‘İki satırlık adamları musallat etmeyelim ömrümüze…’
“İki satırlık adamları ömrümüze musallat etmemek” için satırlarca yazdığımız direnç hikayelerimize ve hayatlarımıza sahip çıkıyoruz...

25 Kasım 1960’ta Dominik diktatörü Rafael Leónides Trujillo, Mirabal ailesinin dört kız kardeşinden üçünü vahşice öldürttü. Neden mi? Çünkü Kelebekler olarak bilinen Mirabal kardeşler, diktatörlüğe karşı sürdürülen mücadelenin en önemli figürleriydi.

1930’da askeri darbeyle iktidara gelen Trujillo’nun 1937’de ucuz tarım işçisi olarak Dominik topraklarında bulunan kadın, çocuk ve erkek 15 bini aşkın Haitiliyi öldürttüğü katliam, Mirabal kardeşlerin direniş hareketine etkin biçimde katılmasının başlangıç noktasıydı. Bu, diktatörün ilk katliamı değildi. Toplamda 50 bini aşkın kişinin canına mal olan diktatörlük, canını almadıklarını da açlıkla, sefaletle, korku ve güvensizlikle sınıyordu. Mirabel Kızkardeşler, Amerika’nın kolu kanadı altında pervasızlaşan ve adı ölümle, ülkenin tüm kaynaklarının sermayeye peşkeş çekilmesiyle anılan diktatörlüğe karşı mücadelenin sembolü haline geldiler. Öyle ki, önünde kimsenin duramayacağı inancıyla dağa taşa diktatörlüğünün sembollerini inşa ederken, “Ülkenin en büyük sorunu Mirabal kardeşlerdir” diyecek kadar da onlardan korkuyordu Trujillo.

Trujillo’nun Mirabel Kardeşleri hedef gösterdiği konuşmadan sadece 23 gün sonra, 25 Kasım 1960’ta, hapishanede olan eşlerini ziyaretten dönen Minerva, Maria ve Patria Mirabal’ın aracı “eli sopalı” Trujillo yandaşları tarafından durduruldu, kızkardeşler sopalarla dövülerek öldürüldü, cansız bedenleri arabalarının arkasına konularak bir uçurumdan aşağı itildi. Hiçbir şeyden korkusu olmadığını söyleyen diktatör, yankılarından o kadar korkuyordu ki cinayetin üstünü “trafik kazası” diyerek örtmeye çalıştı.

Diktatörler karşısında durma cesareti gösterenleri yok ederek varlıklarını sürdüreceklerini sanır hep. Ama tarih, diktatörlerin değil, ona karşı durma cesareti gösterenleri yazar sayfalarında.

Bugün, dünyanın dört bir yanında kadınlara dönük her türlü şiddetin gündem edildiği, şiddetin apaçık bir biçimde sermayenin varlık yokluk sorunu olduğunun gösterildiği, kadınların apayrı ülkelerde aynı sorunlara karşı birlikte hareket etmesinin dünyayı değiştireceği bilgisiyle hareket ettiği bir gün 25 Kasım. Kimse diktatörün ardından bir tek iyi şey söylemiyor, ama milyonlarca kadın her 25 Kasım’da o üç kadının dirayetiyle haykırıyorlar hep birlikte sözlerini. Ve Mirabellerin “başka bir dünya” hayali gerçekleşmedikçe, benzer diktatörlerin yönetimleri altında canlarıyla sınanacaklarını biliyorlar. Dünü, bugüne bağlıyorlar...

Bugün de darbeyle değil seçimle gelen diktatörler eliyle geçimlik tarım arazileri sermayeye peşkeş çekilirken, doğa talanı yaşanırken toprağına, deresine, ağacına sahip çıkan kadınlar büyük bir devlet ve sermaye şiddetiyle karşı karşıya bırakılıyor. Topraksız köylüler akın akın büyük kentlere göç ederken, beslenemeyen çocuklar, kadınların satılan bedenleri ve asla karın doyurmayacak ücretlere verilen emekleri ile beslenmeye çalışılıyor. Köleleştirildikleri ter atölyelerinde üstlerine kilitlenen kapılar ardında çıkan yangınlarla can veriyor, hayatta kalanlar ise patron tacizi ve aşırı sömürü elinde bir yaşama mahkûm ediliyor. Asgari ücretin bir hamburger almaya yetmez hale geldiği Latin ülkelerinde kadınlar geçinebilmek için saçlarını satıyor, sınır bölgelerinde fuhuş yapar, hasta çocuklarının tedavi edilebilmesi için kaçak yollarla ülke dışına çıkmak isterken polisin ve devlet görevlilerinin tacizine uğrar hale getiriliyor. Kıtalar üzerinde bir “düşmanlık” hayaleti dolaşıyor, üç- dört işte birden çalışıp kendilerine ve çocuklarına bakamaz, kiralarını ödeyemez hale gelen kadınlara düşman olarak, sınırları aşıp gelen ve kendilerinden daha ucuza çalışan göçmen kadınlar gösteriliyor.

Türkiye’nin de bu vahşet ortamından geri kalır yanı yok... Ne yaşadığımızı, nasıl yaşadığımızı, dünyanın dört bir yanındaki kızkardeşlerimizle aramızdaki kader bağını dergimizin sayfalarındaki mektuplardan, röportajlardan, izlenimlerden öğreneceksiniz.

25 Kasım öncesinde, kadınları tahakküm altına almanın adı olan şiddetin türlü biçimlerinin yoksulluk, işsizlik ve güvencesizlik ortamında nasıl daha da ağırlaştığını ve bu cendereden kurtuluşumuzun nasıl mümkün olabileceğini tartışıyoruz kasım dergimizde...

Tam da dergimizin hazırlandığı sıralarda ünlü şarkıcı Sıla, Ahmet Kural tarafından şiddete uğradığı için koruma kararı aldırdığını ve “...ben de susarsam önce kendime, sonra da bu ülkenin kadınlarına, şiddete karşı insanlarına haksızlık etmiş olacağım. Bu nedenle susmama kararı aldım. Yasaların bana verdiği hakları kullanacağım… Bana uygulanan korkunç şiddet karşısında dilsiz kalmamayı seçiyorum” açıklaması yaptı. Sıla’nın açıklaması bir bakıma “Mücadele edeceğiz de ne olacak...” diye düşünenlere de bir şey söylüyor; kadınlar olarak hiçbirimiz şiddetten azade değiliz, kimimiz o şiddeti anlatmak ve şiddetten kurtulmak için daha fazla olanağa sahip kimimiz değil, ama hepimiz kadınların şiddetten korunabilmesi için mücadeleyle elde ettiğimiz haklarımızın var kalmasının hayat memat meselesi olduğunu biliyoruz. Kadınların mücadelesiyle çıkarılan 6284 sayılı yasanın “kadınlara çok fazla hak veriyor, erkekleri eziyor” diye geriye alınmaya çalışıldığı, kadınların boşanma ve nafaka haklarının tartışıldığı bu günlerde, haklarımızdan ve hayatlarımızdan vazgeçmemenin bize yönelik tüm saldırıları püskürtmenin en önemli dayanaklarından biri olduğunu görüyoruz. “İki satırlık adamları ömrümüze musallat etmemek” için satırlarca yazdığımız direnç hikayelerimize ve hayatlarımıza sahip çıkıyoruz...

Bu 25 Kasım’da hayatlarımızdan ve haklarımızdan vazgeçmemek için her yerde “Yaşasın kadın dayanışması” diyeceğiz!


İlgili haberler
GÜNÜN ÖNERİSİ: 25 günde 25 film

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Gününe kadar her gün izleyebileceğiniz k...

Ekmek ve Gül Ekim 2018 sayısı

Bu sayımızda krizin yıkıcı ve hayati etkilerini bizzat yaşayanların deneyimlerini aktarıyoruz sayfal...

Ahmet Kural’a üç ay uzaklaştırma!

Şarkıcı Sıla, şiddet gördüğü sevgilisi Ahmet Kural hakkında şikayetçi oldu. Kural’a üç ay uzaklaştır...