
“Bazı kadınlar için aşk
Şöyle bir rüyasız, sere serpe,
Şöyle bir korkmadan uyumadır”
“Aile yılı” ilan edilen 2025 yılında mayıs ayı verilerine göre aile içinde öldürülen kadın sayısı 79 olarak açıklandı. Üstelik bu sayı, yalnızca kayıt altına alınabilen vakaları kapsıyor. Oysa görünmeyen, susturulan, gizlenen cinayetler hâlâ karanlıkta. Aydın’da, yangında ailesini kaybettiği sanılan bir itfaiyeci babanın içinde eşi ve çocukları uyurken evini aslında kundakladığı ortaya çıkmışken şu soruyu sormadan edemiyoruz: Ev, gerçekten hâlâ güvenli bir yer mi? Bunca şiddete, cinayete, tehdide rağmen özellikle de kırılgan olarak tanımlanan kadın ve çocuklar için evi bu denli güvenli saymamızı sağlayan şey ne?
“Ben Ülker, diriyim şimdilik”
Bütün bu sorular Seray Şahiner’in Ülker Abla romanını hatırlattı bana. Ülker, baba baskısıyla erken yaşta evlenmiş; baba evinden koca evine geçiş yapmış bir kadın. Koca dayağına dayanamayıp “güvenli” alanından kaçan Ülker, evi dışında en iyi bildiği yere sığınır bu romanda: hastaneye. Hastanelik olacak kadar çok dövüldüğü ve evliliği boyunca birçok kez bu sebeple tedavi gördüğü için bilir hastaneyi de zaten. Ancak bu sefer hasta olarak değil, hastanede refakatçi olarak kalmaya başlar. İroni de tam olarak burada başlar: Kadınların ev içinde güvende hissedemezken kamusal alanda var olabilmeye çalışmaları Ülker karakteri üzerinden vurucu biçimde sunulur romanda. Bir kadının evi dışında en iyi bildiği yerin hastane olması tuhaf hatta ürkütücüyken bu normali içselleştirmiş olmamız da gariptir bir yanıyla. Romanın ilk sayfasında karşılaştığımız “Ben Ülker, diriyim şimdilik.” cümlesiyle Ülker bile şaşkın gibidir hayatta olduğuna. Ayrıca romanda Ülker’in bir adı vardır ama soyadının okura verilmemesi de bilinçli bir tercih gibidir. Kadınların baba ya da eş üzerinden kendini tanımlamasına vesile olan “soyadı”nı vermeyerek Ülker’in yaşadığı ataerkil baskıya karşı bir duruş sergiler gibidir Seray Şahiner.
“En çok gülerken üzülüyorum”
Roman baştan sona ironi üstüne kuruludur. “En çok gülerken üzülüyorum” cümlesiyle başlayan romanda yazar, tezatlık üzerinden ironi yaratır ve biz okurları bu evrene çekeceğinin haberini daha en başından verir. “Kimliksiz yaşayarak kimlik mücadelesi veren” Ülker karakteri salt bu özelliğiyle bile ironinin vücut bulmuş haliyken aynı karakterin düğün salonuna gidip göbek atması, romandaki ironiyi ve toplumsal çelişkileri ortaya koyan çok katmanlı bir sahnedir. Ülker, hayatının pek çok alanında özgürlüğünü ve kimliğini kaybetmiş, kocasından kaçmış bir kadındır. Aslında, yaşadığı koşullar ve deneyimleri göz önüne alındığında evlilik kurumuna yeniden adım atmak istememekte hatta böyle bir seçeneği bir daha aklından bile geçirmemektedir. Ancak tüm bu duygusal ve toplumsal kırılmaların yanında, maddi imkânsızlıklar onun düğün salonundan uzaklaşmasını engeller. Çünkü bedava pasta yiyebilmek gibi çok basit, hatta küçümsenebilecek bir neden, onun hayatında önemli bir yer tutar. Bu durum, Ülker’in içinde bulunduğu çaresizliği ve günlük yaşam mücadelesini gözler önüne serer. Ülker’in bu davranışı, aslında ekonomik yoksunluğun kadınların hayatındaki etkisinin temsilidir. Tek başına hayatta kalmaya çalışan kadınların, temel ihtiyaçlarını karşılamak için verdikleri çetin savaşın küçük ama anlamlı bir iz düşümüdür bu sahne. Ülker’in düğün salonunda göbek atması onun delirmeden hayatta kalma stratejisinin de bir parçasıdır. Bunun yanında, geçim sıkıntısının kıskacında ezilen ve tek öğünle beslenmek zorunda kalan kadınların yaşadığı zorluklar, Ülker’in durumuyla birleşerek romandaki kadın portresinin daha derin ve vurucu bir şekilde anlaşılmasını sağlar.
İyilik yap at denize mi?
Seray Şahiner, Ülker’in maruz kaldığı erkek şiddetinin yanında toplumsal gözlemleriyle de fark yaratır. Toplumun iyilik yaptığı insana dair beklentisini eleştirel bir bakışla aktarır. Romanın bir bölümünde apartmanda yaşayan kadınların Ülker’e iyilik yaparken ona yükledikleri beklentiler, toplumsal ilişkilerde iyilik kavramının ne denli çıkarcı ve sınırlandırıcı olabileceğini açıkça ortaya koyar mesela. Hemcinsleri, Ülker’in yardımseverliğini samimiyetten çok bir hizmet karşılığı gibi görüp onun evlerini temizlemesini, sürekli olarak çok iş yapmasını beklerler. Bu beklenti, iyiliğin koşulsuz ve karşılıksız olması gerektiği anlayışını yok sayar. Bu sahne, toplumun iyilik yapılan bireye nasıl üstten bakıldığını da kanıtlar niteliktedir. İyilik, burada bir güç dengesi meselesine dönüşmüş, samimiyet ve insanlık bağları yerini çıkar ilişkilerine bırakmıştır. Bu durum, iyilik yapmanın aslında ne kadar zor ve karmaşık bir toplumsal mesele olduğunu gözler önüne sererken karşılık beklemek üzerine kurulu iyilik anlayışını sert ama mizahi bir dille eleştirir.
“Aşk şöyle bir korkamadan uyumadır”
Ülker Abla’nın roman boyunca kendine sığınacak bir alan arama ihtiyacı, biz kadınların sosyal seviye fark etmeksizin yüzyıllardır süregelen “kendine ait bir oda” arama ihtiyacını gözler önüne seriyor aslında. Ülker, şehrin tekinsiz sokaklarında kameraman gibi gezerken biz okurların birçok konuyu sorgulamasına vesile oluyor. Roman boyu rahat bir uyku çekemeyen Ülker, toplumsal meseleleri kadın duyarlılığı ile işleyen Gülten Akın’ın Oyun şiirindeki şu dizeleri getiriyor akıllara: “Bazı kadınlar için aşk / Şöyle bir rüyasız, sere serpe / Şöyle bir korkmadan uyumadır.” Ülker Abla’nın hikâyesi, bizim bildiğimizi sandığımız evlerin duvarlarını yeniden düşündürürken Gülten Akın’ın dizelerinde yankılanan o kadim kadın sesiyle birleşiyor: Yaşamak, görünür olmak, korkmadan uyumak… Biz kadınların canı pahasına verdiği mücadelenin karşılığındaki beklenti bu kadar yalın ama bir o kadar da derin aslında. Nice kadın var etrafımızda yaşamındaki korku duvarlarını bilmediğimiz, bilsek delireceğimiz... Seray Şahiner, ne de güzel selam yolluyor, hepimize.
Fotoğraf: Canva pro
İlgili haberler
BİR KİTAP: Sokak Kızı Maggie
Kitap yolculuğumuzla 19. yüzyılın New York’unda varoş bir mahallede İrlandalı göçmen bir ailenin yür...
Bir kitap: Çalınan Hayatlar
'Alman gazeteci yazar Wolfgang Bauer 2015’te Nijerya’ya gider, Boko Haram’ın elinden kaçmayı başarmı...
Mücadele ayı mayıs için kitap önerileri
Mücadele kokan bu ay için Ekmek ve Gül olarak bazısı işçi sınıfından kadınların hayatta kalmasını ko...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.