Göçmen kadın emekçilerin intiharları tesadüf mü?
Ev içi hizmetlerinde çalışan kadın emekçileri modern sistemin kölesi haline getirmek yerine insanca yaşam alanını tahsis etmek hem devletlerin hem de işverenlerin temel sorumluluklarından birisidir.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 2015 verilerine göre, dünyada 11.5 milyon ev içi hizmetlerde çalışan emekçi var; bu sayının büyük bir çoğunluğunu (yüzde 73.4’ünü) kadınlar oluşturuyor. Buna ek olarak, ILO birçok ülkede ev içi hizmet sektöründe çalışan emekçilere artan bir talep olduğunu belirtiyor. Ancak, artan bir talep olmasına rağmen, göçmen emekçiler genellikle o ülkede aynı işte çalışan yerel biriyle aynı yasal haklara sahip olmak bir yana, çok daha fazla sömürüyle karşılaşıyor. ILO’nun yaptığı araştırmalara göre; ev içi hizmet sektöründe çalışan emekçiler dünyanın yarısından fazlasında ilgili ulusal yasal düzenlemenin içinde yer almıyor.

Ev içi hizmetlerde çalışan kadınların maruz kaldıkları en temel sorun cinsel taciz. Bunun yanında uzun saatler çalışıp düşük bir ücret elde etmeleri ve sosyal haklara sahip olmamaları diğer can yakıcı sorunlar olarak sıralanabilir. Kısacası, göçmen kadın emekçiler modern toplumun yeni köleleri olarak çalıştırılmaktadır. İnsan Hakları İzleme Örgütünün (HRW) araştırmalarına göre, bu problemlerin özellikle de sosyo-ekonomik derinliği korona krizi döneminde artmıştır.

Son zamanlarda üstte bahsettiğim sorunlardan dolayı çok fazla göçmen kadın emekçinin dünyanın muhtelif bölgelerinde “intihar” haberlerini görmekteyiz. Örneklendirmek gerekirse; 25 Mayıs 2020 ve 19 Haziran 2020 tarihinde Lübnan’da sırasıyla Filipinli ve Etiyopyalı; 15 Temmuz 2020 tarihinde Ürdün’de Ugandalı bir kadın emekçi bilinmeyen nedenlerden dolayı “intihar” etmişti. Tüm bunlara ek olarak 23 Eylül 2019 tarihinde Özbekistanlı Nadira Kadirova yine henüz net olmayan nedenlerden dolayı Türkiye’de hayatını kaybetmiştir. Tüm bu emekçi kadınların çalıştığı evde “intihar” ederek hayatını kaybetmiş olmaları bir tesadüf müdür değil midir bunun son derece titizlikle araştırılması gerekiyor..

Göçmen kadın emekçilerin değişmeyeni: İstismar, şiddet, ölüm…
‘İnsanların insanca çalışması bir lüks değil, insan olmanın getirdiği bir zorunluluktur’ diye her yerde haykırabilseydik, belki de Nadira ve onlarca kadın emekçi yaşamına devam edecekti. TIKLAYIN.

#NADİRAKADİROVAYANEOLDU

Cumhuriyet Gazetesinden Tuğba Özer çok değerli bir adım atarak, ölümü halen tartışılan ancak dosyası kapatılan göçmen kadın işçi, Nadira Kadirova’nın ölümü üzerine ortaya çıkan çelişkili ifadeleri gündeme getirmiştir. Bu bağlamda, Nadira Kadirova’nın annesinin  gözyaşları ile haykırdığı feryada ses olup tekrar tekrar hatırlatmakta fayda var; sahi, #NadiraKadirovayaNeOldu ?

Maria (Filipinli göçmen kadın emekçi), Haziran, 2020. *

Üstteki fotoğraf Haziran ayında Maria’nın bakmakla sorumlu olduğu iki çocuğu götürdüğü Taekwondo kursundan. Ürdün’ün başkenti Amman’da çalışan Maria, Haziran ayı boyunca haftanın 4 günü çocuklarla birlikte bu kursa gitmiş. Her gün sabah 9’dan öğlen 12’ye kadar olan bir kurs. O esnada da fotoğraflar çekip işverenine göndermiş, bu fotoğraf onlardan bir tanesi. Resimde de görüldüğü gibi belli yaş grubundan çocuklar etkinlik için beklerken o esnada çocuk bakıcıları salonun içinde.

Göçmen kadın emeği sorunsalı ilk defa benim tarafımdan kaleme alınmıyor. Şüphesiz kadın emeğinin tarihsel olarak sömürülmesi yıllardır muhtelif araştırmacı, aktivist ve kitle örgütleri tarafından dillendiriliyor. Dolayısıyla Amerika’yı “keşfeden” Christopher Columbus gibi bir edayla yazmıyorum. Ayrıca ev içi hizmetlerde çalışanlar hakkında gerekli yasal ve toplumsal ihtiyaçlar karşılanmadığı için Uluslararası Çalışma Örgütünün raporunda da vurguladığı gibi hâlâ dünyanın farklı bölgelerinde kadın emeğinin sömürülme süreci devam ediyor ve kadınlar insani çalışma koşullarından mahrum bir şekilde çalışmalarına devam ediyor. Bu şekilde, ev içi hizmet sektöründe çalışan kadınlar modern sistemin kölesi olarak çalıştırılmaya devam ettiriliyor. Dolayısıyla bu konu hakkında yazılan ve yazılacak olan her makale, yazı, ve ilgili raporun konunun insani boyutlarıyla ele alınması ve gerekli yasal düzenlemelerin yapılması için bir araç olacağına inanıyorum. Son olarak, bir gün mutlaka ama mutlaka kapitalizmin beslediği sömürü düzenin ortadan kalkacağı, her insanın cinsiyet ve etnik bir ayrım gözetmeksizin eşit fırsatlara ve insani çalışma koşullarına sahip olacağına olan inancımla; bu konuda okyanustaki bir damla olabilmek için bu yazıyı kaleme alıyorum.

Karl Marx’ın ifadesiyle: “Filozoflar şimdiye kadar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumladılar, oysa aslolan dünyayı değiştirmektir”. Dünyayı değiştirmek gibi iddialı bir düşünceyi hayata geçirebilmek için en temelde toplumun en korunaksız sınıfından başlamak gerekir. Elbette toplum içerisinde muhtelif savunmasız gruplar vardır ve bunlardan bir tanesi de ev içi hizmet sektöründe çalışan göçmen kadın emekçileridir. Birincisi göçmen oldukları için ikincisi de kadın oldukları için hem hukuki anlamda hem de işvereni tarafından suistimale uğramaktadırlar. Bu bağlamda, bir Nadira Kadirova daha kaybetmemek ve bir can daha azalmamak için ev içi hizmetlerinde çalışan özellikle kadın emekçileri modern sistemin kölesi haline getirmek yerine onlara insanca yaşam alanını tahsis etmek ve ilgili yasal düzenlemeleri yapmak en başta sosyal devletin vasıflarından birisidir.

Maria (Filipinli göçmen kadın emekçi), Haziran, 2020. *

Maria özellikle yaz döneminde çocuklar okula gitmedikleri için belli etkinlikler (yüzme günü, online oyun oynama günü gibi) düzenlediklerini ve ara ara işverenin tanıdığı ailelerin çocuklarını da bu aktivitelere davet ettiklerini söylemişti. Bu fotoğrafı yine yüzme günü olarak düzenledikleri bir aktivite gününde çekmiş. Resimde de görüldüğü gibi çocuklar bir araya gelip oyunlar oynuyor ve bu esnada çocuk bakıcılığı yapan göçmen kadınlar onların tüm ihtiyaçlarını gidermekle sorumlu.

EKMEK VE GÜLLER

Binlerce kilometre uzaklardan gelip hayatını kaybeden tüm bu emekçilerin ortak yanlarından bir tanesi sadece insanca bir yaşamın hayallerini kurup emeğini iş gücü piyasasına sunmasıydı. Daha iyi ve daha insani bir yaşama sahip olmak için çoğu durumda ailesini ve sevdiklerini geride bırakmak zorunda kalıp emeğiyle hayata tutunmaya çalışan göçmen kadın emekçilerinin sorunları toplumsal adaletin ve insanca çalışma koşullarının sağlanması anlamında herkesi ilgilendir. Bu bağlamda, kadın cinayetlerinin, tacizin, tecavüzün her geçen gün arttığı bir dönemde, çalıştığı yerde “intihar” ederek hayatını kaybeden göçmen kadın emekçilerin yaşadığı sorunları tekrar düşünüp buna yönelik çözüm üretmenin değerli olduğunu düşünüyorum.

Çalışma yaşamının insanca, evrensel çalışma kurallarına göre düzenlenmesi ve yine bu doğrultuda denetlenmesi devletin bir lütfu değil sorumluluğudur. Çalışma yaşamının ilgili hukuk kuralları çerçevesinde uygulanıp uygulanmadığını denetlemek en az ilgili yasanın varlığı kadar önemlidir. Zaten çoğu durumda temel sorun çalışma hayatıyla ilgili hukuki düzenlemenin olmaması değil o kuralların pratikte uygulanmıyor olmasıdır. Yasal düzenlemelerle korunan kadın emekçilere insani bir çalışma imkânı sağlamanın ikinci asıl sorumlusu da işverenidir. İşverenlere, atomun en küçük parçalarından veya bunların nasıl bölünebilirliği gibi kompleks bir konudan değil, çalışanlarına sadece insanca yaklaşmanın ahlaki ve hukuki sorumluluğunu hatırlatıyorum. Bir diğer önemli nokta ise sistem karşısında güçsüz durumda bulunan her kadın emekçinin insani olmayan çalışma koşullarına karşı ortak bir ses olabilmesi için örgütlü olması ve haklarını kitlesel olarak savunması gerekir. Bu bağlamda şayet varsa ilgili sendikaya üye olarak taleplerini bir kurum aracılığıyla seslendirmesi veya bir sendika yoksa bunun kurulması için ortak bir çabanın gösterilmesi gerekir. Sendika derken özellikle altını çizerek ifade etmekte fayda var; işçiye ve onun mücadelesine faydadan çok zarar veren ve her türlü yolsuzluğun yuvası haline gelen çürümüş sistemin bir parçası olan sarı sendikalardan uzak durmakta fayda var diye düşünüyorum. Son olarak; kadınlara ve onların emeklerine bir meta olarak yaklaşmak yerine, ILO’nun temel ilkelerinden birisi olan insanca çalışma hakkını (decent work) esas alarak hareket etmek insanlık için daha hayırlı olacaktır. İnsanca çalışmaktan kastım; insanlara sadece ekmek getiren bir çalışma değil; aynı zamanda gül de getirecek bir alanın tahsis edilmesidir. Yazımı James Oppenheimer adlı şairin Amerika’daki bir grevde bir kadının taşıdığı pankartta yazan “Biz ekmek istiyoruz, aynı zamanda biz güller de istiyoruz (Wewantbread, but wewantrosestoo!)” sloganından esinlenerek yazdığı bir şiirle sonlandırmak istiyorum.

Yürürken biz, yürürken, daha güzel günleri getiririz,

Kadınların yükselişi insan soyunun yükselişi demektir.

Köle gibi çalışma ve aylaklık yok, on kişinin çalışıp bir kişinin yattığı,

Paylaşalım yaşamın görkemini: Ekmek ve güller, ekmek ve güller.

Yaşamlarımız doğumdan ölüme kan ter içinde geçmeyecek;

Kalpler de ölür açlıktan bedenler gibi; ekmek verin bize, ama verin gülleri de.

Bir film önerisi: Senaryosunu 1912 yılında Amerika’nın Massachusetts eyaletinde ağır çalışma koşullarına tamamen insani itiraz hakkını kullanarak kitlesel eyleme giden ve bu anlamda işçi sınıfı hareketinin tarihinde önemli bir yeri olan, yönetmenliğini toplumsal konularda değerli filmler yapan Ken Loach’un yaptığı Ekmek ve Güller (Bread and Roses, 2000) filmini izlemenizi ısrarla öneririm. Ken Loach filmlerini izlemek için çok fazla neden var; ancak özellikle kadın temizlikçilerin insani yaşam için verdikleri grev mücadelesini ve kazanımlarını öğrenmek istiyorsanız bu filmi izlemelisiniz. Son olarak; üstte paylaştığım şiiri bütün haliyle dinlemek için buraya tıklamanız yeterli.

Sevgi ve dayanışma ile kalın.

* Yukarıda gördüğünüz fotoğrafları daha önceki yazılarda Ürdün’de karşılaştığı zorlukları anlatmaya çalıştığım Maria adındaki Filipinli kadın çalışan göndermişti. Ürdün’de çocuk bakıcılığı/dadılık yapan göçmen kadın çalışanlar özellikle çocuklarla birlikte bir etkinlik yaptığında veya bir etkinliğe katıldığında fotoğraflar çekmek zorundaymış. Bu fotoğrafları işverenine göndererek o anda yapılan etkinlik hakkında bilgi veriyorlarmış.

İlgili haberler
Lübnan’da göçmen kadın işçiler ‘Kafala Sistemi’ne...

Lübnan'daki göçmen ev işçileri, kendilerini patrona bağımlı hale getiren bir çeşit modern kölelik si...

GÜNÜN MESELESİ: Kadın, Göçmen, İşçi, Filipinli

Filipinli kadın işçilerin hikayeleri birkaç kıta ve birer okyanus kadar uzak görünüyor. Gerçekte ise...

Ürdün’de ‘madam’ ve ‘baba’ sözcüklerinde gizli göç...

Dünyanın farklı bölgelerinden, özellikle Etiyopya, Filipinler, Gana, Uganda, Nepal, ve Bangladeş’ten...