Gün doğmadan düştüğümüz okul yollarında bir dönemi, koca bir seneyi daha bitirdik bile. 2025 ise kış ve karanlıkla başlasa da önümüzün ilkbahar olduğunu biliyoruz ve bu baharın neler getireceğini beraber seçmemiz mümkün!
Tek adam iktidarı yıllardır işçi, emekçi, öğrenci; hepimizi haklarımızdan yoksunlaştırdı, yaşamlarımızdan kıstı. Bize kattığı tek şey ise yeni kaygılar oldu.
TEK BAŞINA KALDIKÇA DERT ARTIYOR
Üniversite öğrencisi olmanın maliyeti her geçen gün katlanarak artarken genç kadınlar olarak sadece eğitim hayatımızı sürdürmeye değil, aynı zamanda hayatta kalmaya da çalışıyoruz. Başta beslenme, barınma gibi en temel ihtiyaçlarımızı karşılamakta zorlanırken elbette kaygılanıyoruz. Ama henüz bu kaygılarla tek başımıza mücadele etmeye çalışıyoruz. Oysa biz yalnız kaldıkça tek adam rejimi ve sermaye güçleri daha da kenetleniyor, bizim üzerimizdeki yeni hamlelerini belirliyor.
Örneğin bu yıl da bütçeden en büyük pay kendilerine, sermayeye ayrılırken öğrenciler daha da zorlaşan yaşam koşullarına terk edildi. 2025 bütçesinden gençlere düşen pay günlük 1 lira 61 kuruş oldu. Sabır ve telkin dışında dile getirmedikleri enflasyon günden güne artarken yine bizim temel ihtiyaçlarımıza ulaşmamız engellendi.
KYK yurtlarındaki kapasite ve nitelik sorunu, özel yurtların fahiş fiyatları nedeniyle birçok kadın ya güvensiz evlerde ya da cemaat yurtlarında yaşamak zorunda kalıyor. Gıda fiyatları temel beslenmeyi bile lüks hale getirirken iktidarın övündüğü burs ve kredi miktarları yaşam maliyetleri karşısında hızla eriyor. Bu koşullarda birçoğumuz ihtiyaçlarımızı karşılamak için düşük ücretli ve güvencesiz işlerde çalışıyoruz. Üstüne üstlük tek adam iktidarı, bizi daha esnek, güvencesiz ve düşük ücretli işlerde kullanmak için çeşitli paketler açıklıyor, düzenlemeler yapıyor.
SERMAYE DÖRT BİR YANDAN SALDIRIYOR
Tüm bu yoksullaştırma, ucuz işçi haline getirilme, kamu kaynaklarından mahrum bırakma ve örgütsüzleştirme bizleri şiddete daha da açık hale getiriyor. Bazen kiraya fahiş bir zam yapmak isteyen ev sahibi, bazen bir öğrenciden, bazen bir akademisyenden bazen patrondan şiddet görüyoruz. Şiddetin karşısında hareket geçmek istediğimizde ise işlemesi ya da kurulması için kaynak ayrılmayan Cinsel Tacizi Önleme Birimleriyle (CİTÖB), şikayetimizi dinlemeyen kolluk kuvvetiyle ve üniversite yönetimleriyle, güvencesiz ve kayıt dışı çalıştığımızdan yasal haklarımızı kullanamamakla karşı karşıya kalıyoruz.
Bir de üzerine tek adam iktidarı 2025’i “aile yılı” ilan ediyor, henüz eğitim çağı bitmemiş gençlerin evlenmesini teşvik etmek için herhangi bir reklam filminin alt şeridinde hızla akan koşullara sahip destek kampanyaları çıkarıyor. Onlar bugünden kendilerine yarayacak geleceği inşa etmeye koyulmuş, bunlara ayıracak bütçeyi bulurken kadına yönelik şiddete karşı etkin programlara, güvenli ve nitelikli yurtlara bütçe ayrılmıyor. Eşitsizlik yalnızca iktidarın ekonomi programlarında değil; kampüslerde, iş yerlerinde ve sokaklarda da derinden hissediliyor. Geçim kaygısına ek olarak şiddet korkusuyla ve sürekli derinleşen eşitsizlikle yaşamak, özgürlüğümüzü daha da daraltıyor.
YENİ BİR BAŞLANGIÇ
Tek adam iktidarının da bir temsilcisi olduğu sermaye düzeni, bizlerin bugününü ve geleceğini kendi devamlılığını sağlamak için harcıyor. Ücretsiz HPV aşısından güvenli yurtlara, kampüslerde 24 saat süren ring seferlerinden sığınmaevlerine, aktif CİTÖB’lere daha sayabileceğimiz birçok hakkımız ve talebimizi gerçekleştirebilecek, işçi ve emekçilerin ürettiği kaynaklar; bugünümüzü ve yarınımızı harcayanlara peşkeş çekiliyor. Ancak tüm bu taleplerimiz için okullarda kadınlarla bir araya geldiğimiz topluluklar, birlikler, gruplar ve birlikte verdiğimiz taleplerimiz için verdiğimiz mücadele, bize düzeni değiştirebilmenin kapısını aralıyor. Ancak o kapıyı sonuna kadar açabilmek, bizim hayatımızı karartanların İkbal ve Ayşenur’un ölümünü engellemeyenlerin, grevleri yasaklayanların, Grand Kartal Otel’de onlarca insanın ölümüne göz yumanların bir olduğunu görebilmek ve mücadelenin ana odağını buraya oturtmaktan geçiyor. 8 Mart tam böyle bir noktada mücadele için anlamını tamamlıyor.
Biliyoruz ki ne bu kış uzun sürer, ne de ilkbahar gecikir. 8 Mart’ta baharı hep birlikte karşılayacağız. Dünya Emekçi Kadınlar Günü yıllardır taleplerimizle meydanlara çıktığımız, eşit ve özgür bir yaşam için mücadele günümüz. Kapitalizmin sömürü sisteminin yarattığı, tek adam iktidarının koruduğu karanlığı, dayanışmamızla silip atacağız.
Kaygılarımızın üstüne hep beraber giderek onları geride bırakacağız. Tek başımıza yük ettiğimiz her korku, büyümeye devam ederken; yan yana durduğumuzda güçsüzleşir. İşte bu yüzden, eşit, özgür ve güvenli bir yaşam için mücadelesinde birleşiyoruz. 8 Mart güneşi doğacak ve baharın gelişi biz genç kadınlar için yeni bir başlangıç olacak.
Fotoğraf: Evrensel
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.