Emine 53 yaşında, evli ve 4 çocuk annesi. 44 yaşına kadar hiç çalışmamış, ondan sonra da geçim zorluğu nedeniyle bir tekstil fabrikasında aşçı olarak 9 yıl çalışmış. Yaklaşık dört aydır işsiz. Ekonomik kriz nedeniyle işine son verilmiş.
İşe girişte sigorta başlangıcı yapılmış ama çalıştığı zaman boyunca sigortası hiç yatırılmamış. “Kimin sigortası var, kimin yok, kim ne maaş alıyor kimse bilmiyordu. Kimse aldığı maaşı, sigortası yatıyor mu yatmıyor mu söylemezdi, patron yasaklamıştı” diyor.
Çalıştığı işyeri 6 katlı bir bina, mutfak en üst katta. “Pazar alışverişi, yemek yapmak, yemek dağıtmak, temizlik hepsini tek başıma yapıyordum” diye anlatıyor. Alışveriş torbalarını 6. kata kadar asansörsüz taşıdığı için boyun fıtığı olmuş.
İşçiler yemeğe iki grup olarak çıkarmış; 12.00-12.30 arası birinci grup, 12.30-13.00 arası ikinci grup. “İlk grup yemeğini yiyip biraz dinlenmek isterdi ama ben sürekli ‘yemeğini bitiren kalksın diğer grup gelecek’ diyerek onları aşağı göndermek zorunda kalıyordum. Mutfakta yeterli tabak, çatal, kaşık olmadığı için hemen bulaşıkları yıkayıp masaları temizleyip ikinci grup için mutfağı hazır etmem gerekiyordu” diyor. Patron fazla tabak almamış mutfağa; böylece işçiler daha az mola verip makinelerin başına dönüyormuş.
Bir hastalığı yüzünden ameliyat olması gerekmiş Emine’nin, iki ay işe gidememiş. İki ayın sonunda işçiler onu sevinçle karşılamış. Çalışmadığı dönemde mutfakta patronun annesi çalışmış. “Ben pazara gidince hep iyi meyve sebze alırdım, onların sevdiği yemekleri yapmaya çalışırdım” diyor Emine, patronun annesi hep çürük domates, buruşuk patlıcan, sararmış yeşilliklerle yemek yapıyormuş. İşçiler yemekler kötüleşti, salatalar kokuyor demiş. Kadın, işçilere yemek dağıtılan çömçeyi (kepçe) büyük bularak evden küçük çömçe getirmiş. “Ben herkese bol bol veriyordum hatta doymayan olunca isteyene ikinci tabağı da dolduruyordum ama patronun annesi kimseye ikinci tabağı vermemiş, hatta kişi başı yarım ekmek payını da çeyrek ekmek yapmış” diye aktarıyor. İşçiler onu görünce “Abla sen nerde kaldın, bu kepçeyle doymuyoruz” demiş.
Özellikle Suriyeli işçiler geri dönmesine çok sevinmiş. Çünkü onlar günde bir öğün, onu da yemekhanede yiyormuş. Kalan yemekler kimseye verilmez, çöpe atılırmış. “Suriyeli işçiler birkaç kez kalan ekmekleri istedi, verdim. Patron gördü, ‘kimseye ekmek, yemek verilmeyecek, artan yemekler çöpe gitsin, ister kedi yesin ister köpek, ama kimse götüremez’ diye kızdı.”
Emine konuştukça düşünüyorum, çömçeyi işçi tutup yemek adaletli dağıtılınca herkesin karnı doyuyor, yüzü gülüyor. Çömçe patronun eline geçince yemek kötü ve adaletsiz dağıtılıyor, herkes aç...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.