Ben 14 yaşında bir kız çocuğuydum. Büyüklerim beni evlendirme kararı almıştı. Artık bir çocuk değil, ev kadını olmamı istediler benden. Evet bu mümkün değildi. Çünkü ben 14 yaşında okula gidip arkadaşlarıyla oyun oynaması gereken bir çocuktum daha. Çok küçüktüm. Bir evin sorumluluğunu taşıyamazdım. İstemediğim bir evlilik yapmak zorunda değildim. Ama çocuktum işte, büyüklerimin düşüncesini uygulamak zorunda kalan bir çocuk. Artık onların gözünde bir çocuk değil 14 yaşında bir gelindim. İmam nikahı ile evlendirildim. Arkadaşlarım okula giderken, oyun oynarken, ben kocaman bir evin yükünü omuzlarımda taşıyordum. Bütün haklarım elimden alınmıştı artık. Zaman geçmiyordu da, geçiyordu işte.
16 yaşımdaydım, karnımdaki hareketlenmeler, sancılar korkutuyordu beni. Ve beklenen gün geldi. 16 yaşında bir çocukken bir kız çocuğum oldu. Ben artık anneydim. Küçük yaşta anne olmak ne kadar hissedilebilirdi ki... Ben hala camdan dışarıda oynayan çocukları, okula giden arkadaşlarımı içimdeki buruklukla izliyordum. Keşke diyordum keşke ben de onlar gibi okula gidebilsem. Hayallerimdeki gibi avukat olabilsem. Ama artık hayal bile kurmaya hakkım olmadığını düşünüyordum. Yine büyüklerimizin boş konuşmaları benim hayatımı yönetiyordu. Erkek çocuk doğurmamı istiyorlardı. 18 yaşımda ikinci kızım dünyaya geldi. Ama bu büyüklerimizi memnun etmedi. İlla ki erkek çocuk doğurmalıydım.
20 yaşımda bir oğlum oldu. Artık istedikleri olmuştu, erkek doğurmuştum. 20 yaşımda üç çocuk annesi oldum. Sorumluluklarım çok artmıştı. Onların ihtiyaçlarını karşılamak için bir şeyler yapmalıydım. Bir işte çalışamazdım. 26 yaşıma kadar sadece çocuklarıma bakıp evimle ilgilendim. Bir gün “Neden evde kazanç sağlamayayım” dedim. Sonuçta ben küçük yaşta büyük yükler taşımıştım. Kendi imkanlarımla yaptığım bir işim vardı artık. 27 yaşımda üç çocuk annesi olarak çocuklarıma daha iyi bir gelecek sağlamak için işimi daha da ilerlettim. Etrafta “Üç çocukla kadın başına yapamazsın” diyenleri hiç duymadım. Evde öğrendiğim işimle bir dükkan açtım. Kendi işimin patronu olmuştum. Çok güzel kazanç sağlamaya başladım.
Aylar sonra oğlum bir kaza geçirdi. Bu beni çok etkiledi. Sürekli oğlumun kaza geçirmeleri fikrimi tamamen değiştirdi. Dükkan çokta önemli değildi. Çünkü ben amacıma ulaşmıştım. Kadın başına yapamazsın dediklerini yapmıştım. Dükkanımı kapattım ama hala kazancımı bu işten sağlıyorum.
“Ben yapabildiysem her kadın yapabilir” diye düşünerek Tuzluçayır Kadınları Dayanışma Derneğinde gönüllü olarak kokulu taş, ahşap boyama ve kişiye özel tasarımlar öğretmeye çalışıyorum. Kadınların çabası ve mücadeleci olmaları daha da güçlendiriyor beni. Paylaşmayı çok seven bir insan olarak internet sitesi de açtım. Burada da kullanmadığımız tüm eşyaları paylaşarak geri dönüşümü sağlamaya, ihtiyaç sahibi olan insanların ihtiyaçlarını elimizden geldiğince karşılamaya çalışıyoruz.
Bir kadın olarak bunlara vesile olmak beni çok mutlu ediyor. Kadınlar mücadele eden, çaba gösteren ve sorumluluklarını yerine getirmek için çırpınanlardır. Bu yazı kadınların kadına verdiği cesaret ile yazılmıştır. Her çocuk gelin benim kadar şanslı olmayabilir. Çocukların çocukluğu, kadınların özgürlüğü elinden alınmasın. Paylaşmayı ve dayanışmayı seven insanlar olalım.
İlgili haberler
Bu 8 Mart, başka 8 Martlara benzemiyor
Bu 8 Mart başka... Emekçi Kadınlar Günü değil de “Emekçi Kadınların Fedakarlık Günü”ne dönüştürülmek...
Bunca kötülüğe inat, daha çok yan yana geleceğiz
8 Mart’ın yaklaştığı şu günlerde bizler sesimizi daha da yükselterek, daha çok bir araya geleceğiz v...
Çocuk istismarında büyüteçle nereye bakmalı?
Çocuğun üstün yararına sahip çıkmak, çocukların çocuk olarak kalması için mücadele etmek için, çocuk...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.