20 yılın ardından Yunan kadın hareketinin yeniden doğuşu
Son zamanlarda kadın cinayetlerinin gittikçe arttığı Yunanistan’da kadınların mücadelesi yeniden yükseliyor. Akademisyen Efi Kanner, Yunanistan kadın hareketindeki dönüşümü yazdı.

Son zamanlarda Yunanistan’da kadın cinayetlerinde inanılmaz bir artış yaşandı. Basın ve sosyal medyada daha sık gündeme gelmesi tek sebep değil, cinayetlerin sayısı gerçekten artıyor. Her hafta yeni bir olay meydana geliyor. Yunanistan’daki kadın cinayetlerinin sayısı Türkiye’deki kadın cinayetlerinin sayısından hâlâ oldukça az, ancak atmosfer komşu ülkedeki atmosferi andırıyor. Özellikle Suzan Eaton cinayeti (Girit’te tanımadığı bir erkek tarafından ıssız bir yerde tecavüz edilip öldürülen Amerikalı biyolog) bana Özgecan Aslan cinayetini hatırlatıyor. Kanımca bu atmosferin ana sebebi sadece Altın Şafak Partisi(1) değil, tüm topluma ve siyasi partilere yansıyan aşırı sağcı görüşlerin yarattığı bağlam.

Otokratizm toplumsal zihniyet olarak kadınlara yönelik herhangi baskıyla ifade ediliyor: kürtaj yasağı, boşanma sürecinin zorlaştırılması, esnek ve güvencesiz iş koşullarıyla vs. Böylece kadınların kendi hayatlarını kontrol hakkı reddediliyor ve onların kamusal alanda konumu kabul edilmiyor. Bu; toplumun önemli bir kesimi tarafından kadınların “kendilerine uygun pozisyona koyulması” sayılıyor.

ELENİ’NİN ARDINDAN YÜKSELEN KİTLESEL PROTESTOLAR
Ama aynı zamanda Yunanistan’da 20 yıldan fazla bir zamandan sonra yeniden doğan kadın hareketi çok umut verici bir olgudur. Çünkü feministler ve LGBTIQ grupları son yıllarda kitlesel etkinliklere başladılar. Hareket noktası; 2018 Eylülünde eşcinsel aktivist Zak Kostopulo’nun hayatını kaybettiği cinayetti. Bu olaya çeşitli kadın ve LGBTIQ grupları hızlı bir tepki gösterdi. Bu cinayeti maalesef birkaç kadın cinayeti daha takip etti. Bu süreçte aktivist gruplar adımlarını birleştirdi ve uzun yıllardan sonra cinsiyet ile ilgili talepler konusunda epeyce kitlesel protestolar oldu. O andan itibaren kadın ve LGBTIQ grupları sık sık görüşüp etkinlikler koordine etmekteler. Bu direnişin kritik noktası; 2018 Kasım ayında üniversite öğrencisi Eleni Topaludi’nin tecavüz edilerek öldürülmesi oldu. Bu olayın ardından Atina’da kitlesel protestolar oldu. –aslında bu protestolar uzun bir aradan sonra gerçekleşen ilk kitlesel kadın protestolarıydı. Enteresan olan da bu protestolara siyasi partilerin temsilcilerinin katılmasıydı- bunda ülkenin seçim sürecinde olmasının da etkisi vardı elbette…


KADIN, LGBTIQ VE MÜLTECİLERİN SORUNLARI TEK BİR BAĞLAMIN PARÇALARI
Bu etkinliklerde Sıfır Tolerans (Καμία Ανοχή) grubu önemli bir rol oynadı. Parlamento dışındaki sol- sosyalist partilerin kadınlarından oluşan bu grup, 2016 yılının eylül ayında kadın, LGBTIQ ve mültecilerin haklarını savunmak için kuruldu. Kadın, LGBTIQ ve mültecilerin problemlerini tek bir bağlamın parçaları olarak sayması, bu yeni kadın hareketinin en temel özelliği. Bu değişim, 8 Martta sadece Atina’da değil, Selanik ve Patra’daki büyük yürüyüşler ile ifade edildi. Bu yürüyüşler uzun yıllar sonra en kitlesel olan yürüyüşlerdi. Tabii ki katılan kadınların sayısı İstanbul yürüyüşünün boyutu ile karşılaştırılamaz bile... Fakat bu yürüyüşler geçen dönemin atmosferinin nasıl yansıdığını görmek bakımından önemli bir dönüm noktasıydı. Geçen yılki #MeToo hareketinin Yunanistan’da ilgisizlik ya da aşağılamayla karşılandığını hatırlarsak, bu yeni fenomenlerin önemini daha iyi anlayabiliriz. Özellikle statükocu Yunan sendika liderleri ve siyasi partilerin 8 Mart grevi için kadınlara çağrısı bu değişikliğin en iyi göstergesiydi bence!

TECAVÜZÜ TECAVÜZ SAYMAYAN YASAYA KARŞI MÜCADELE!
Başka bir dönüm noktası yeni Ceza Kanununun 336. maddesinin değiştirilmesi için mücadeleydi. 336. madde tecavüzün çok sınırlı bir tanımını içeriyordu: tecavüzü hayati tehdit altında cinsel ilişkiye girilmesi olarak niteledi. Bu şekilde pek çok tecavüz vakası cezasız kalıyordu. Bundan dolayı kadın grupları çok hızlı tepki gösterip parlamentonun önünde protesto gerçekleştirdi.(2) 336. maddeye karşı Uluslararası Af Örgütü bile tecavüzün rıza esasıyla nitelendirilmesini talep ederek müdahale etti. Bu süreçte Yunanistan’da kadın hareketi yeniden doğdu. Bu açıdan 336. maddenin geri çekilmesi sadece Yunan kadın hareketinin zaferi değildi; bu maddeye ve son dönemdeki kadına şiddete karşı mücadele, Yunan kadın hareketinin yirmi yıldan fazla bir zamandan sonra yeniden doğmasına sebep oldu.


HAREKETİ TANIMLAMAYA ARTIK O DÖRT KELİME YETMİYOR!
Bu harekete katılan kadınların çoğunluğu çok genç. Geçmiş yılların örgütleri ve 1970/ 1980’lerdeki harekete katılan kadınlar ise bu mücadeleye genel olarak katılmıyorlar. Üstelik bu yeni kadın hareketi Türkiye’deki kadın hareketinin yıllardır uyguladığı mücadele ve müdahale yöntemlerini kullanıyor. Bu hareket aslında hala çok geniş değil. Ama bu hareket yıllar sonra gerçekleşen ilk kitlesel etkinliklere imza atıyor ve daha kitlesel olma eğilimi gösteriyor.

2017 yılında gerçekleştirdiğim bir Türkiye ziyareti sırasında arkadaşlarım Yunanistan’daki kadın hareketi hakkında bir makale yazmamı istediler. “Dört kelime yeter” diye yanıtladım “Yunanistan’da kadın hareketi yok!” İyi ki bugün aynı cevabı veremiyorum!

EFİ KANNER KİMDİR?
Atina Üniversitesi Türk ve Modern Asya Çalışmaları Anabilim Dalı’nda Yardımcı Doçent olarak çalışmaktadır.
Geç Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye üzerine toplumsal tarih araştırmaları yapan akademisyen, bu coğrafyalarda cinsiyet ilişkilerinin tarihçesi konusunda da çalışmalarıyla biliniyor.
Son çalışması olan “Türkiye: Kriz Zamanlarında Şiddet, Direniş ve Politika. Cinsiyet Temelli Şiddete Karşı Sosyal ve Siyasi Tepkiler” derlemesiyle AKP döneminde Türkiye’de kadına yönelik şiddetin değişen boyutları ve Türkiye kadın hareketinin mücadele deneyimleri üzerine Yunanistan kamuoyunda ilgi çeken bir kitaba imza atmış oldu.


(1) 2012 yılından beri Yunanistan Parlamentosu’nda temsil edilen ve geçtiğimiz dönemde ülkenin üçüncü büyük partisi konumuna erişen aşırı sağcı parti.
(2) Haziran 2019’da protestolar sonucunda değiştirilen Yunanistan yasası, tecavüzü “rıza olmadan cinsel ilişki” olarak tanımlıyor. Bunun öncesinde sunulan bir yasa tasarısı, tecavüzü ağır bir suç olarak değerlendirmiyor ve cinsel saldırıya dair cezaları hafifletiyordu. Yasanın ilk taslağına göre, bir cinsel saldırının tecavüz olarak nitelendirilmesi için fiziksel şiddetin bulunması gerekiyordu. Şahısların rızası yerine fiziksel ve cinsel şiddet, fiziksel tehdit, direnme ve baskıyı merkeze alan yasa tasarısı ciddi tepkiler aldı. Protestolar sonucunda 336. maddenin güncellenmesi kararı alındı. Yeni yasa, rıza olmadan cinsel ilişkinin tecavüz olduğunu kabul ediyor ve ilgili suçun tecavüz olarak tanımlanması için fiziksel şiddete başvurulmasının şart olmadığını açıkça ortaya koyuyor.



İlgili haberler
GÜNÜN KADINI: Yunan Direnişi’nin kadın yüzü Elli P...

Elli Pappa; Yunanistan’daki antifaşist direnişte adını ülke tarihine yazdıran ve savaş sonrası ortay...