Bu 8 Mart, başka 8 Martlara benzemiyor
Bu 8 Mart başka... Emekçi Kadınlar Günü değil de “Emekçi Kadınların Fedakarlık Günü”ne dönüştürülmek isteniyor bu 8 Mart. Evet, aklımızın ayarlarıyla hiç bu kadar oynanmamıştı.

Hayatlarımız, kadınlığımız hiç bu kadar kuşatılmamıştı; çocuklarımızın gülüşlerine, rüyalarına ve oyunlarına hiç bu kadar el uzatılmamıştı. Emeğimiz işyerinde canımızı çıkarakacak denli sömürülürken, varlığımız ev içinde hiç bu kadar yok sayılmamıştı.

Sanki mahkemeye “Boşanmak istedi, vurdum; seviyorum hakim bey” diyen erkeğe indirim uygulama dememişiz gibi... Sanki Aile Bakanlığı’na “İşini yap, kadınlara yönelik şiddetin önleyicisi ol, istismar ve şiddet davalarına katıl kadın ve çocuklardan taraf ol” dememişiz gibi... Sanki ezcümle siyaset erkanına “Ekonomik, toplumsal, siyasal eşitlik olmadan şiddet çözülmez, gerçek bir eşitlik istiyoruz” dememişiz gibi... Sanki şimdiye dek kadına yönelik şiddetle, tacizle, tecavüzle kadınlar değil de “Tecavüze uğrarken neden bağırmadın?” diye soran hakimler, 45 öğrenciye tecavüz edilmesine “Bir kereden bir şey olmaz” diyen bakanlar, “Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum” diyen siyasetçiler mücadele etmiş gibi... Sanki şiddete karşı mücadele için yapması gerekenleri yapmışlar, hak ve hukuku yerine getirmişler de, şiddete karşı şiddetten başka bir seçenekleri kalmamış gibi... İdam ve hadımla susturmaya çalışıyorlar şimdi de bizi.
Evet, aklımızın ayarlarıyla hiç bu kadar oynanmamıştı.

Önce ekonomik, sosyal ve siyasal olarak yoksunlaştırılıyoruz. Önce çaresizleştiriliyor, çözümsüzleştiriliyoruz. Sonra da çözüm olmayan bir çözüm, başka bir şiddet biçimi dayatılıyor bize. Sayfalarımız çocuklara uzanan ellere duyulan öfkeyle dolu; tam da bu öfkemizden kavrıyorlar bizi. İlk azarımız, ilk tokatımız, ilk dayak, ilk taciz, tecavüz geliyor belki de gözümüzün önüne, sonra çocuklarımız. Bir kez de öfkemizden maruz kalıyoruz istismara. Tam da bu yüzden, en çok da aklıselim düşünme zamanı bu 8 Mart. Gerçekten idamın, hadımın, “içerde icabına bakılır”ın çocuk istismarını önleyeceğini düşünüyor muyuz? Kim, neyi, neden ve ne için istiyor? Bu soruları etraflıca düşünmemiz gereken bir 8 Mart, bu 8 Mart!

Yarın, tecavüze uğradığı için ilk idam edilecek kadının canı bizim ellerimizdeymiş gibi düşünmek zorundayız. Okuma yazma öğrenecek yaşta “rızası var” diyerek “gerdek” odalarına sürüklenen kızların geleceği bizim ellerimizdeymiş gibi düşünmek zorundayız. Çünkü ya bizim ve çocuklarımızın hayatı ve geleceği ellerimizde olacak ya da ‘6 yaşındaki çocuğun cinsel ilişkiye girebileceği’ fetvasını verenlere insan öldürme yetkisi vermiş olacağız. Biz kadınlar bu ikiyüzlülüğü görmek, teşhir etmek ve bozmak zorundayız. Öfkesi istismar edilen kadınlara çağrı bu sayıdaki her sayfamız; bugün her yerde, erkek eliyle de, devlet eliyle de şiddete rızamız yok, demek zorundayız.

Bu 8 Mart başka... Emekçi Kadınlar Günü değil de “Emekçi Kadınların Fedakarlık Günü”ne dönüştürülmek isteniyor bu 8 Mart. Savaştayız diyorlar, kâr etmemiz lazım diyorlar, “yerli ve milli” birlik diyorlar, istiyorlar da istiyorlar... Neyimiz var feda edecek? 14 yaşında bir gün “Artık çocuk değil, ev kadını olmamı istediler, evlendirdiler” diyor çocukluğu feda edilmiş bir kadın...Yoksulluğun kendini güzel ve iyi hissetmeyi bile lüks haline getirdiği bir mahallede kepenk indiren bir kuaför mesleğinden, kadınlar yine kendilerinden feda ediyor. Sürekli ölüm haberi taşıyan savaş haberleriyle, sürekli bir “yastan çıkamama hali”nde analar evlatlarını, kadınlar eşlerini, çocuklar babalarını feda ediyor da “Ne kazanmış oluyoruz ölümden başka?” Bir santimi 1600 ilmekli ipek halı günde 7,5 liraya dokunuyor ilkokulların bodrum katlarında, eller ve gözler feda ediliyor. İşten eve gelince bitmeyen yemekler, bulaşıklar, temizlikler, ödevler… Kadınların uykuları feda ediliyor. Patronun kârı ikiye katlansın diye günde 16 saat çalışan ama kreşin lafını bile edemeyen kadınlar, sütlerini sağıp kavanozda soyunma dolabında bekletip çocuğuna götürüyor. Kim, daha neyin fedakarlığından bahsediyor! 

Bu 8 Mart başka… Başka, çünkü bu 8 Mart’ta bunca kuşatılmışlık içinde çok derin bir nefes alıp, tutuşan ellerimizi sakince çoğaltıp, daha sıkı kenetlenmiş kollarımızla, daha emin basan adımlarımızla karanlığın üzerine yürümemiz, korkunun gözlerinin içine bakıp cesaretle bertaraf etmemiz ve aldığımız o nefesle hep birlikte “Kızımı elin adamı öldürsün diye doğrumadım!” dememiz gerekiyor; “Oğlumu saraylar sefa sürsün diye büyütmedim!” dememiz gerekiyor.

Nerede, nasıl, ne şekilde nefes alıp giyineceğimize, kimin çıkarı için kaç çocuk doğuracağımıza ve “yerli ve milli” saray menfaatleri için onları ne zaman toprağa vereceğimize karar verenlere karşı şunu diyebilmenin huzuruna ihtiyacımız var bu 8 Mart’ta: “Bizi bir rahat bırakın! Bırakmayana, hodri meydan!”

İlgili haberler
Değiştirebileceğimizi hatırlatan bir gün

Geleceği de ancak geçmişimizi bilerek değiştirebileceğimize göre, o zaman, neydi 8 Mart’ı bize öneml...

Birlik ve dayanışma için 8 Mart’ta buluşalım

Birbirimize sadece dertlerimizi anlatmıyoruz, çözüm önerileri de sunuyoruz. Anlattıkça çoğalıyor, ço...

Kadınlar işe çocuklar kreşe!

Bu iktidar işçi ve emekçi kadınları temsil etmiyor. Kamu ve özel sektörde 7 gün 24 saat ücretsiz kre...