Şimdi bir daha düşünün; Melek’i yalnız bırakacak mıyız?
Gazeteci bir kadından dinleyin iş cinayetlerinin arka planını, bir işçinin ölümünü haberleştirmenin hiçbir ‘habercilik etiğine’ sığamayacak büyük acısını...

Bir buçuk yıldır Aliağa’da yaşıyorum... Her gün farklı farklı haberler yazıyorum ama bu süreçte beni en çok yoran işçilerin ölümlerini haberleştirmek.

Büroda otururken birden gelen telefonla, önce olayın ne olduğunu araştırmaya çalışırsın, isimlere ulaşmaya, yetkili ağızlardan bir iki cümleye ihtiyaç duyarsın. Hangi hastaneye kaldırıldığını öğrendikten sonraysa hastane önüne gidersin. En azından ben böyle yapmayı tercih ediyorum. Kimileri isimleri verir geçer. Hatta işçilerin isimleri verilirken şirket isimleri “Aliağa’da bir firma” diye geçer haberde. Bu, haberi yazanın değil, gazetelerin o firmalarla yaptığı anlaşmaların verdiği karardır.

Ama işte kalkıp o hastanenin önüne gittiğinizde işçilerin yakınları kollarınızı sıka sıka çığlık attığında, firma yetkililerini göremezsiniz orada. Yalnızca siz, hastane odasında ölümünü veya sağlığını beklediğiniz kazayı geçiren işçi, doktorlar, işçilerin mesai arkadaşları ve aileler olur.

Siz de artık o olayın bir parçası olursunuz. Gazetecilik etiği açısından “taraf olmamanız gerekir” denir. Kimin etiği bu bilemem... Bunca takip ettiğim iş cinayetinde, görüştüğüm işçilerle ve ailelerle konuştuğumda aldığım bir karar var; tarafsız değilim! Omzumda ağlayan, acısını paylaşan o ailelerin tarafındayım…

Bugün bir telefon aldım. Bir işçi yakınından… Petkim’de üzerine elektrik panosu düşerek hayatını kaybeden Nihat Abaylı’nın kızkardeşi aradı. O gün hastane önünde “Bizim için hem abi hem babaydı. Benim abim çok iyi bir insandı. Ekmek parası için burada çalışıyordu. Daha önce Irak’ta çalışıyordu. Orada çalışırken her gece yazardı bana iyi olduğunu. Korkuyordum, ‘Irak kötü bir yer başına bir şey gelir, dön abi’ diyordum. Döndü burada öldü. Hak mı bu? Abimi bana geri verin” diyerek gözlerimin içine bakarak ağlayan Melek aradı beni… Oradan ayrılırken teyzesine vermiştim numaramı, bir ay sonra arayabilmiş Melek beni… “Beni hatırlar mısın” dedi. Nasıl unutabilirdim ki? Ben hiçbir iş cinayetini unutmuyorum elbette, sizler hatırlıyor musunuz? Ben hatırlatmak için yazıyorum. Melek’le ağlayarak konuştuk telefonda, ne kadar ağlarsak ağlayalım söz verdik birbirimize. “El ele vereceğiz” dedik. Melek bu süreçte ailesi için ayakta durmaya karar vermiş. “Abimin kanı yerde kalmayacak, hepsinin ceza almasını istiyorum. Başka Nihatlar ölmesin diye ne gerekiyorsa yapacağım” diyor. O bunları söyledikçe ağlıyor; ben “yalnız değilsin” dedikçe ağlıyorum.

Bu hafta size bunu hatırlatmak için yazdım ve herkes bilsin diye… Melek yalnız değil, bunu ona göstermek, mücadelesinde yanında olmak hepimizin sorumluluğu… Firmalar büyük, firmalar güçlü ama biz daha güçlüyüz...

Az evvel bir haber daha düştü önüme; PETKİM vergi rekortmeni olmuş… Kar oranlarını da açıklıyorlar… Ama taşeron çalıştırmaya devam ediyorlar. Aliağa’daki bütün firmaların kârları işçilerin emeği, canı ve kanı üzerinden yükseliyor. Bunu bilerek şimdi bir kez daha düşünün Melek’i yalnız bırakacak mıyız?

İlgili haberler
Kendi hikayesini değiştirdi, gazeteciliği de...

Rita, şiddet dolu bir evlilikten kurtulup, hayatını cinsiyetçilik ve ırkçılıkla mücadeleye adamış bi...

GÜNÜN RAKAMI: Kadın gazetecilerin yarısı şiddete m...

Uluslararası Gazeteciler Federasyonu tarafından yayımlanan anket sonucuna göre kadın gazetecilerin y...

Ekim ayında 10 kadın işçi iş cinayetinde yaşamını...

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin (İSİG) raporunu açıkladı: Ekim ayında en az 10’u kadın, 2’si...