Kampüslerde genç kadınların mücadele zemini...
İstanbul Aydın Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü yaptığı çalışmalarla ve kurduğu dayanışma ağıyla örnek bir çalışma. Kulüp nasıl kuruldu, çoğaldı, neler yaptı sorularına E. Ava yanıt veriyor.

2019’un son aylarında kampüste hocası tarafından uğradığı tacize sesiz kalmayan Buket ve iki arkadaşımızla elimizde Ekmek ve Gül dergisi, her gün yaşanan olumsuzluklara öfkelenip hal çare bulmaya çalışıyorduk. Kadınlar en çok vakit geçirdikleri ve güvende olmaları gereken yerlerde sözlü ve hatta fiziksel tacize uğrayıp susmaya mecbur kalıyorlardı.

Okulda toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine çalışan, kadınların dertlerini korkmadan anlatıp birlikte çözüm bulmaya çalıştıkları bir mecra yoktu. Bu da hepimizi belirli noktalarda yalnızlaştırıyordu. Yaşadığımız şeylerin sadece bizim başımıza geldiğini düşünüp hayatımızdaki sorunlarla bir başımıza baş etmeye çalışıyorduk ancak pek sonuç vermiyordu.

Buket’in sessiz kalmaması ve bizim de ona destek vermemiz birçok kadının da “Aslında ben de benzerini yaşadım” demesinin önünü açmıştı. Daha fazla kadına ulaşabilmek için somut adımlar atmaya karar verdik. Bir bildiri hazırlayıp, okulda masa masa gezmeye başladık. “Biz kimiz? Neden mücadele etmeliyiz?” soruları birçoğunun ilgisini çekmişti ki etrafımızda farklı fakültelerden kadınlar birikmeye başladı. İlk başta okul yönetimi kulübümüzün kurulmasına izin vermedi ancak ısrarımız ve dayanışmamız kulübün resmi olarak tanınmasını sağladı. Her hafta buluşmalar, okuma grupları, tartışma etkinlikleri yapıyorduk. Gündelik sorunlardan memleket hallerine her şey hepimizin birikimleriyle birbirimize aktarılıyordu. Grubumuza katılanların ilgi alanları genişledi, birbirimizden çok şey öğrendik.

Kovid-19’un yayılması bizleri evlere kapatsa da iletişimimiz kopmadı. Evlerde yaşadığımız sorunlar ve bu süreçte artan şiddet ve kadın cinayetleri karşısında birlikte durma çabamız mücadelemizi daha da güçlendirdi. Mücadele zeminimiz oluşmuştu ve bu bizim motivasyonumuzu artırıyordu. Pandemi boyunca kafamıza takılan hemen her konuda instagram yayınları yaptık, bu yayınlara hocalarımızı, farklı kulüplerden arkadaşlarımızı, çeşitli konularda uzman olan kişileri davet ettik, bazen soran, bazen cevap veren olduk. Evlere kapatıldığımız bu dönemde bizimle birlikte olan tüm kadınlar “Ben aslında yalnız değilim” duygusunu yaşadı, başka bir kadının da bu duyguyu yaşaması için çalışmaların parçası oldu. En önemlisi, az kadın çok kadın demeden istikrarla, sebatla çalışmamızı sürdürmemizdi. Birken çok olmanın anahtarı da bu.

Uzun soluklu mücadele sonucu okulumuzda Tacizi Önleme Biriminin kurulmasına onay verilmesi aslında kenetlenmemizin hem sonucu hem de başka adımlar atmamızın da bir başka sebebi oldu.

TACİZİ ÖNLEME BİRİMLERİ Mİ YOKSA KADIN ÜNİVERSİTELERİ Mİ?

Tacizi Önleme biriminin kurulmasını neden talep ettiğimizi sorarsanız; kadınlara yönelik şiddet maalesef kampüslerimizde de artıyor. Şiddetin her gün biraz daha vahşileştiği bir dönemdeyiz. Şiddete karşı alınmayan önlemler orta yerde dururken şimdilerde önerilen çözüm ise Kadın Üniversiteleri. Kadın Üniversiteleri toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirmekten başka bir adım değildir. Şiddeti önlemenin zemini Kadın Üniversiteleri açmaktan değil, kampüslerde Tacizi Önleme Birimlerinin çoğaltılmasından, kadınların güvenle yaşayabileceği kampüslerin sistematik bir politikayla kurulmasından geçiyor. 

ŞİDDET HER YERDE, ÇÖZÜM BİRLİKTE MÜCADELE!
2020 yılının son günlerinde acı bir haberle sarsıldık. 29 Aralık günü, İstanbul Aydın Üniversitesi Okul Öncesi Bölüm Başkanı, Dr. Öğretim Üyesi Aylin Sözer, bir erkek tarafından Maltepe’de katledildi.
Haber başlığı sarsıcı ve bir o kadar kan dondurucuydu. Kulübümüzün üyeleri de olan öğrencileri online ders saatinde, bilgisayar ekranı başında öğretmenlerinden gelecek olan tek bir sese umut bağlamışlardı. Ancak Aylin Sözer o saatlerde katledilmişti. Aylin Hoca’yla birlikte Türkiye’nin diğer illerinde 4 kadın cinayeti daha yaşanmıştı, bu dehşet verici tablo öfkemize öfke katmıştı.
Okulumuzda hızlıca bir basın açıklaması düzenleyerek acımızı ve öfkemizi göstermek istedik. “Genç kadınlar olarak hayallerimiz ve hedeflerimiz doğrultusunda ilerlemek isterken, katledilen bir kadın olmak istemiyoruz” dedik. Hocamızın katıldığı programlarda ve derslerde hep kadın meselesine dikkat çekmesi yaşanan olayın acısını içimizde katbekat artırıyor, ama mücadele etmek de zorundayız.
Aslında biz genç kadınların talepleri basit. Her geçen gün bir kişi daha eksilmek, şiddet ve ölüm korkusuyla yaşamımıza devam etmek istemiyoruz. Özgürce, bir hayat sürmek isteğinin yanı sıra her alanda eşitlik ve emeğimizin sömürülmediği bir yaşam istiyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyor, Sözleşmesi’nin ve 6284 sayılı Kanun’un tartışmaya dahi açılmadan uygulanmasını talep ediyoruz. Yani özetle hayatlarımızdan ve haklarımızdan vazgeçmiyoruz ve mücadeleyi büyütüyoruz.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Artık boyun eğmek yok!

Hatice’nin şiddet, aşağılanma, yok sayılma ile geçen hayatında kırılma noktası canına tak ettiği nok...

Dayanışmayla daha önce tanışsaydım bambaşka bir ha...

Yıllarca şiddet gören Demet, bugün kadın dayanışması sayesinde boşanma davası açtı. Kızı ve engelli...

Hayatın içinden göç yolunda bir film: Nomadland

Hem işsiz hem de evsiz bırakılan insanların yaşamlarından, hayata bakış sunuyor Nomadland.