DEPO VE MAĞAZA İŞÇİLERİ: Karnımız da ruhumuz da aç
Mağaza ve depo işçisi kadınlar Kağıthane, Çorlu ve Küçükçekmece'den anlatıyorlar: Karnımız da ruhumuz da aç

Dünyanın onlarca ülkesinde yüzlerce mağazası bulunan, Türkiye’nin en bilinen tekstil markalarından birinin işçileriyle konuştuk. 

Küçükçekmece’den Şermin ve Esenyurt’tan Fidan’ın anlattıkları, depo ve mağaza işçilerini tüketen emek sömürüsünü ortaya koyuyor.
Şermin, depo işçisi. En çok yoğun çalışmaktan şikayetçi. “Mecburi mesailerimiz çok oluyor. Ben mesaiye kalmayayım dediğinde performansını etkiliyor, bu da primini etkiliyor. Sözde katılmama şansın var ama zorunlu” diyen Şermin, çalışırken yanındaki arkadaşıyla iki kelime dahi konuşmaya imkan olmadığını söylüyor. “Yasaktan çok rekabet var. Öyle ki evden çıkıp servise bindiğimiz anda işin temposu başlıyor. Yedi buçuk saat çalışıyor görünsek de, bu süreye sığdırılan emek 10-12 saatlik. Sürekli aynı tempoyla çalışmak yoruyor ama en çok psikolojimizi bozuyor. İşi bıraksak da yarım saat kırk beş dakika işyerinde bekletilmek, servis de geçen vakit... Bunlar hem bizi yoruyor hem de zamanımızı çalıyor” diye anlatıyor. Ev hiç enerjisi kalmamış bir şekilde gittiğini, çocuğuna zaman ayıramadığını, bu yüzden haftada bir izin yaptığında dinlenmek yerine dışarda onunla bir şeyler yapmaya çabaladığını söylüyor.

HİÇBİR ŞEYDEN ZEVK ALMIYORUM
Çalıştığı bölümde erkek işçilerin yoğunlukta olduğunu, kadın işçiler olarak bazen gözle bazen sözle tacize uğradıklarını belirten Şermin, “Sözle taciz edildiğimizde yine ağırlığımızı koyup susturabiliyoruz. Ama sürekli gözlerin üzerinde olduğunu bilmek ve bir şey yapamamak çok ağır. Ben psikolojik olarak çok etkileniyorum, içime kapandım, daha az kişi ile konuşur hale geldim” diyor.
Her yerde kamerayla gözetlendiklerini, herhangi bir yanlışta hemen azarla karşılaştıklarını söyleyen Şermin’i bu koşullar çok yormuş: “Koşulları değiştirmek için bir kaç ay öncesine kadar çabalıyordum. Ama karşılık bulamıyorum, sürekli ‘boş işlerle uğraşma’ söylemiyle karşılaşıyorum, bu da beni yordu. Haklarımıza dair hiçbir şey konuşulmuyor. Hakikaten umudum yok artık. Yaptığım hiçbir şeyden zevk almadan sadece yaşamak için yaşar durumda hissediyorum kendimi. İyi hissettiğim zamanları çocuğum için verimli hale getirmeye çabalıyorum.”
ÇOK ŞEY İSTEMİYORUZ
Esenyurt’ta mağaza işçisi olan Fidan da çalışma sürelerinin çok uzun olmasından yakınıyor: “Bir süre sonra diyorsun ki artık ben hep böyle mi yaşayacağım? İzin günüm haftada bir gün, bir güne ne sığdırabiliriz! Dinlenecek misin, ailene mi zaman ayıracaksın, yoksa kendine kişisel bakımını mı yapacaksın. Bence haftada bir tembellik yapacağın bir günün olacak, bir gün ailenle zaman geçireceksin, bir gün de gezeceksin. Bence çok şey istemiyoruz” diyor. Aldıkları parayla ay sonunu zor getirdiklerini, hiç birikim yapamadığını belirten Fidan, “Birikimin olmaması demek ilerde garantin yok demek” diye tepki gösteriyor.
Hayatın işten eve, evden işe şeklinde geçtiğini, işçilerin ruh sağlığının yerinde olmadığını söylüyor. “İnsanların ruhunu doyurmalı işyeri. Zaten karnımız doymuyor ama ruhumuz da doymuyor. Bir şey bildiğimiz yok. Kafa yorma gereği bile duymuyoruz. Çalışma koşulları gün geçtikçe ağırlaştığı ve geçim sorunları fazlalaştığı için hiç kimse ben şunları okuyayım da bilgileneyim diyecek durumda değil” diyor. Haksızlıklara karşı tutum sergilediğinde arkadaşlarının şaşırdığını söyleyen Fidan, şöyle devam ediyor: “Biz kadınlar bir şeyleri değiştirmeye başlayabilmemiz için önce kendimize değer vermeyi öğrenmeliyiz. Yaşadığımız bazı sorunların farkında bile değiliz. Sorunu gördüğümde arkadaşlarımla bunu paylaşmalıyım değiştirebilmek için...”
Koşulların değiştirilmesi için bir şey yapılmadığını, çünkü işten atılmanın çok kolay olduğunu belirtiyor Fidan: “Herkesin temel korkusu işten atılmak ve aç kalmak. Pazara gidiyoruz 50 TL ile hiç bir şey almadan geri geliyoruz. İnsanlar bugün işsiz kalsa aç kalacağını bildiği için bir şeye karışmıyorlar.”

MECBUR OLMASAM KATLANMAZDIM
Onur Market çalışanı bir kadın / ÇORLU
Bir markette et reyonunda çalışıyorum; beş çocuğum, üç torunum var. Çalışma koşullarımız çok ağır sürekli bir gerginlik içerisinde çalışıyoruz. Amirlerle her gün mutlaka bir gerilim yaşanıyor. Çalışmak zorundayım yoksa böyle bir işe katlanmazdım.
Her gün çalışma saatimizi aşan bir sürede çıkmamıza izin veriliyor anca. Bir gün genel merkezden müdür gelecek deniyor, iki saat daha bekletiliyoruz. Bir gün sayım var deniyor. Bir gün yeni ürün geldi deniyor...
Her güne mutlaka bir şey çıkarılıyor. Geçtiğimiz hafta önümüzdeki hafta için izin yazdırdım. Amir geldi ‘iznin iptal’ dedi. Ben her şeyimi ona göre planlamıştım, mecburiyetimi anlattım. “İşine gelirse” dediler hemen. Hem müşterisiyle uğraşıyoruz hem amiriyle. Bazen müşteri geliyor bir şey istiyor hazırlıyorsun, onu demedik diye azarlıyor bizi. Amir müşteriyi tutuyor haklı da olsak. Üç kuruş maaşa herkesin kaprisini çekmeye mecbur bırakılıyoruz.
İnsanız ama nasıl? Ne düğünümüz, ne cenazemiz, ne hastalığımız hiçbir şey görülmüyor. Bugün torunumun doğum günü ona katılabilmiş olmam istisna...
‘SİGORTA VAR’ DİYE KOŞA KOŞA GİTTİM AMA...
Şirin GÜNGÖR // Kağıthane - İstanbul
Yaşanan baskılardan dolayı ailesiyle birlikte 4 yıl önce Hakkari Yüksekova’dan gelen Yazgül 27 yaşında. İlk geldiğinde tekstil atölyesinde çalışmaya başlamış. Sigortasız ve ucuza çalışmaya zorlanınca “En kötü sigortam olur” diye markette çalışmak istemiş.
Market işinin daha rahat olacağını düşünürken öyle olmadığını kısa sürede anlamış. Vardiya sistemiyle çalışan Yazgül, asgari ücret alıyor. “Haftanın 6 günü, günde 11 saat çalışıyoruz ama asgari ücretten fazlası yok. Ne kadar çok çalışırsak çalışalım hep aynı ücret” diyor. Kasada eksik para çıkınca da ücretinden kesiliyor. İzinlerin düzensiz olduğunu, hangi gün izinli olduğunu bilmediği için hastaneye bile gidemediğini söylüyor.
“Bazen kasadayım bazen mağaza içinde görevli oluyorum. Kendimden büyük ürünleri taşımak, yerleştirmek zorunda kalıyorum. Geçen aylarda bu nedenle kolumu incittim, şişmeye başladı. Ama çalışmaya devam ettim. İzin alıp gidemedim doktora. Akşam acile git, dediler” diye anlatıyor.
“Sigorta var diye koşa koşa gittiğim markette, mağaza müdüründen istemediğimiz azar kalmıyor. Müdürle birlikte 5 kişi çalışıyoruz ve yoğun zamanlarda ürünleri yetiştiremiyoruz, o zaman da kıyamet kopuyor. Sendika zaten yok, duysalar anında kovarlar” diyen Yazgül, çalışmak zorunda olduğu için, bu koşullara ses çıkaramadığını dile getiriyor. “Evde beş kişiyiz, ben ve abim çalışıyoruz, birimiz işten çıksak mahvoluruz, çalışmak zorundayım” diyor.


İlgili haberler
TEKSTİL VE DERİDE KADIN EMEĞİ: ‘Hadi hadi’ sesler...

Uzun çalışma saatleri, sağlıksız koşullar, güvencesizlik, düzensiz ücretler ‘bu işin fıtratından’ sa...

‘Kreş’in önemini bir de kadınlara sorun!

Kreş kadınlar için oldukça önemli. Hem geçim derdine derman, hem çocukların psikolojisi ve gelişimi...

Canımızı koruyamayacaksa ne işe yarıyor devlet?

İstanbul Küçükçekmece’de yaşanan istismar olayına tepki gösteren kadınlar; ‘Benim canımı, çocuğumu k...