Şimdi anlatacağım bu hikaye şehirlerde yıldızsız gecelerde yaşayan ama yıldızlara bakmayı ve yıldızların ışığını içinde taşımayı bırakmamış insanlar içindir. Hem küçükleredir, hem büyüklere. Hatırlatma mahiyetindedir.
Eskiler der ki; yok demesi, çok yemesi pek günahtır. Biri varı yok eder, diğeri toku aç eder.
İşte hikayelerin, masalların ve korkunç destanların kandil ışığında anlatıldığı o eski zamanlarda, evlerdeki ışık pek az gibiyse de aslında pek çokmuş. Görmeyi bilene.
Bu eski zamanlarda kandillerin zayıf ve titrek ışıklarını yüreklerdeki ışık parlatırmış. Yürekteki ışık az olanı çok edermiş, görünmeyeni görür, söylenmeyeni duyarmış.
Yüreklerdeki ışığın dışarıdaki ışıktan güçlü olduğu bu eski zamanlarda insanlar geceleri yıldızlara bakarlarmış. İnsanlar yıldızlarla konuşmayı onlardan akıl ve de fikir almayı bilir, yıldızların dilinden anlarlarmış. Çünkü göz ne kadar karanlıkta kalırsa ışığı görmeyi de karanlıkta yol bulmayı da o denli iyi bilirmiş. Böylece bu ışığın az, sözün çok olduğu gecelerde binlerce yıl ötesinden gelen yıldızların söylediklerini duymayı da öğrenmiş insanlar.
Yıldızlar insanlara kah yol göstermiş,
Kah ekim dikim zamanını söylemiş, kah fırtınaları haber etmiş.
İnsanlar yıldız haritaları çıkarmış.
O haritalarla yollar gitmiş, denizler aşmış.
Ama bu kadar değil elbette. Yıldızların bir mahareti daha varmış: gönülden geçeni gerçek etmek.
Bir yıldız eğer kayarken bir insana yakalanırsa, onu görenin gönlünden geçeni gerçek edermiş, ardında kalan tozlarını da yer yüzüne serpermiş.
Kadim bilgidir bunu herkes bilir.
Bazen kayan bu yıldızların ardından iri parçalar da düşermiş yer yüzüne. Bu parçalar da çocukların bahtına. Çocuklar nehirlerde, su birikintilerinde, bahçelerde bu yıldız parçalarının peşine düşermiş. Topladıkları yıldız parçacıklarını ceplerinde taşır, karanlık bastığında kendilerine ışık ederlermiş. Kanayan dizleri daha çabuk iyi olsun diye kendi yıldızlarını düşen arkadaşlarına verirlermiş.
Hayalleri gerçek etmiş bu yıldız tozlarını halen suların, nehirlerin içinde parlayan kumlarda bulmak mümkündür.
Ancak insanın eli bulmaya, yeniye meyyaldir.
İnsan ışığı çoğaltmayı ve daha parlak ışık kaynakları yapmayı öğrenmiş. Böylece önce evler, sonra sokaklar aydınlanmış. Titrek kandil alevlerinin yerini parlak lambalar almış. Karanlık çöktüğünde görünmeyeni lambalar gösterir olmuş. Yeryüzündeki ışık artmış da artmış.
Dünyada ışık arttıkça yıldızları görmek zorlaşmış.
Işığa alışan insan gözü karanlığın içindeki ışığı seçemez olmuş. Işık arttıkça dilekleri gerçek eden yıldızları görmek zorlaşmış. Yıldız parçalarının peşine düşmek ise unutulup gitmiş. Eski zamanlarda cebinde yıldız parçası taşıyan çocuklar büyüyüp, onlarla yaraları nasıl iyi ettiklerini bile unutmuşlar.
Yeryüzünde çoğalan ışık yıldızlarla insanlar arasında bir perdeye dönüşmüş. Yıldızlara bakmayı unutan insanlar sadece gözleriyle, ışığın onlara gösterdiklerini görerek yaşamayı öğrenmişler. Oysa ışık gölgeler de yaratır. Bir yere ışık tuttuğunda başka yerler karanlıkta kalır. İşte öylelikle ışık arttıkça, karanlık da artar olmuş. Aydınlık ve karanlık arasındaki denge bozulmuş. Eskiden güneşin batışı aydınlığı her yerden alıp giderken, bu yeni ışıklar kimi yeri aydınlatmış, kimi yeri karanlıkta bırakmış. Büyük ışıklı şehirlerde insanların görmedikleri şeyler artmış da artmış.
Yıldızlara bakmayı unutan insanlar apaçık olmayanı görmeyi, sessiz olanı duymayı ve gönülden dilemeyi unutmuşlar.
İnsan gönülden dilemezse eğer, hesapla kitapla diler. O da hiç aynı olur mu berikiyle?
Yıldızlara bakmayı unutan insanlar, onlara yol sormayı unuttukça; yol vermeyen dağlarla, denizlerle kavga eder olmuşlar.
Ancak yine de her gece yeryüzünü seven kuyruklu yıldızlar geçermiş gökyüzünden.
Yol soranlar için kutup yıldızı en parlak ışıklarını kuşanırmış aynı yerde.
Gök yüzüne bakmayı unutmayan birileri yakalarmış yine yıldızların kaçamak kuyruklarından.
Hatırlatma niyetinedir ki; gök kubbede yıldızlar aynı yerinde bizi bekliyorlar, herkese yetecek ışıkla. Engin gök kubbede yıldızlara baktıkça; insanın gönlündeki ışık çoğalır, daralan göğsüne ferahlık gelir. Gökte yıldızlarla konuşmayı bilen insan; karanlıkta kalanı, ışıkta büyüyeni, saklıyı ve apaçık olanı ayırt etmeyi bilir. Hatırlamak için karanlığa kaçmayı ve yıldızlara bakmayı unutmayın, şifa niyetine….
Hala dileğini hırsına değil yıldızlara emanet eden insanlardan olabilmek dileğiyle…
Yazan: Hatice Kapusuz
Seslendiren: Deniz Şengenç
İlgili haberler
GÜNÜN MASALI: Nar Ağacı, Serçe ve Mori
Siz de belki rastlarsınız onlara, biri hiç susmayan, biri de hiç konuşmayan iki kuş konmuşsa bir nar...
GÜNÜN MASALI: Sardunyanın Şarkısı
Sardunyalar kadınlara şarkılar söyleyip onlara içlerindeki gücü hatırlatmaya devam ediyor. İçinizdek...
GÜNÜN MASALI: Cemre Masalı
Cemre sadece havaya, suya, toprağa düşmemiş insanların yüreklerine de düşmüş...
GÜNÜN MASALI: Emi’nin Gözetleme Kulesi
Şu büyükler gerçekten çok tuhaf oluyordu. 10 yaşındaki bir çocuğun yıldızları, gezegenleri özellikle...
GÜNÜN MASALI: Minika’nın Ağacı
İki çocuğun aşkı gibi bir şey havalandı göğe doğru. Ebabiller gökte uçtu, gün doğup, gün battı...
GÜNÜN MASALI: Kışa Direnen Elma Ağacı
Ağaçların uyuduğuna inanmazsanız siz de bildiğiniz elma ağaçlarını ziyaret edebilir, uyumakta güçlük...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.