Krizde işçi sağlığı iş güvenliği: Canımız birliğimize emanet!
Kadın işçilere koruma ayakkabıları verilmiyor. Makinelerdeki sensörler devre dışı bırakılıyor. Yemek saati kaldırılıp makine başında kumanya veriliyor.

Kriz deyince hepimizin söyleyecek pek çok şeyi vardır. Hele ki evde pişecek yemeği, çocukların okul masraflarını daha fazla düşünmek zorunda bırakılan kadınlar daha derinden hissediyor krizi, söyleyecekleri daha çok artıyor. Yine iş yerlerinde (günlerinin neredeyse üçte ikisini geçirdikleri yer) kriz nedeniyle çalışma koşullarındaki olumsuz değişimler ilk kadınları etkiliyor. Nedir bu olumsuz değişimler? Fazla çalışma saatleri, kayıt dışı istihdam, güvencesiz ve güvenliksiz çalışma, işten atılma korkusu... Aslında bu başlıkların tamamı ‘işçi sağlığı ve iş güvenliği’ başlığı altında sıralanabilir.

İşçi Sağlığı İş Güvenliği Meclisinin kayıtlarına göre 2018 yılında iş cinayetlerinde hayatını kaybeden 1923 işçinin 112’si kadındı. 2019 yılının ilk dört ayında ise 31 kadın işçi hayatını kaybetti. Tabi bu, kayıt altına alınanlar. Yaşanan iş kazalarının çoğu işletme yönetimleri tarafından ‘kayda alınmayacak’ olarak belirlendiğinden, hiç duymadığımız pek çok iş kazası da oluyor. Kadınlar güvencesiz işlerde çalıştırıldığı için özellikle SGK istatistiklerinde kadın iş cinayeti, yaşadıkları iş kazası ve meslek hastalıkları istatistiklere yansımıyor. Yani kadınlar istatistiklerde de görülmüyor. Kadının kayıt dışı istihdama yönlendirilmesi, hane içindeki emeğin görülmemesi; gündelikçilik, bakıcılık gibi hizmet işlerinde güvencesiz çalıştırılması kadınları görünmez kılıyor.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği çalışmalarının temel prensibi önce çalışma ortamında ve çalışma şeklinde önlem almaktır. Yani kazayı kaza olmadan önlemek için çalışma yapılması gerekir. Örneğin fazla mesai saatlerinde yaşanan iş kazaları daha fazladır. O halde mesaiyi uzatmayacak şekilde planlama yapılması asıl yapılacak uygulamadır.

MAKİNEYE KAPTIRILAN PARMAKLARA KOLONYA!
Ben, tekstil işkolunda işçi sağlığı ve iş güvenliği uzmanı olarak çalışıyorum. Kriz söylentileri ile birlikte gözden çıkarılan ilk kadın işçiler oluyor. En büyüğünden en küçüğüne pek çok tekstil firmasında kadın işçiler daha yoğun çalışıyor. Konfeksiyon atölyelerinde çalışanlar bilir. Az zamanda çok iş mantığı ile sürekli mobbing uygulanır işçilere. Dikiş makinasını kullanan işçiler bazen yorgunluk, bazen stres bazen hız nedeniyle sıkça parmaklarını dikiş makinasına kaptırır. Bu bir iş kazasıdır. Çoğu atölyede bu, kayıt altına alınmaz. İşçinin eline kolonya, varsa tentürdiyot ile pansuman yapılıp işçi kaldığı yerden işe devam eder. Hastaneye gitmek isterse ya kabul edilmez ya da evde olduğunu söylemesi tembih edilir. Aksi halde işten atılmakla tehdit edilir. Geçenlerde Denizli’de bir tekstil fabrikasında çay molasına çıkarken bir kadın işçi merdivenlerdeki ıslak zeminden dolayı kayıp düştü. Ayak bileği burkulan işçiye tansiyonunun düştüğünü söylemesi öğüt verildi.

KADIN İŞÇİYE KORUMA AYAKKABISI YOK!
Denizli’de başka bir tekstil fabrikasında ise şunlara şahit olduk. Bez dokuma işi yapan 200 kişilik fabrikanın yüzde 30’u kadın işçi. Belirlenen bölümlerde çalışan işçilere yılda iki kere çelik burunlu ayakkabı alınıyor. Kriz ile birlikte yılda iki kez alınan ayakkabılar, öncelikle yılda bir keze düşürülmek istendi. İşçilerin itirazları ile bu bir süreliğine ertelendi. Bu kez de kadın işçilere alınmaması kararı alındı. Zaten ayakkabı alınan kadın işçi sayısı üçtü.

‘VERİM DÜŞÜYOR’ BAHANESİYLE SENSÖRLER DEVRE DIŞI
Hemen her dokuma fabrikasındaki dokuma makinalarında hareket algılayıcı sensörler devre dışı bırakılmış durumda. Bu sensörlerin amacı, ip kopması durumunda, dokumacı ipi bağlarken makinenin durması ve parmakların makinaya kaptırılmamasıdır. Verimi düşürüyor, kaliteyi azaltıyor bahaneleriyle sensörler yönetimler tarafından devre dışı bırakılıyor. Yakın geçmişte şahit olduğum bir iş kazasında kadın işçi bu sensörlerin olmamasından dolayı parmaklarını makineye kaptırdı. On gün iş göremezlik raporu aldı. “Böyle demezsen seni işten atarız” denilerek kaza tutanağında kadına makinayı dikkatsiz çalıştırıp elini yaraladığı söyletildi.
Yine kullanılan çoğu kişisel koruyucu donanımların daha ucuz olanı tercih edilir hale geldi. Örneğin gürültülü dokuma işletmelerinde pilot tipi kulaklık alımları durduruldu. Yerine plastik kulak tıkaçları tercih ediliyor. Bu kulak tıkaçları ise kulaklarda mantara neden oluyor.

YEMEK SAATİ YERİNE MAKİNE BAŞINDA KUMANYA
Krizle birlikte çalışma saatleri artıyor, molalar azalıyor. Yaklaşık üç bin kişinin çalıştığı Denizli’nin en büyük tekstil fabrikası Menderes Tekstil’de konfeksiyon işçilerinin mesai saatleri 12 saate çıkartıldı. Menderes Tekstilin vardiyalı çalışılan bölümlerinde ise 8 saatlik çalışmalarda yemek molası verilmeden işçilere kumanya dağıtılıyor. İşçiler makine başında yemek yiyorlar. İşçiler günde bir kere tuvalet izni verilen konfeksiyon atölyelerinden tutun, çay saatleri iptal edilen fabrikalara kadar pek çok örnek vermek mümkün. Krizle birlikte haftada bir iki gün yapılan bir saatlik fazla çalışmalar mesai ücretlerine yansıtılmamaya başlandı.

HEM EVDE HEM İŞTE TOPYEKUN MÜCADELE!
Kadınlar sadece iş yerlerinde değil evde de çalışıyor Çocuk, hasta bakımı bunların bir parçası. Fabrikadaki çalışması biten kadın eve gidince de yemek, temizlik, bulaşık gibi işlerin ‘mesaisi’ne başlıyor. Evdeki angarya işlerin çoğu yine kadınların sırtına biniyor.
Kriz, güvencesiz ve güvenliksiz çalışma koşulları, ev içi angarya kıskacından kurtulmak için elbette ki yapılacak çok şey var. En başta kadınları görünmez kılan koşulların değişmesi için mücadele etmek. Bedenimizi ve ruhumuzu yaralayan, bizi canımızdan eden çalışma koşullarına “hayır” demek ve krizin yükünü sırtımızdan atmak istiyorsak, kadınları ikinci konuma iten koşullara karşı topyekûn mücadele vermeliyiz.
Hakkını arayamayan, dayanışma oluşturamayan, birlikte duramayan dağılmaya, baskılanmaya, yalnız kalmaya mahkûm oluyor. Tüm kadın emekçiler için hak mücadelesinin yolu; nerede, ne koşulda, hangi işte çalışıyor olursa olsun, öncelikle diğer kadın emekçilerle ve tüm emekçilerle birlikte durabileceği, dayanışabileceği bir örgütlülük yaratabilmelerinden geçiyor.

TARIM İŞÇİSİ KADININ HALİ HARAP
Sabahın erken saatlerinde tarlalara giden tarım işçilerinin mesaisi gün batımıyla bitiyor. En çok kadın iş cinayeti de tarımda gerçekleşiyor. Konya, Manisa, Erzincan, Sakarya, Adana gibi pek çok ilde onlarca kadın işçinin balık istifi gibi bindirildikleri traktör römorklarında hayatlarını kaybettiğine şahit olduk. 2013-17 yılları arasında 580 kadın iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Bu cinayetlerin yüzde 55’i tarımda yaşandı. 40 derece sıcaklık altında yarım saatlik çay, yarım saatlik yemek molalarıyla, yanlarında bir de çocuklarıyla çalışan pek çok kayıt dışı mevsimlik kadın işçi tanıyoruz. Tarımda kadın ve erkek işçiler arasındaki ücret eşitsizliği makası da oldukça açık. Kadın işçiler erkek işçilerden üçte bir düşük ücrete çalışıyor. Çocuk işçilik de yine tarımda sıkça karşılaştığımız başka bir sorun.
Tarım devlet koruması altında olan yasaların yapıldığı, denetimlerin uygulandığı bir alan değil. Tarımda istihdam nisan-mayıs aylarında başlayıp eylül-ekim aylarına kadar sürüyor. Tarım iş cinayetleri de mayıs ayında başlayıp temmuz-ağustosta en yükseğe ulaşır. İnsanların, insan onuruna yakışmayan şekilde çalıştırıldığı tarımda kadınların da en fazla hayatını kaybettiği dönem bu aylar oluyor.
İlgili haberler
Öfkemizi değiştirici bir güce dönüştürmek elimizde...

Emeğimizi, bedenimizi, haklarımızı, geleceğimizi kendi çıkarlarına dayanak haline getirmeye çalışanl...

Konserve yapmak bile lüks!

Konserve, kurutulmuş sebzeler, dondurulmuş gıdalar... Kış öncesi hazırlıklar sürüyor ama bu pahalılı...

Yoksul okul masraflarını nasıl karşılasın?

Sincan’da konuştuğumuz kadınların birçoğu evine sadece asgari ücretle geçindirdiğini dile getiriyor.