devlet ile kol kola. Diyanet çıkıp istismarcıları, tecavüzcüleri aklıyor. Diplomalı işsizler çoğalıyor. Üniversite okuyabilmek için aynı zamanda çalışmak lazım ama bir bakmışsın okumayı bırakmış çalışıyor. Yeşile dair ne varsa rant uğruna gitmiş...

Öyle ya “mal” bozuk çıkarsa sahibinden sorulur. E çocuk da anne babanın malı mülkü... Biz de iyi niyetliydik ama iyi anne olamadık! Çocuğun başına gelecek kötü şeylerden de yapamadığı iyi şeylerden de biz sorumluyuz bu yüzden. Yalnızız, vicdan azabı çekiyoruz. Başka bir ihtimal mümkün değil, hep böyleydi ve böyle olacak gibi geliyor değil mi? Oysa bu koşullarda “iyi” annelik lüks. Oysa hayatın her alanına hâkim olan eşitsizlik, şiddet ve güvensizlikten azade bir çocuk büyümüyor. Oysa çocuklar kimsenin malı mülkü de değil. Aile okuluydu, narkotik annesiydi derken toplumsal tüm meselelerde devlet sorumluluğu üstünden atıyor. Bize kalan ise o “kutsal”, “ulvi” anneliğimizle çamaşırı, bulaşığı düşünmek, yemek yapmak... Saymakla bitmeyecek daha birçok şeyi yapalım da yapalım. Yapamadıklarımız, yetişemediklerimiz için de vicdan azabı çekelim. Yargılanalım, anneliğimiz sorgulansın!

Ne bir öğretmen olarak ben ne de öğrencilerimin anneleri, çocuğun “düzgün” bir insan olarak yetişmesinin bütün sorumluluğunu tek başına yüklenebilir. Toplumsal hayat her yönden bu kadar zor ve pek çok kötülükle malulken annelerin dışarıda akan bütün bu hayata ellerindeki kısıtlı imkân ve zamanla karşı koymaları, MEB’in broşürleriyle sadece işaret etmekle yetindiği bunca tehlikeye tek başına kalkan olmaları mümkün değil. Sorunlar toplumsalsa çözüm de toplumsal olmalı...

Fotoğraf: Pixabay