Kadınların ‘hata’ları mı, hayatın adaletsizlikleri mi?
Biz yaşamak için ekmek, ruhumuz için gül istiyoruz derken romantik bir akşam yemeğini mi kast ediyoruz? Aşkın ve sevginin eşitler arasında olması gerekmez mi?

Kadına yönelik şiddet ya da istismar hikayelerinde çokça duyuyoruz, “Bu kadınlar bu adamlarla neden birlikteler?” sorusunu. Kadınlar gördükleri şiddete rağmen suçlanabiliyor. Peki birini yanlış tanımak, sevmekten vazgeçmek insanın hayatıyla ya da şiddet görmesiyle karşılanacak kadar büyük yanlışlar mı?

Ben böyle yanılmış iki kadın tanıyorum. Birinin her şeye rağmen ne hayata karşı umudu ne kendine olan güveni bitmişti. İlk deneyiminin yaralarını kendi başına sardıktan sonra ikinci kez “belki bu sefer olur” fikrine tutunup tekrar evlenmişti. İlk başta her şey yolundaydı, deyim yerindeyse iki genç aşıklardı. Evlendikten sonra bir şeyler değişmeye başladı. Fiziksel şiddet yoktu ama evde bir yabancıyla yaşıyormuş gibi hissettiğinden bahsettiğini hatırlıyorum. Bu süreci değiştirebilir fikriyle çocuk yaptılar ama hayatları pek değişmedi. Boşanma sürecine girdiler. Mehtap, “Kendime bir şey istemiyorum, çocuğuna baksın yeter” demişti. Nafaka talep etmeden ayrıldı. Çocuğun hiçbir masrafını karşılamayan babası, birkaç kere ödemesi için verilen kreş paralarını bile harcamaya başlamıştı. “Şiddetsiz” bilinen hatta boşanmayla sonlanan aile hayatlarının bütün kötü yönleri geri döndü. Sürekli masraflar Mehtap’a kalıyordu. Yine kavga ettikleri bir gün Mehtap mide spazmı geçirdi ve onu kaybettik.

EŞİT VE ÖZGÜRCE DUYGULARIMIZI YAŞAMA, HATA YAPMA HAKKIMIZ

Diğeri ile evliliğinden sonra tanıştım, misafirliğe gittiğim bir akrabamın evinde. “Evin gelini”ne yardım etmeye mutfağa gittim. İşimiz bittiğinde mutfaktan salona yürürken salonun kapısındaki hiç dikkat etmediğim iskemleye oturdu bir anda. Neden buraya oturduğunu sorduğumda “İlk başta onlar benim yanlarına oturmamı istemiyordu, şimdi izin veriyorlar ama ben de şimdi onlarla oturmak istemiyorum” demişti. O an içeri girip oturmak yük oldu. Döndüm tekrar mutfağa girdim. Bir kahve eşliğinde sohbet ettik. Hikayeleri üniversite sıralarında başlıyor. Birbirlerini çok seviyorlar; okul bitince evlenip kocasının memleketine taşınıyorlar. Üniversitede tanıştığı o canlı, samimi biraz da zıpır adam yerine sürekli bağıran, fikrini sormayan hatta ailesinin yanında sadece hizmet etmesini, yanlarında oturmamasını bekleyen bir adama dönüşüyor. O an ben de içimden geçirdim “Ne işi var bu kadının bu adamla?” diye. Tanışmamızdan kısa süre sonra kansere yakalandı. Hastalığı hayatın tadını hatırlatmış olacak ki bir gün markete diye çıkıp memleketine gitti. Bir süre tedavisine orada devam etti. Kanser tedavisine olumlu yanıt verdi. O yorgunluğun içinde boşanma davası açtı. Çekişmeli boşandılar. Bu sürecin sonunda eski kocası çocuklarını kaçırdı. Yıllarca ona göstermedi. Çocuklar büyüdüğünde de annelerine karşı tepkiliydi. Onların gönlünü almak epey zor oldu. Kapıda oturan gelin değildi artık ama “Niye evlendin?” sorusunun yerini “Neden çocuklarını o adamın eline bıraktın?” sorusu aldı. Birkaç yıl sonra yendiği kanser nüksetti ve onu da kaybettik.

Bu kayıplar, cinayet değil ama ikisi için de eceliyle öldü demeye de dilim varmıyor. Hayatın buz gibi ellerinde yoğrulup en ufak bir şefkat kırıntısına kanmamızı sağlayan bütün gerçeklerin payı var bu ölümlerde. Biz yaşamak için ekmek, ruhumuz için gül istiyoruz derken romantik bir akşam yemeğini mi kast ediyoruz? Aşkın ve sevginin eşitler arasında olması gerekmez mi? Eşit ve özgürce duygularımızı yaşamak hakkımız değil mi? Hakkımız elbette, en çok korkusuzca hata yapabilmek hakkımız.

Fooğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Şiddetten kaçan göçmen kadınların hikayesi...

Göçmenler bu ülkenin bir parçası artık, birlikte yaşayacağız ve birlikte daha güzel bir hayat için m...

Şiddete karşı mücadelenin esası ‘özsavunma’ olabil...

Şiddetin yalnızca suretine karşı değil esasına karşı da mücadeleyi odağa koymazsak, kadınların ölmem...

Ölmek ya da öldürmek seçenek olmamalı

Name Öztürk ölmemek için Aydemir’i öldürmek zorunda kaldı. Değişen yaşamını anlatan Öztürk, kadın da...