Şiddetin izlerine rastlanmayan Çatalhöyük
Savaş aletlerinin bulunmadığı, şiddete yabancı bir toplum. Kadınları saçlarından sürükleyen erkeklerin olmadığı ve ana tanrıça fikrinin ilk doğduğu yere yolculuğa hazır mısınız?

Çoğumuzun şu ya da bu vesileyle kulağına çalınmıştır Çatalhöyük adı. Konya Ovası’nda tarihi bir yerleşim olduğunu şöyle böyle hatırlarız mesela okul kitaplarından. Ya da kimimiz, daha önce İstanbul’da açılan sergide, gerçek boyutlarda yeniden inşa edilmiş tıpkı evleri, arkeolojik kazılarda çıkarılan buluntuların bir kısmını gezme fırsatı bulmuş olabiliriz. Bu durumda, duvar resimlerini ilgiyle inceleyip, buluntuları hayranlıkla izledikten sonra parçası olduğumuz insanlığın erken üretici çabası ve başarısı karşısında gururla şaşkınlık duyanlardanız. Ama şüphe yok ki çok azımız orayı bizzat yerinde görme ayrıcalığına eriştik.
Tarihte bilinen ilk kentlerden biri Çatalhöyük. Neolitik Çağ’da (Cilalı Taş Devri veya Yeni Taş Çağı), günümüzden yaklaşık 12 bin yıl önce kurulan en büyük yerleşim alanı. Mezopotamya ve Mısır medeniyetlerinden daha eski olan Çatalhöyük, insanlık tarihine ışık tuttuğu için son derece önemli.
İnsan ilk kez burada yerleşik düzene geçti. 10 bin kişilik bir nüfusla, elli futbol sahası genişliğinde bir kent kurdu. Bir yandan sürdürülen avcılığın yanı sıra hayvanlarıyla birlikte, kendini de evcilleştirdi. Tarım yapan, kültürel gelişkinliğe ulaşan bir toplumun yaşadığı Çatalhöyük’te evler, arı kovanı gibi birbirine yapışık inşa edilmişti, kentin cadde ve sokakları yoktu. Ulaşım düz damlar üzerinden gerçekleşiyordu. Tek katlı evlere giriş damda açılan bir delikten merdivenle oluyordu. Ölüler, evlerin içlerinde tabanların altlarına gömülürdü. Bu şekilde atalarına her an yakın olabiliyorlardı. Evler yıkıldıkça, hatta henüz bilinmeyen nedenlerle bilinçli olarak yakıldıkça, eski evlerin üzerine yenilerini inşa ettiler ve kent bir höyük, yani tepe şeklinde yükselmeye devam etti.


ŞİDDET KULLANILDIĞINA DAİR HERHANGİ BİR İZ BİLE YOK
Cilalı Taş Devri’ne ait bir kent, ama belleklerimize kazınmış karikatürlerde, resimlerde rastlanan türde, topuz sallayan, kadınları saçlarından peşinden sürükleyen erkeklerin olmadığı bir yer. Hatta şiddet kullanıldığına dair herhangi bir iz bile yok. Ne kemik kalıntılarında ne de insan yaşamının geride bıraktığı diğer buluntularda. Savaş aletlerinin olmadığı, şiddete yabancı bir toplum. Hem de iki bin yıla yakın bir süre boyunca. Sonra ne olduğu henüz tam olarak bilinmiyor ama yerleşim terk edilmiş gibi. Bir felakete ya da savaşa dair herhangi bir iz yok. Büyük bir deprem sonrasında yaşanan şokla birlikte ya da bir salgın hastalık nedeniyle yerleşim alanının terk edildiğine dair kimi tahminler var. Doğal çevre ve iklimsel koşullardaki radikal değişimlerin insanların buradaki yaşamını sürdürmelerini olanaksızlaştırmış ve bir göçe zorlamış olabileceği de varsayımlar arasında.


ERKEĞİN HÜKÜM SÜRMEDİĞİ BİR DÜNYA
Çatalhöyük’ün insanlarının yaşamını, taş devrinin tamamı için geçerli olan anasoylu bir toplumsal yapı belirliyordu. Toplum bu şekilde “planlanmış” değildi, tersine bu yaşam biçimi 200 bin yıldır yaşandığı üzere, insan doğasına özgü bir biçimdi. Bu biçim, yalnızca Çatalhöyük yerleşimine değil, Mezopotamya’daki ve Orta Avrupa’daki eş zamanlı ilk yerleşimlere özgüydü. Fakat anaerkil olarak da adlandırılan bu yapıyı ataerkilliğin (erkek egemen) birebir karşıtı olarak anlamak sık düşülen bir yanılgı. Söz konusu bu çağın topluluklarını, kadınların bir “egemenliği”nden çok, eşit ilişkilere dayanan bir yapı belirliyordu. Diğer cinsi ezmeye dayanan, bilinen türden bir “egemenlik” kurulmuş değildi henüz. Egemen cins olgusu, yeni taş devrinin sonlarına rastlayan toplum örgütlenmesine nihai damgasını vurmuş biçime özgü bir olgudur: Ataerkillik.



AMAN ERKEĞİN HÜKÜM SÜRMEDİĞİ BİR DÜNYANIN VARLIĞI BİLİNMESİN!
Araştırmalara göre, ana tanrıça fikri de ilk kez Çatalhöyük’te doğdu. Onlar, doğa ile kadını özdeşleştirdiler ve bereketin sembolü, iri kalçalı ve göğüslü bir ana tanrıça heykeli yarattılar. Çatalhöyük kazısında ele geçen pişmiş toprak ve taştan yapılmış heykelcikler, ana tanrıça kültürünün (tapınma) başlangıcı ve zamanın inançları hakkında özgün bilgiler veriyor. Bu bilgiler bir zamanlar Türkiye hükümetinin de gözünü korkutmuş anlaşılan. Çatalhöyük’te 1960’lı yıllarda yapılan ilk arkeolojik buluntulardan sonra kazılar çok uzun (30 yıl) bir süreliğine yasaklanmış. Erkeğin hüküm sürmediği bir dünyanın varlığının bilinmesinden duyulan bir tür korkuydu herhalde bu yasağın kaynağı.



TARİHTEKİ İLK MANZARA RESMİ
Çatalhöyük’ün kültürünün izlerinin bugüne dek varlığını sürdürdüğü fikri bize inanılmaz gelebilir. Ama kimi araştırmalar bugün Anadolu topraklarında kilimlere hâlâ dokunmakta olan birçok motifin Çatalhöyük evlerinin duvarlarında resmedilenlerle örtüştüğünü ortaya koyuyor.
Toros dağlarından başlayıp Konya Ovası’na kadar uzanan Çarşamba nehrinin kenarında bulunan Çatalhöyük’ün evlerinin dikkat çeken bir özelliği de, duvarlardaki kabartmalar ve resimler. Bu evlerin hem tapınak olabileceğine hem de sanattan farklı bir amaç taşıdığına inanılıyor. Höyüğün 7. katmanından çıkarılan, Konya Ovası’ndaki volkanik Hasan Dağı’nın patlamasını anlatan ve MÖ 6200 yılına tarihlendirilen duvar resmi, “tarihteki ilk manzara resmi” olarak yorumlanıyor.

İlgili haberler
Ataerkil bir toplumun oluşturduğu farkındalıksız ş...

“Biz kızlar azimli olmalıyız ama fazla değil, başarılı olmalıyız fakat çok değil, yoksa bu erkeği te...

GÜNÜN GÜÇLÜSÜ: Amazon kadınlar

Amazonlar, tamamen kadınlardan oluşan kadın savaşçılar topluluğudur. Birçok ulusla savaşan Amazonlar...

GÜNÜN BELLEĞİ: Artyuşina Kadın Komünü

Yüzyılların getirdiği alışkanlıklarla toplumsal yapıların değişimi o kadar kolay olmuyor. Sovyet Rus...