GÜNÜN MASALI: Minika’nın Ağacı
İki çocuğun aşkı gibi bir şey havalandı göğe doğru. Ebabiller gökte uçtu, gün doğup, gün battı...

Minika bir kitapta okumuştu meyve ağaçlarının çekirdekten ekildiğini. Ne zaman bir çekirdek görse hazine bulmuşçasına sevinir bir saksıya gömerdi. Evdeki çiçeklerin saksıları Minika’nın dibine iliştirdiği çekirdeklerle doluydu. Annesi ufaktan kızmaya başlamıştı, “Çiçeklerimin dibine bir şeyler tepip durma” diye hafif yollu kızıyor, bir yandan da bu haline gülüyordu.

Annesinin çiçekleri evin yegane ışık alan penceresinin önündeydi. Birkaç menekşe, bir tane arapsaçı bir tane de cam güzeli vardı annesinin. Annesinin çiçekleriyle arası pek sıkı fıkıydı. Sabah onlarla konuşa konuşa sularını verirken sesi kuş cıvıltısını andırırdı.

Aramızda kalsın çiçeklerin arası da Minika ile iyiydi. Onlar alışmışlardı diplerine ikide bir iliştirilen limon, erik, elma çekirdeklerine. Minika sınırsız bir heyecan ve umutla; saksı dibine ektiği çekirdekleri her sabah kalkıp kontrol ederdi. Bilmem kaçıncı çekirdekti ektiği. Ama umudu vardı. Elbet bir gün kocaman bir ağacı olacaktı, dalına salıncak kurduğu.

Diktiği çekirdeklerinden kiminin filiz verdiği, bir iki yaprakla topraktan baş uzattığı olmuştu. Ancak pencere önündeki cimri ışık o küçük filizlere boy vermeleri için hiç iyi davranmıyordu. Filizler bir süre sonra sararıp toprağa karışıyorlardı.

Yine bir sabah limon çekirdeğinin topraktan çıkışını izliyor, hayallere dalıyordu. Bir ebabil kondu cam kenarına. Pek konmazlardı Ebabiller yeryüzüne ama Minika’nın dikkatli bakışları ilgisini çekmişti ebabilin.

– Piştt çocuk napıyorsun?

– Benim adım Minika!

– Peki minika napıyorsun?

– Limonumun çıkmasını bekliyorum.

– Limon hiç saksıda yetişir mi?

– Neden yetişmesin?

– Ben sürekli uçar yer yüzüne bakarım hiç böyle bir pencere kenarında yetişen bir limon ağacı görmedim.

– Benimki büyüyecek ben inanıyorum.

– Bir ağacın büyümek için daha geniş alana, güneşe ve suya ihtiyacı vardır.

– Nasıl yani?

– Mesela diğer ağaçlara, ormana, yağmura, gök yüzünü görmeye ve güneşe.

Bunu duymak Minika’nın hoşuna gitmemişti. Çünkü şehrin ücra bir köşesindeki mahallesinden hiç ayrılmamış, hiç ağaçların yaşadıkları ormanları görmemişti. Ormanlara dair bilgisi televizyon ve kitaplarla sınırlıydı. Üzgünce sordu:

– Hiç mi yetişmez?

Ebabil kendinden emin yanıtladı:

– Sanmam, ama sana yardım edebilirim.

– Nasıl?

– Seni başka ağaçların da yaşadığı, geniş toprakların olduğu güneşli yerlere götürürüm. Alırsın minik filizini ekeriz oraya. Tabi bunla bitmez. bir de peri bulmamız lazım ağacınla ilgilenmesi için. Önce bir yola çıkalım da bakarız.

Minika çok sevindi bu habere. Hemen küçük filizini özenle topraktan aldı. Sarıp sarmalayıp çantasına koydu ve ebabilin sırtına atladı. Gece gündüz yol gittiler. Dağlar ve denizler aştılar. Kurak yaylalardan, yeşil ovalardan, büyük küçük şehirlerden geçtiler.

Şu ebabiller çok ilginçti; ne yoruluyor ne de yere iniyorlardı. Uyurken bile gökyüzünde süzülüyorlardı. Bir ebabilin sırtında o kadar coğrafya geçmek ne keyifti ama. Sonunda maviliklerle yeşilin birbirine kavuştuğu bir yere geldiler. Orman dik bir yamacın başında son buluyordu. Yamacın toprakla buluşacağı yerde heyecanlı bir deniz içinde türlü çeşitli balıkla oynaşıp duruyordu.

Minika ormana yaklaştıkça ormandan yükselen kuş seslerini işitir oldu. Ne çok ve türlü türlüydü kuşlar.

Ebabil, kah alçaldı ormana doğru kah yükseldi göğe doğru. Derken ormanın orta yerinde açıklık bir alanda konu verdi bir dala. Minika iner inmez hemen heyecanla hadi dikelim küçük filizimizi dedi. Ebabil:

– “Olmaaz!” dedi. Bir tohum gelişi güzel dikilmez. Doğru yeri, ona en uygun yeri bulmamız lazım. Bu özen ve dikkat ister.

Minika gözlerini koca koca açarak

– “En uygun yeri nasıl bulacağız” diye sordu.

Minika ormanı da bir limon ağacının nerede yaşamayı seveceğini de hiç bilmiyordu.

O sırada ince bir ses “bir bilene sorun” dedi”. Ses zarif kanatları ve beyaz elbisesiyle dalda oturan ağaç perisine aitti. İkisi de kafasını sesin geldiği tarafa çevirdiler. Peri ve ebabil selamlaştı. Minika periye hayran olmuştu, gözlerini ondan alamıyordu. Yaşadığı mahallede, okulda, sokakta hiç bu kadar güzel bir şey görmemişti. Belki biraz mahalledeki Sevdalinka. Evet o çok güzeldi. Ama peri çok etkileyici görünüyordu. Minika perinin güzelliği ve kendine emin hali karşısında kekeleyerek sordu:

– “Siz bize yardım edebilir misiniz?” peri gülümsedi. – – “Sizin limon ağacı perisini bulmanız lazım. Limon ağacı perisi için de bir limon ağacı bulmanız lazım”.

– “Nerede buluruz?” diye sordu Ebabil.

– “Güneyde limon ağaçları var, oraya doğru gidin dedi” peri.

Minika ve Ebabil kah uçarak, kah o daldan berikine atlayarak yol aldılar. Bazen ağaçların üstünden bazen orman zemininden gittiler. Ama bir ağaç perisi bulmak çok kolay değildi çünkü periler her zaman görünmezlerdi. Küçük halleriyle bir yaprağın, bir çiçeğin altında gözlerden kaybolurlardı.

Perileri bulmanın diğer zorluğu ise ormanda yaşayan vahşi hayvanlardı. Göletten geçerken timsahları, geceleri baykuşları ve aslanları atlatmak gerekiyordu.

Bu yolculuk uzun süre devam etti. Dinlenmek için durduklarında Minika:

– Kaybolduk galiba, buradan 3. geçişimiz dedi.

Ebabil başı ile onayladı. O sırada ince bir kikirdeme duydular.

– “Günlerdir beni bulmanızı bekliyorum” dedi küçük peri gülmesini zapt etmeye çalışarak.

– “Sen bizi mi takip ediyordun” dedi ebabil biraz bozularak.

– Evet hem de evden çıktığınızdan beri.Ben olmasam çantanızdaki o küçük filiz bunca yolculuğa dayanamazdı. Hem sizi izlemek çok keyifliydi. Bir filizi toprakla buluşturmak için bunca çaba, uzun zamandır görmediğim bir şeydi. Neyse haydi şimdi işleri biraz kolaylaştıralım. Beni takip edin.

Biri kendinden bu kadar emin konuşunca soru sormak zor oluyordu. Ebabil ve Minika takıldılar perinin peşine. Peri onları çiçek kokularının sardığı bir düzlüğe getirdi. Burada envaye çeşit ağaç vardı; limon, portakal, mandalina, turunç. Hepsi de çiçeklerini açmış rüzgara kokularını salıyor, arılarla, kelebeklerle sohbet ediyorlardı. Kiminin dalında, kiminin çiçeğinin üstünde periler salınmaktaydı. Üçlünün gelmesiyle hepsi dikkat kesildiler. Peri onları yanına gitti. Büyükçe bir portakal ağacının üstünde bir araya geldi tüm periler. Aralarında bir süre konuşup tartıştılar. Sonra peri Minika’nın yanına gelerek çantadaki filizi aldı ve perilerin yanına döndü. Aralarındaki konuşma bir süre daha devam etti. Sonunda peri kendinden emin bir gülüşle döndü Ebabil ve Minika’nın yanına.

– “Ağaç perileri filizin burada bizimle kalmasına onay verdiler, onun büyümesi için uygun olan bir yer açmaya ve onu koruyup kollamaya istekliler.”

– “Koruyup kollamak mı?” diye şaşkınca sordu Minika

– Elbette, fazla güneşten ve rüzgardan korunması gerekir yeni bir filizin. Periler bunu seve seve kabul ettiler. Şimdi onu dikmeli ve can suyunu vermeliyiz.

Ebabil gagası ve tırnakları ile toprakta filize uygun bir çukur açtı. Minika özenle filizi yerleştirdi. Peri ise göletten getirdiği cansuyunu döktü. O gece üçü birlikte filizin yanı başında koyun koyuna uyudular. Sabahın ilk ışıkları ile filiz toprakla buluşmanın gücüyle yapraklarını açmıştı. Ebabil:

– “Görev tamam, dönüş zamanı” dedi.

Minika hevesle:

– Biraz daha kalsak?

– Olur olur, onca zaman yolculuktan sonra biraz birlikte vakit geçirmek hakkın. Ama çok uzun değil.

Minika ve Ebabil küçük filize her gün göletten su getirdiler. Filiz azimliydi doğrusu, bir kaç gün içinde üç yeni yaprak çıkarmış, epey de boy atmıştı. Ama dönüş vakti de geldi. Minika ve Ebabil periyle, küçük filizle ve orman sakinleri ile vedalaştılar. Sonra dönüş yoluna çıktılar. Az gittiler uz gittiler küçük mahalleye vardılar.

Minika’nın mahallede ilk gördüğü Sevdalinka’ydı. Önce periyi düşündü sonra Sevdalinka’ya baktı. Sevdalinka sanırıp periden daha güzel diye düşündü. Koşarak yanına gidip başından geçenleri anlatmaya koyuldu.

Anlattıkça gülüştüler. İki çocuğun aşkı gibi bir şey havalandı göğe doğru. Ebabiller gökte uçtu, gün doğup, gün battı. Periler ağaçlara şarkılar söylediler, Minika saksılara çekirdek gömmeye devam etti.

“Çocukların diktiği tohumların başını periler beklermiş.”

Yazan: Hatice Kapusuz
Seslendiren: Hatice Kapusuz
Müzik: Evgeny Grinko
Resim: Cicely Mary Barker


İlgili haberler
GÜNÜN MASALI: Sardunyanın Şarkısı

Sardunyalar kadınlara şarkılar söyleyip onlara içlerindeki gücü hatırlatmaya devam ediyor. İçinizdek...

GÜNÜN MASALI: Cemre Masalı

Cemre sadece havaya, suya, toprağa düşmemiş insanların yüreklerine de düşmüş...

GÜNÜN MASALI: Emi’nin Gözetleme Kulesi

Şu büyükler gerçekten çok tuhaf oluyordu. 10 yaşındaki bir çocuğun yıldızları, gezegenleri özellikle...