GÜNÜN ÖNERİSİ: Evden çıkamamayı kitapla fırsata çevirin
Koronavirüs nedeniyle yaşantımızın büyük bir bölümünü evde geçirdiğimiz bugünlerde zamanı güzelleştirecek dostlarımız var: Kitaplar...

Koronavirüs salgını ülke çapında yayılırken; önlem amaçlı okullar tatil ediliyor, zorunlu ihtiyaçlar dışında evden çıkmama telkininde bulunuluyor, sosyal mesafeyi koruma uyarıları yapılıyor... Yaşantımızın büyük bir bölümünü evde geçirdiğimiz bugünlerde dış dünyayla bağlantı kurmamızı kolaylaştıracak, zamanımızı güzelleştirecek dostlarımız var: Kitaplarlar... Çay ya da kahve eşliğinde kitapların içinde kaybolmaya hazır mısınız?

KİTAPLAR, HER YERDE VE HER ZAMAN TERCİH SEBEBİ
Çağla ÇİNİLİ

Küresel bir salgın krizinin ortasındayken evlerde kalmanın ne kadar önemli olduğunu sürekli vurgulamamız gerekti. Bu arada evde kalmayı cazip hale getirecek, evde kalınmadığında yapılması çok da olası olmayan birtakım aktiviteler için paylaşımlarda bulunmaya başladık. Pek çok kişi “bol bol kitap okuyabiliriz” motivasyonuyla birbirine önerilerde bulunuyor. Evet, evde kaldığımız zamanlarda kitap okumak tarifi imkansızca güzel oluyor ama kitap okumak yalnızca evde kapalı kaldığımızda sarıldığımız bir opsiyon mu? Elbette hayır. Edebiyat ve kitaplar, her yerde ve her zaman tercih sebebi olabilir. Özellikle öyküler. Andaki duygular ve durumlara ilişkin yazılmış en güzel “her zaman” aktivitesi zannediyorum öykü kitaplarını karıştırmak. Bu minvalde, evlere kapandığımız şu günlerde okumamızın bize “dışarısı ile fiziki teması kesmek zorunda kaldığımızda döndüğümüz iç dünyamızı anlamak ve tamir etmeye yönelik” büyük yardımı olacağını düşündüğüm, dört anlayış geliştirebileceğimiz dört kitaplık minik bir liste hazırladım. Çünkü izolasyon kitap okumak için değil, düşünmek için oldukça güzel bir fırsat.

İpek ve Bakır – Tomris Uyar
Tomris Uyar’ın geçmişinden de yer yer izler bulabildiğimiz, çocukluk, yaşlılık ve kadınlığın türlü haline yönelik gerçekçi çözümlemeleri olan ilk öykü kitabı İpek ve Bakır. İlk öyküsü olan “Çiçek Dirilticileri” ile bizi çocukluğun duru ve dolaysız çağlarına götürüyor. Kitap, dili ve öykü tekniği bakımından da tüketilecek değil, okudukça değerlenecek bir öğreticiliğe sahip. Toplumun her kesiminden insan türünü olabilecek en gerçek dil yani kendi dilleri ile anlatmış. Tomris Uyar bu kitap ile okuyucularına artık olmadıkları ya da aslında hiç olmadıkları kişilerle empati kurma fırsatı veriyor.

Sakın Oraya Gitme – Yekta Kopan
Sakın Oraya Gitme, her bir öyküsü ile özellikle kaçtığımız duygu durumlarının ve zayıflıklarımızın bize ait olduğunu kabul ettiriyor gibi. Bir yönlü bir iyilik ve bir yönlü bir kötülük olmadığını, tamamının içimizden çıktığını ve bunun bizi sıra dışı yapmadığını, aksine herkes kadar insan yaptığını anlatıyor. Yekta Kopan’ın belki de en çok sevdiğim kitabı bu oldu. Okuyucusuna kendini olduğu gibi kabul etmenin zor olmadığını, en kötüsünün aslında kişinin kendi karanlığını inkârı ile yaşandığını gösteriyor.

Çerçialan – Gamze Arslan
Gamze Arslan bu kitaptaki öyküleriyle kişilerin kendi distopyalarının ne kadar çeşitli olabildiğini çarpıcı bir dille anlatmış. Çerçialan her gün çevremizde olan, sıradan, anlam yüklemeye bile gerek duymadığımız alışılmış insan kalabalığına mensup olabilecek insanların içinde taşıdığı yedi farklı cehennemi tasvir ediyor. Mutlu son klişelerini umanlara özellikle tavsiye ederim. Çünkü kitabı bitirdiğinizde gerçeklik kavramını çok yönlü olarak sorgulamaya başlıyorsunuz.

Yazılı Kaya – Nursel Duruel
Kitap toplam 8 öykü ve 64 sayfadan oluşmasına rağmen kısa sürede okunabilecek bir kitap değil. Zira öykülerin tamamı bittikten sonra kendilerini yazmaya devam ediyorlar. Hatta bazı öyküleri bir daha okuyorsunuz, bazılarını bir daha, belki bir defa daha… Her seferinde başka bir ayrıntıyı yakalıyorsunuz. Arketipler ve metaforik öğelerin bolca kullanıldığı Yazılı Kaya, bu bakımdan psikolojik çözümlemeleri ile ruh halinize göre size başka başka sonlar anlatıyor. Nursel Duruel bu kitapla okuyucularına “yavaşlamayı ve kavramayı” denetiyor.

DİSTOPYA, GELECEKTİ, GELECEK ‘BUGÜN’ OLUYOR SANKİ
Sibel ÖZ
Distopyanın gerçeğe, gerçeğin distopyaya en çok yaklaştığı bir çağda yaşıyoruz. Kurduğumuz o “betondan” ve beton kadar sağlam uygarlığın aslında bir “kelebek etkisi”yle yıkılabilecek denli zayıf olduğu gerçeğiyle de yüzleşiyoruz bir taraftan. Distopya, gelecekti, gelecek “bugün” oluyor sanki. Kalemini rüyalara, distopyalara ve bugün haline gelmiş geleceğe batırmış yazarlardan beş kitap seçtim sizler için. Buyurunuz…
RÜYANIN ÖTEKİ YAKASI – URSULA K. LE GUİN
Ursula K. Le Guin, "Her şey rüya görür,” diyor ama hiçbir yaşanmışlığı rüyada bırakmıyor. Rüyalar gerçek oluyor. Gördüğü her rüya dünyayı yeniden yaratıyor roman kahramanının. Rüyalar daha iyi bir dünyanın hayaliyle gerçeğe hizmet etmeye başlıyor. Her ütopya gerçeğe uydukça distopikleşiyor, insanlığın sorunu hiç bitmiyor. Le Guin, kurguyu kısırdöngüyle örerken, ötekileştirme ve karşıtlık üstünden kimlik ve dayanışma oluşturma, insanı birleştiren veya ayrıştıran dünya meselelerine bakmamızı sağlıyor.
ÇUKUR – ANDREYPLATONOV
Stalin döneminde, Sovyetler’de, güzel bir gelecek için el ele veren işçiler, toplumu bir arada/yan yana tutmak için büyük bir bina inşa edeceklerdir. Bunun için büyük bir çukur kazarlar. Platonov bu Çukur’a insan varoluşuna dair sorularını, ideal düşünceyle gerçek yaşam arasındaki eşleşmezliğin sonuçlarını, karakterimiz Voşov’un işten çıkarılışını koyar. İşçiler, gelecek üzerine söylemleri anlamamaktadır. Çukur, gerçekçi olmasına rağmen, distopikleşen bir ütopyanın romanına dönüşür bu yüzden.
KÖRLÜK – JOSE SARAMAGO
Saramago, asıl salgının bakıp da görmemek, sorunların üstünden öylesine geçmek olduğunu, bununsa bir türlük körlük olduğunu anlatır. Körlük bulaşıcıdır. Ve artık insanlığın kurtulmasının tek yolu, gerçekten gören göz veya gözlerdir. Bugünlerde çok hatırlanan kitaplardan biri Körlük.
ÇOK ÇAĞI – ARZU EYLEM
Kitap, iki ayrı dünyayı bir arada ele alıyor. Beta gezegeninde kalmış, kusursuz bir ırk olmaya çalışırken kendisini hapsetmiş, insanlıktan çıkmış Çirkinlerin dünyası ve Beta’yı felakete sürükledikten sonra Alfa gezegenine göçüp kendilerini kurtaran ve orada yeniden ilkel yaşama dönerek Mut ırkına dönüşen Elitlerinki paralel anlatılıyor. Roman ilerleme adı verilen teknolojiye bağımlı yaşamın aslında bir tür insan yapma projesine dönüştüğünü, her projenin insanı varoluşundan ne denli uzaklaştırdığını, geri dönüşün, koşulsuz sevginin, adaletin ve mutluluğun mümkün olup olmadığını sorgulatıyor okuruna.
HASTALIK – ONUR GÜRLEYEN
Bugünlerde çok manidar bir kitap Hastalık! İnsanlığın sonunu getirecek olan, bir hastalık olabilir mi? Gezegen’deki yaşamın “insan”la birlikte bitmesi, yine insanın kurgusu değil midir? Değişen hayatta kalırken, değişmeyenin yok olması, yaşamın sonu olabilir mi? Hastalık romanı, başından sonuna kadar, “Neye, kime göre?” sorularını sorduruyor okura, insanın kendisiyle özdeş saydığı yaşama dair de önemli sorular soruyor.Hastalık metaforunun kullanıldığı distopik romanda, huzur ve refah içinde yaşayan bir toplumun, umulmadık gelişmeler sonucunda her şeyi kaybederek yok olmasını anlatılıyor. Yazar, insanın karşısına yine insanı koyarak, türcü bakış açısını, merkezindeki taşları oynatarak sorguluyor. Kendi dışındaki her şeyi kullanmak ve sömürmeyi, kendisine bahşedilmiş bir hak sayan insan, bir gün aynı yaklaşımın kurbanı oluyor. Çok mu tanıdık?

İlgili haberler
GÜNÜN ÖNERİSİ: Kadın yönetmenler tarafından yöneti...

BBC Culture, dünyanın dört bir yanından sinema yazarlarının oylarıyla belirlenen ‘Kadın Yönetmenler...

GÜNÜN ÖNERİSİ: Rağmen Baba

Kadın yazar ve çizerler bir araya gelerek Rağmen Kitap Dizisi çıkarıyor. İkinci sayısı çıkan dizinin...

GÜNÜN ÖNERİSİ: Türkiye’yi değiştiren kadınlar Yeni...

Yeni e dergisi mart sayısında Türkiye’yi değiştiren kadınları sayfalarına taşıyor.