İnsanca isteklerimiz, hayallerimiz hayattan çok ölümün, o da değilse ödünün evinde büyüyor. Bir tek günü bile bir kadının daha aramızdan şiddetle, vahşice alındığının haberini duymadan bitiremiyoruz, özgürce, şiddetsiz yaşamak için sesimizi, beklentilerimizi hep daha da geriye çekelim istiyorlar. Can derdi hepimizin boynunda. “Daha nereye kadar kısabilirim ki” dediğimiz her günün ertesi daha büyük bir yoksulluğa uyanıyoruz. İşsizlik büyüyor, boğazımızı sıkan patronlar büyüyen işsizliği gösterip her gün daha da köleleştiğimiz ücretlere, çalışma koşullarına koşuyor bizi. İnsanlıktan çıkana kadar çalışıp, çocuklarımıza sarılacak derman bile kalmadan vardığımız evlerde ısınmak, yemek, aydınlanmak dert. Her gün yeni bir hak gasbına uyanıp, her gece yeni bir felaketin, talanın, yağmanın kuraklaştırdığı bir ülkede ekranlardan geçen ve hayatımızın göbeğine kilitlenen gündemlerin ağırlığıyla koyuyoruz başımızı yastığa.
Taşı, toprağı, havası, suyu, ağacı korunan bir ülkede yaşamak istemek çok mu? Herkesin ücretsiz sağlık ve eğitim hakkının olması çok mu? Haklarımıza erişebilmek, kendimizi özgürce ifade edebilmek, ana dilimizi konuşabilmek, barış içinde yaşamak, adaletin herkes için erişilebilir olması, kurumlara güvenmek, hepimizin eşit, hepimizin özgür, hepimizin tok ve güvende olacağı bir yaşam çok mu?
Hayır, değil. Ama hayli bir zamandır en insanca isteklerimiz, en insani taleplerimiz gözümüze çok görünür oldu. Eşitsizliğin kural olduğu sistemler, hayatın canlılığıyla düşünmeyi, eylemeyi, istemeyi, elde etmeyi solduran dogmatik, kapkara, kupkuru yapılara ihtiyaç duyar. Tek adam rejimi bu demek işte. Düşünce özgürlüğü kavramının handiyse tasfiye edildiği ve “inanç, gelenek, devlet, reis” kavramlarının, irade gaspının onun yerini aldığı birkaç on yıl yaşandı bu ülkede... İnsanın o büyük yaşama arzusu, bunun olanaklarını hiçbir biçimde elde edememenin yasıyla, gerçekleştiremediği hayalleri, tüketilen kapasiteleriyle yitip gitsin istendi. Bizim biricik yaşamlarımıza “kıymetsiz”, bizim aklımıza “yetersiz”, duygularımıza “anlamsız”, irademize “yok” deniyor yıllardır.
Bu yüzden kim çıkıp bu kara düzeni değiştireceğini, kendilerinin peşinden gitmemiz gerektiğini, ona biat etmemizi istese bir ışık yanmış gibi çevriliyor kafalar. “Oyunu bana ver, yerinde otur beni seyret” diyorlar. “Aman ha sokağa çıkma, bekle halledeceğiz” diye avutuyorlar. Oysa unutmamalı, bize hayatı dar eden yöntemlerle yeni ve daha iyi bir hayat kurulamaz.
EKMEK, SU, HAVA GİBİ… HALK İTTİFAKI!
Şimdi, tam da şu anda hepimizin eşit, hepimizin özgür olduğu, hepimizin hayatımızın sahibi olduğu, hepimizin söz ve iradesinin tanındığı, bunların önündeki ekonomik, siyasal, kültürel tüm engellerin ortadan kalktığı bir birliğe, bir halk ittifakına ihtiyacımız var! Ve bunu ancak bizim yapabileceğimiz gerçeğini hatırlamaya… Eşitçe katılabildiğimiz, denetleyebildiğimiz, laik, özgürlükçü, demokratik bir ortak yaşamı bugünden başlayarak, her neredeysek orada inşa edebileceğimizin güvencine kavuşmaya... Mahallemizde, iş yerimizde, okulumuzda, yurdumuzda, kent meydanlarında… Bu ittifakın, birliğin her neredeysek orada, her neyden yaralıysak onunla, yanı başımızda kim varsa birlikte kurulacağını görmeye ihtiyacımız var.
ESEN RÜZGARIN BÜYÜTTÜĞÜ…
Bunun yolunu, yöntemini gösteren bir rüzgâr esiyor şimdilerde. Ağır bir karanlığın sonunun ne yaparsak aydınlığa çıkacağını gösteren bir esinti bu. Her yerde filizlenen, dal veren ve yayıldıkça, birleştikçe meyve de verecek olan bir direnç çiçeğine iklim yaratıyor o esinti. Türkiye’nin dört bir yanında çeşitli sektörlerde işçiler, sefalet ücretlerini, komik zamları protesto etmek, insanca çalışmak ve sendikal haklarını geri almak için iş bırakıyor, mücadele ediyor… Trendyol, Farplas, Yemeksepeti, Yurtiçi Kargo, Çimsataş, Oppo, BBC, Kayı İnşaat işçileri, Uğur Tekstil, Özak Tekstil, Mitsuba, Carrefour, A101, Şok, Alpin Çorap, Polibak, Hepsijet, Scotty, Beks Çorap, Kızılay Maden Suyu, Banabi, Divriği Maden, Uzel, Tüvtürk, Lila Kağıt Çınartaş, Şişli Belediyesi İGA, İstanbul Finans Merkezi, Bakırköy Belediyesi, Emekliler Flomak, Sinbo, Akkuyu Nükleer Santrali, Aras Kargo, Sürat Kargo, Aksa Jeneratör, Şimşek Çorap, Erdal Çorap, Digitürk, Esenyurt Migros deposu… Bazısı elde etmek için yola çıktıkları taleplerinin karşılanmasını sağlayamadı şimdilik. Her bir örnek muhakkak kazanacak diye bir kaide yok ama bu kavganın, kavgaların toplamından hepsi, hepimiz, her birimiz, biz güçlü çıkarız; böyle bir kaide var. Bu direnişlerin en önemli yanlarından biri şu: kazanırsa da kaybederse de direnişi büyütürse de sürdüremezse de hepsini kendi gücüyle gerçekleştiriyor işçiler. Farklı bir meşruluk kaynağına ihtiyaç duymuyor, birbirlerinden farklı dünya görüşlerine, inançlara, yaşam tarzlarına sahip olmalarının bir önemi yok, çünkü meşruluklarını buradan değil, meşruluğunu meşru olmayanın sermaye olduğunu, onu koruyup kollayan iktidar olduğunu her gün işyerlerinde, her gün fabrikalarda, mahallelerinde görüyor olmaktan alıyor. Böyle bir hayat olmayacağından, hiçbirimizin böyle bir hayatı hak etmediği gerçeğinden alıyorlar.
BİRLEŞE BİRLEŞE…
İşte Farplas… Gebze'de 2 bin işçili bir fabrika... İşçiler örgütlenmesin diye 7 ayrı şirket, 5 ayrı iş koluna bölünmüş. Bölük pörçük edilen işçiler hakları için birleşti. Hiçbir işçi atılmayacak sözü veren patron 150 işçiyi attı. İşçiler fabrikaya kapandı. Direnen işçilere gaz atıldı, işçiler ve desteğe gelenler darp edilerek gözaltına alındı. Aralarında hamile olanların da olduğu kadın işçiler çatıya çıktı. Anayasal hakkını kullanan işçileri işten çıkartan, hak arayanları gözaltına aldıran, gözaltında devletin kolluk gücünün dayağına, küfürüne maruz bıraktıran, 2018'de Capital dergisinin Türkiye’nin ilk 50 hayırsever patronu arasında sayıp “insana saygı ödülü” verdiği patrona karşı işçiler kim ne derse desin birlik oldu.
İşte Alpin Çorap. Adidas, Decathlon, Carrefour, H&M, Primark gibi markalar için üretim yapan fabrikada, üç kuruşluk sefalet zammına tepki gösteren, iş bırakan, bu yüzden de tazminatsız işten atılmakla tehdit edilen işçiler, böylesi bir direnişte en hayati olanı, birlik olmayı sağladıkları için kazandı.
Boşuna değil son günlerin tüm direnişlerinde iki sloganın öne çıkması… “Birleşe birleşe kazanacağız” sözünün dalgalanması. Sadece son bir aydır farklı iş kollarında yaşanan iş bırakma, grev, direniş pratiklerinin yarattığı etki siyasetin çekirdeğinin nerede olduğunu da gösteriyor. Bu çekirdeğin etrafını saracak kabuğa, bu direnişleri bütün bir ülkeyi değiştirmenin manivelası yapacak bir siyasal odağa, bir halk ittifakına ihtiyaç var.
Bize unutturulan bir tarih var; 89 Baharı olarak bilinen işçi direnişinin işçilerin “Çankaya’nın şişmanı, işçi düşmanı” dediği Özal rejimini çökerttiğini, 12 Eylül karanlığını yırtıp ülkede havayı değiştirdiğini, o bahara giden yolu da 1987 Netaş, 87-88 deri grevlerinin kazanımlarının açtığını hiç hatırlamayalım istiyorlar. Oysa kolektif hafıza, en çok direnç çiçeğini meyveye dönüştüren esintiler güçlendiğinde canlanır. Bunu da biliyorlar. Bu irili ufaklı direnişleri daha başlamadan bitirmenin, küçücük bir kazanımı bile çok görmenin önüne geçme telaşları da bundan. İşte bugün de irili ufaklı tüm hareketlenmeler umut verici bir potansiyel açığa çıkarıyor, yense de yenilse de kendi yerelinde bir mevzi kazanabilse de kazanamasa da…
Şimdi şairin dediği gibi;
“Bütün bildiklerimiz yeniden biçimleniyor
Şiirimiz, aşkımız yeniden,
Son kötü günleri yaşıyoruz belki
İlk güzel günleri de yaşarız belki
Kekre bir şey var bu havada
Geçmişle gelecek arasında
Acıyla sevinç arasında
Öfkeyle bağış arasında
Biz kırıldık daha da kırılırız
Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza…”
Mesele bütün bildiklerimiz yeniden biçimlenirken bizim ne yapacağımız. Tek bir yol var: ya birlik olacağız ya birlik olacağız!
BU DÖNEMEÇ ÖNEMLİ BİR SINAV
Önümüz 8 Mart, tarihiyle ve bugünüyle bizim olan bir gün. Emekçi kadınların mücadele tarihinin yıldızı, işçi kadınların “insanlığı hak etmek” için gösterdiği büyük direncin, mücadelenin, azmin ve zaferin, enternasyonal dayanışmanın ve dünü hatırlayıp bugüne güç katmanın, yarını kurmak için sorumluluk almak, yan yana gelmek, örgütlenmek, güçlenmek gerektiğini görmenin günü.
Hak ettiğimiz hayatı kazanmak için ne yapmamız gerektiğini hatırladığımız, bugünün mücadele olanaklarının sağlamasını yaptığımız gün…
İşçi direnişleri, kadınların büyüyen öfkesi, yükselen arayışları ile başlayan 2022’nin 8 Mart’ı her alanda birlikte mücadele etmenin, birlikte kazanmanın, kadınların kazanmasının yolunu açmak, araçlarını yaratmak, birliklerini kurmak, geleceğe kalıcı birlikler bırakmak için somut adımlar atmak adına çok çaba sarf etmemiz gereken bir süreç olacak.
Halk ittifakı derken mesele sandığı önümüze koydukları seçimler değil, mesele bizim nasıl bir hayat yaşamayı seçtiğimiz.
8 Mart, en geniş birlikler ve her alanda yan yana gelişlerle kuracağımız halk ittifakının ayrılmaz bir parçası olan kadınların sözlerini, taleplerini, yaratıcılıklarını, güçlerini ve emeklerini ortaya sermeleri, bu ittifakın kurucu güçlerinden biri olarak varlıklarının, sözlerinin belirleyici bir hale gelmesi için uzun erimli bir mücadele hattının içerisindeki bir tarih. Dolayısıyla sorumluluklarımız büyük.
Kadın hareketi bakımından da bu dönemeç önemli bir sınav. Geniş kadın kesimlerinin öfkesi bunca birikir, irili ufaklı itirazlar bütünleşik bir mücadelenin tohumları olarak dört bir yanda yeşillenir, işçi direnişlerinden çevre mücadelelerine, medeni hakların tırpanlanmasına duyulan geniş itirazdan ekmek kuyruklarından yansıyan isyanlara kadar her noktadan filiz verirken… En geniş kadın kesimlerinin sözünü, talebini, itirazını ve gücünü buluşturacak bir 8 Mart, aynı zamanda tek adam yönetimine karşı mücadelenin de temel dayanak noktalarından biri olacak.
Bizim yaklaşımımız açık. Biz, Ekmek ve Gül olarak, öfkesi biriken geniş kadın kesimlerinin taleplerini, eylem gücünü dayanak alıp her alanda birleşik bir mücadelenin güçleneceği olanaklara dayanak olarak bu 8 Mart sürecinde halk ittifakının en temel öznelerinden olan emekçi kadınların bu ittifakı güçlendirecekleri ve buradan güçlenecekleri bir mücadele ekseni için çabalayacağız. Çünkü biliyoruz ki, eşit, özgür, şiddetsiz bir yaşamı ancak birlikte kazanabiliriz, birlik olarak kazanabiliriz.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Tarihin her sahnesinde: Had bilmez cadılar
Hastanelerden, evlere, iş yerlerimizden, sokağa yaşadığımız, şiddete, eşitsizliğe karşı başka bir yo...
İşten atılan Oppo işçileri sendikaya öfkeli: Hakla...
500 işçinin işten atıldığı Oppo önünde açıklama yapan işçiler haklarını alana kadar direnişlerine de...
Farplas’ta kapı önü direnişi 2. gününde
Kapı önünde sürdürülen Farplas direnişi 2. gününde de kararlılıkla devam ediyor. Mitsuba ve Baldur i...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.