Özgür, eşit, şiddetsiz bir yaşam bizimle mümkün!
Şiddet, kaygı, korku dolu bu hayatlara mecbur değiliz! Yaşamak bu değil! Peki biz ne istiyoruz?

Dört bir yandan sıkıştırılıyoruz. Şiddetle, yoksullukla, “milli, manevi değerlerle”, yeni kararnamelerle, yargı paketleriyle içine sıkıştırıldığımız çember giderek daraltılıyor. “Makbul kadın” kriterlerine uymamak şiddetle, hapis cezalarıyla, açlıkla, işsizlikle, bin bir türlü baskıyla cezalandırılıyor. Yaşamlarımız, geleceğimiz bize çizilen sınırlar içinde sürekli bir duvara çarpıp yaralanmayacağımız kadar değerli. Özgürce hayatlarımızı yaşamak, aile içine sıkıştırılmadan eşit bir yurttaş olarak muamele görmek istiyoruz!

Bizi o çemberin içinde gittikçe daha da sıkıştıran halattan nasıl mı kurtulacağız? “Gücümüz birliğimiz” sözü öylesine, soyut bir söylem değil. 2022’nin ilk günlerinden itibaren kadın işçilerin en önde olduğu çeşitli işçi direnişleri, hepimizin dilini kopartmak isteyenlere verilen yanıtlar gücümüzün birliğimizde olduğunu ne kadar da somut olarak gösteriyor!

ŞİDDETE MAHKÛM EDİLMEMEK İÇİN…

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

Her gün önümüze en az bir kadın cinayeti haberi ve en az bir şiddet, istismar failinin serbest bırakıldığı haberi düşüyor. En çok evlerinde şiddete uğruyor kadınlar ve iktidarın kadınları eve hapsetme politikalarıyla da bu şiddet bir sarmala dönüşüyor. Aile kurumu kutsanır, kadınlar ekonomik, toplumsal, hukuki açıdan derin bir olanaksızlığa hapsedilirken kadınları her gün ölümle burun buruna getiren, psikolojik ve fiziksel hasarlar oluşturan şiddet normalleştiriliyor. İktidarın bu genel yaklaşımı şiddete uğrayan kadınların müracaat ettiği yerleri de etkiliyor. Kadınları şiddetten koruması, uzaklaştırması gereken 6284’ün etkin uygulanmadığını, hatta kadınların şiddet gördükleri eve geri gönderildiklerini, ölümle tehdit eden kocaların serbest bırakıldığını biliyoruz. Kaç kadın ellerinde uzaklaştırma kararlarıyla öldürüldü?

Boşanmak da kolay değil. Yıllarca istihdamdan çekilmiş kadınlar boşanacağı zaman kendi hayatını kurmak için tüm yükü tek başına yüklenmek zorunda kalıyor. Çocuğunun bakımını da barınacağı evin kirasını da boşanma masraflarını da yeni hayatının inşasının maddi yükünü de nasıl karşılayacak? İstihdam konusunda nasıl bir destek mekanizmasına sahip? Sahip değil. Şiddet gördüğü evden sığınma evine yerleştiğinde sahip olduğu imkanlar neler? Maalesef çok az. Bugün boşandıktan sonra yaşamını kurması için alacağı yoksulluk nafakası, çocuğunun bakımı için harcayacağı iştirak nafakası da namlunun ucunda. Bu ne demek oluyor? Devlet kadına açıktan “boşanmadan, kocana karşı çıkmadan zaten 100 kere düşünüyorsun bir 1000 kere daha düşün, otur oturduğun yerde” diyor. Bazen de kadınlar o kadar yalnız kalıyor ki şiddet gördüğü eve dönmek zorunda kalıyor. Dergimizin sayfalarında Oppo işçisi bir kadının anlattığı tam da bu: Ailesinin “ancak ölün girer bu eve” sözü anlatıyor arada kalınan ya kırk katır ya kırk satır ikilemini.

Genç kadınlar balkonlardan “düşüyor” ve ne hikmettir ki hepsi şiddet gördükleri erkeklerin yanında “intihar ediyor.” Şiddet faillerinin hepsi ağız birliği yapmış gibi aynı şeyleri söyleyip duruyorlar. Hadi bir şansa yerel mahkeme kadın katillerine bir müebbet cezası verdi. Aman nasıl olur! Bu sefer hemen Yargıtay ve İstinaf mahkemeleri faillere yardıma koşuyor…

Cezalandırılanlar demokratik haklarını talep eden, haklarına yapılan saldırılara karşı çıkan kadınlar oluyor.

NE İSTİYORUZ?
Şiddet, kaygı, korku dolu bu hayatlara mecbur değiliz! Yaşamak bu değil! Peki biz ne istiyoruz?
-Şiddete karşı mücadelede sığınma evlerinin ve başvuru merkezlerinin sayıları artırılsın. Kadınları şiddet döngüsünden kurtaracak, güçlendirip yeni bir hayat kurmalarına imkân sağlayacak şekilde planlansın.
-Yasalarda yer alan cezalar uygulansın. Mahkemeler şiddet faillerini aklayıp, cezasızlığı teşvikin araçları haline gelmekten çıksın. Kadınlar için gerçek adalet mekanizması sağlansın.
-Cinsel yönelim ayrımcılığına, nefret söylemine ve baskılara son verilsin. Toplumsal yaşamın her alanında cinsiyet eşitliği sağlansın.
-Boşanmalarda arabuluculuk sistemi önerisinden derhal vazgeçilsin. Kadınların boşandıktan sonra yaşamlarını rahatça sürdürebileceği, yeniden kurmakta zorlanmayacağı bir destek mekanizması oluşturulsun.
-Düşünceyi yayma, basın ve haberleşme, toplantı, gösteri ve yürüyüş hakkını engelleyen her türlü sınırlamaya son verilsin.
-Çocuk, hasta ve yaşlı bakımı kadının işi olmaktan çıksın ve toplumsallaştırılsın. Merkezi yönetimler ve yerel yönetimler koordineli bir şekilde kreş, hasta ve yaşlı bakım merkezlerinin oluşturulmasında görevlerini yerine getirsin. Semtlerde ücretsiz, nitelikli ve yaygın çocuk bakım yuvaları açılsın, iş yerlerinde kreşler, emzirme odaları ve annelerin süt izni hakkından taviz verilmesin. Yaşlılar için bakımevleri yaygınlaştırılsın ve ücretsiz olsun.
İŞSİZLİĞE, YOKSULLUĞA KARŞI…

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

Nerede indirim olduğunu paylaşmak için eş dostla Whatsapp grupları kurup her an takip etmek, ihtiyaçları en ucuz neredeyse gidip oradan almak için 15 market dolaşmak artık hayatın bir rutini haline geldi. Doğal gaz, kira kadar gelmesin diye en kısıkta açıp yine de soğuktan hasta olmak, biraz ısınmak için sıcak su torbaları kullanmak, kat kat giyinip battaniyenin altında oturmak, akşam televizyon izlerken elektrik çok gelmesin diye ışığı kapatmak… Fırın yağlı kağıtlarını yırtılana kadar kullanmaktan, kadınların birbirine verdiği tasarruf tavsiyelerine… Ama daha neyden ne kadar kısacağız?

Ekonomik yük iş yerinde de ayrı bir baskıya sebep oluyor. İşten çıkartılma korkusu daha da büyüyor, mesailer artık yaşayabilmek için kritik hale geliyor. Zaten yeni asgari ücret gelen zamlarla çoktan eridi gitti… Bu kadın işçilere daha ağır bir yük olarak biniyor sırtlarına. Eşit yaptığı bir işe eşit bir ücret zaten alamıyor, geliri evin ikincil geliri gibi görülüyor, iş yerinde taciz, mobbing, tehdit de cabası… İşten çıkarılmamak için boynunu eğmesi tembihleniyor. Belli bir yaştan sonra bir kadın olarak iş bulmak hele de bu işsizlikte o kadar zor ki…

Meclis komisyonlarında, kadınlar yine ailedeki yüklerini üstlenip bir yandan da ucuz emek olsunlar diye “aile yaşamıyla iş yaşamını uyumlulaştırıyoruz” güzellemesi yapan vekillerin bulduğu çözüm, zaten güvencesiz çalışan kadınlara güvencesizliğin dibi olan esnek çalışmayı dayatmak oluyor. Bunu İkitelli’den 14 saat saya yaparak 20 lira kazanan mülteci Rabiya’ya, 100 TL’ye satılan sütyeni 10 kuruşa yapan Kocaelili kadına anlatsınlar!

Daha çok üretim yapılsın diye su sebillerini kaldırılan, tuvalete bile gidemeyen kadın işçileri görmüyorlar. Görmeyi bırak devlet-polis-patron iş birliği ile hakları için direnen işçiler darp edilerek gözaltına alınıyor. Farplas’ta yaşadığımız gibi.

NE İSTİYORUZ?
Zamlar, işsizlik tehdidi, ücretlere bir günde eriyecek sefalet zammı dayatmalarına karşı ne istiyoruz?
-İnsanca yaşayacak bir ücret ve maaş için tüm ücret ve maaşlara ek zam yapılsın.
-Elektrik kesintisi, kar-buz bahanesiyle yapılan fiyat artışları, elektrik, su, doğal gaz, telefon, internet faturalarına yapılan zamlar geri alınsın.
-Faturaları ödeyecek geliri olamayan ailelerin elektrik, gaz ve sularının kesilmesine son verilerek bu faturaların hazine tarafından karşılansın.
-Kadın istihdamının önündeki tüm engeller kaldırılsın. İşten atmalar yasaklansın.
-En çok kadınların mecbur bırakıldığı evden çalışma ve kısa çalışma başta olmak üzere her türlü esnek çalışma, taşeron, kiralık, sözleşmeli vb. güvencesiz çalışma biçimlerine son verilsin. Eşit işe eşit ücret ödensin.
-Çalışma süresi günde 7 saati, haftada 5 günü (35 saati) geçmesin. Ücret kesintisi olmaksızın haftada 2, yılda 30 gün kesintisiz dinlenme hakkı tanınsın.
LAİK, DEMOKRATİK, DİN KISKACINDAN KURTULMUŞ BİR YAŞAM İÇİN…

“İnançlarımıza, değerlerimize saldırıyorlar” denerek ne çok sansür, soruşturma, tutuklama, tehdit bir korkutma aracı olarak uygulandı. Şiddeti önlemek için eşitsizliğin ortadan kaldırılmasında devlete sorumluluklar yükleyen İstanbul Sözleşmesi’nden “Değerlerimize uygun değil” denerek çıkıldı, “aileyi, çocukları koruyacağız” diyerek sansür genelgesi yayınlandı, hiçbir yerde kreş, okul öncesi eğitim kurumu yokken “çocuklar dini değerleri öğrensin” diye 4 yaşından itibaren Diyanet’e, cemaatlerin sıbyan okullarına mahkum edildi, veliler okulların her ihtiyacı için ellerini ceplerine atmak zorunda kalırken İmam hatip okullarına milyonlar akıtıldı, eğitimin niteliği gün geçtikçe daha da düştü, çocuklar sistematik istismarın, baskının olduğu tarikat yurtlarına mecbur bırakıldı; intihara sürüklendi, istismar edildi, canlı canlı yakıldı…

Her katilin diline “aldattığını düşündüm” lafı pelesenk oldu, “kadınlık görevlerini yerine getirmedi” cümlesi indirim sebebi oldu ve kadın cinayetleri “yerli ve milli değerlerle” meşrulaştırıldı, erkeklere “bu değerlerle işlediğiniz suç, suç değildir” deniyor adeta.

“Kutsala hakaret ettiği” iddiasıyla sanatçılar linç edildi, sanatçılar üzerinden tüm bir halk, “dilinin koparılması” tehdidi ile karşı karşıya kaldı.  

“İnançlarımıza uygun olmadığı” için LGBTİ’lere karşı nefret söylemleri Bakanlık kürsülerinden dillendirildi, hedef göstermenin, ayrımcılığın, şiddetin önü her şekilde açıldı.
Kadına yönelik şiddetle muhatap bir numaralı kurum Diyanet İşleri Başkanlığı haline getirildi…

NE İSTİYORUZ?
Say say bitmez, bu “değerlerle, inançlarla” kadınların başına sarılan çoraplar. Hepsi de en çok kadınlardan, çocuklardan götürdü. Böyle bir kıskaca alınmaktan nasıl kurtulacağız?
-Gerçek bir laiklik için din, devletten ve okuldan ayrılsın.
-İnanmama hakkı dahil gerçek bir inanç özgürlüğünü içeren demokratik ve laik bir toplumsal düzen ve eğitim sistemi oluşturulsun.
-Belediyeler dâhil devletin tüm din, mezhep ve inançlarla, topluluklara verdiği destek ve tanıdığı ayrıcalıklar sona ersin.
-Devletin din, mezhep ve inançlar karşısında yansızlığına dayanan, inanma ve inanmama hakkını kapsayan gerçek bir inanç özgürlüğü güvence altına alınsın.
-Tüm tarikat ve cemaat yurtları, evleri, sıbyan mektepleri kapatılsın. Gençlere ücretsiz barınma imkanı sunulsun.
-Özel kişi ve kurumlara, vakıflara ve tarikatlara ait tüm özel eğitim kurumları ve yurtlar kamulaştırılsın.
-MEB ve Diyanet arasındaki protokoller iptal edilsin. Zorunlu din dersi kaldırılsın.
-Bilimi ve sanatı yeni kuşakların eğitiminin ve gelişmesinin temeli sayan, ırkçı, şoven, dinci ve cinsiyetçi olmayan temel bir müfredat uygulansın.
BİRLİKTE MÜCADELE AMA NASIL?

Ne istediğimiz, nasıl bir ülkede yaşamak istediğimiz net! Ama bu istediklerimiz ne yazık ki bize altın tepside sunulmuyor, sunulmayacak da. Oturup beklemek, hep başkasının harekete geçmesini istemek nefes alamadığımız o çemberin daralmasından başka işe yaramaz. Çünkü o beklenen kahraman asla gelmeyecek! Oturup beklemesi öğütlenen milyonların yan yana gelerek istediklerini söke söke alması tek seçenek!

Tüm bu acil ihtiyaçlarımız, hayatımız için en acil taleplerimiz halk için, halkın ihtiyaçlarına göre şekillenecek ekonomi politikaları ve bütçeyle, hak ve özgürlüklerin güvenceye alındığı demokratik bir siyasal rejimi kazanmakla mümkün.

Bunun yolu mücadeleden geçiyor. Bu mücadele halkın örgütlü ve birleşik gücüyle yürütülmesi gereken bir mücadele. Eşitlik, özgürlük, şiddetsiz bir yaşam mücadelesiyle kadınlar da bu mücadelenin en önemli özneleri.

Eşit, özgür, şiddetsiz bir yaşamı ancak birlikte kazanabiliriz, ancak halk ittifakını kurarak kazanabiliriz!

Manşet fotoğrafı: DHA

İlgili haberler
Genişleyen öfkeyi dayanak almak, örgütlenmesine da...

Boşuna değil son günlerin tüm direnişlerinde iki sloganın öne çıkması… 'Birleşe birleşe kazanacağız'...

Bu fabrikada yok yok: Mesai var ücreti yok! Eşit i...

Kadın işçiler baskı altında mesai ücretlerini alamadan çalışmak zorunda bırakılıyor. Selma’nın çalış...

KİRKE: Had bildirmeyi seven erkek ozanlara karşı k...

Kirke, yalnızlığa mahkûm edilmiş bir kadının kendi gücünün farkına varmasının, çalışarak büyütmesini...