GÜNÜN KİTABI: Kardinal Kuşu
Çok tanıdık ve her evin içinden yükselen sessiz çığlıkları görünür hale getiriyor, Kardinal Kuşu. Erkek, kadın ve ikisinin evliliği üzerine yaşadıkları korkularını, öfkelerini anlatıyor.

Kardinal Kuşu, ressam ve yazar Ülkü Yalım Günay’ın Eski Bir Fotoğraftan Yola Çıkarak ve Gümüşle Yıkanmış adlı iki öykü kitabından sonra Ayizi Yayınları’ndan çıkan ilk roman denemesi. Öykü yazarlığının yaratıcı ve bağlayıcı etkisini romanında anlattığı farklı kişilere ait anılarda görmek mümkün. Kadın ve erkeğe biçilmiş roller demetini çevirdiğimiz her sayfada ve okuduğumuz her diyalogda içimizde hissettirirken bazen karakterlerle empati kurmamızı bazen ise ona kızmamızı başarıyla sağlıyor. Anlattığı hikâye çok tanıdık ve her evin içinden yükselen sessiz çığlıkları görünür hale getiriyor. Erkek, kadın ve ikisinin evliliği üzerine yaşadıkları korkular ve birbirlerine yönelttikleri öfkenin nedenlerini ilmek ilmek işliyor.

Uzun yıllardır evli olan ve yüzeyde rutinleşmiş hayatlarının derinden kaynayan problemlerini ve ruhsal çatırdamalarını sadece okumuyor, içimizde yaşıyoruz. Sorumluluk duygusunun aşırı yüklendiği bir kadın, evin elli kollu çalışan “eşyası” Göksel, sesini çıkartıp fikir belirtmekten çok zaman önce vazgeçmiş. Sorumluluklardan kaçmayı, problemleri çözmeden unutturmayı bir meziyet haline getirmiş bir erkek, İlhan, kurduğu aile ve evlendiği kadını işi düşmediği zamanlarda hatırlamıyor. Hatırlasa bile bu düşünceler ona rahatsızlık ve suçluluk duygusu olarak dönüyor içinde bir yerlerde, tahminen de midesinin oralarda. Kadının bastırılma, ezilme, görülmeme üçgeni içinde derinlerinde yaşattığı öfke, yakıcı ve yıkıcı bir öfke değil, değişimi hayal ediyor. Bıkkınlık onu değişime ve yaratmaya yönlendiriyor. Karşısına çıkan duvar kocasından da zorlu: ona hep dayatılan iyi kadınlık, iyi bir eş olma öğretileri. Yıllardır kocasıyla sessiz bir savaşın içinde yaşayan Göksel artık kendisiyle de savaşıyor. Saçlarını kestirip kızıla boyatması hep bundan. Erkeğin ise sorumluluğa karşı kayıtsız tavrı içinde suçluluğa dönüşmeye başlamış eşi sustukça. Suçluluk hissinin, geçmişteki yetersizlik hissinin yarattığı acıyla öfkesini acımasızca eşine boşaltıyor. Kurduğu güçlü görüntünün düşündüklerini fark ettirirse yıkılacağından da korkuyor terk edileceğinden de ama otoriteyi kaybedemez. Her bunaldığında “alkolün mutlu beşiğinde sallanmak” tesellisi oluyor. Alkol masalarında çok da tanımadığı o insanlarla yapılan muhabbetler asıl sorunlarını bastırmaya ve her şey sorunsuzmuş hissini yaşamasına yardımcı oluyor. Göksel her sabah çorba koyuyor masasına, Göksel çok sessiz, Göksel söylenmiyor yaptıklarına, Göksel içinden terk edip gitmek hayalleri kuruyor her bir ayrıntısına kadar, Göksel özgürlüğü umut ediyor. İlhan aşağılıyor, İlhan Göksel’in de yetersiz hissetmesini istiyor, İlhan saçlarıyla dalga geçiyor, İlhan küçümsüyor, İlhan ondan izinsiz saçlarını nasıl kestirdiğine inanamıyor. İlhan kendini aydın olarak tanımlıyor, Göksel onu aydın ama tutucu bir “gizli Osmanlı” olarak.

Birisi görünebilmek için çabalamayı yıllar önce bırakmış ve yorulmuş, diğeri ise görünebilmek için üste çıkmayı, kötülemeyi, aşağılamayı ve hırpalamayı seçmiş karşılıklı yabancılaşmış bir çifti okuyoruz. Bir tarafta kendisini hep erkeğin gözünden görüp yargılamış, onun öngördüğü kalıptan çıkamamış bir kadının kalıpları yıkmak için bir iç savaş verdiği, gönlünde biriken tortuyu atmak ve bir soğan gibi kavrulduğu tavadan çıkmak için umut yeşerttiği bir sürece şahit oluyor; diğer tarafta ise erkeğin otoritesini devam ettirme ve gerçek hislerini aktarabilme arasındaki savaşını görürken, suçluluk hissini bahanelerle bastırarak zorbalığa hak bulma halinin tanıdık kekremsi kokusunu burnumuzda hissediyoruz. Birbirlerine tepki olarak yarattıkları yaşamlarında kadının kendi iradesinin olmayacağı tartışmaya açık bile değil erkeğin gözünde. Kadın da tartışmıyor zaten, eyleme geçiyor ve irade sergiliyor. Bunun erkek dünyasındaki yıkıcılığını yazar evin içinde pişen yemeğin kokusunu yayar gibi ince ince işliyor romanında. Bazen isimlerini kullanmaktan vazgeçip “kadın” ve “adam” olarak adlandırıyor. Çünkü biliyoruz ki bu sadece “Göksel ve İlhan’ın” hikâyesi değil. Bu hikâye bize çok tanıdık çünkü bu “kadın ve erkeğin” hikâyesi ve “Bir kez okununca görmezden gelinemez artık.”

İlgili haberler
GÜNÜN KİTABI: Masalını Terk Eden Prensesler

Hepimiz istemişizdir gerçek hayattan bir an için uzaklaşıp kitapların hatta masalların büyülü dünyas...

GÜNÜN KİTABI: Annelik mi, kadınlık mı?

Badinter, 'Kadınlık mı, annelik mi' sorusunun kadınlar için nasıl tehditler içerdiğini anlatıyor: Bu...

Kurtlarla koşan kadınlar: Masallarda kadınların or...

Asıl hayatınız için en önemli şey devam etmek, direnmektir; devam etmek, çünkü vahşi doğanın vaadi ş...