Sizlere belki uzak, belki filmlerde karşılaşıp sıkıldığınız, belki de “Bu yüzyılda artık bunlar kalır mı?” dediğiniz, hep susmak zorunda olan ve en iyi susmak öğretilen kadınların gerçek hikayesini anlatacağım. O hikayede değişim; bir kere kabul etmemeyle, kendilerine biçilen “kadere” razı gelmemeyle başlıyor. Bu hikayede farkındalık bir an, cehaleti kabul edip böyle yaşamak ise bir ömür sürüyor.
Eşit olmayan bu düzende “kader” yolculuğumuz daha anne karnında başlıyor. Kadın ve erkek olmak üzere iki farklı cinsiyetten biri ile dünyaya geliriz. Anne karnında kız ve oğlan çocuğu eşit şartlarda büyür, gelişir, olgunlaşır. Orada her şey eşit.
Asıl olay, çocuğunun cinsiyetini öğrenmek için hastaneye gidip doktor kapısının önünde sırada bekleyen, kendilerini sadece bir sonuca adamış ataerkil zihniyetli aile babalarının evlerinde başlıyor. Hiçbir zaman seçme ve kendi ayakları üzerinde durma şansı tanınmayan Ayşe de çocuğunun cinsiyetini öğrenmek için iki kelime edemediği kocasıyla birlikte sırada beklerken endişe ile içinden tekrarlar. “Allah’ım ne olur benim yüzümü önüme eğme, erkek bebek nasip et bana” diye mırıldanıp endişeli gözlerle kocasının gözünün içine bakar. Birazdan belirlenecek sonuçtan çok korkuyordur.
Kendinin de bir kadın olduğunu ve içinde bir can yeşertip kendi gibi yeni canlara hayat olacağını, bir can için boyun eğmeden ayaklarının üzerinde durmanın ne olduğunu o sırada düşünmüyordu. Bunun yerine yüzünün önüne düşmemesini diliyordu. Bugüne kadar hep toplum tarafından belirlenen yaşam kurallarına uyan Ayşe, neden böyle hissettiğini kestiremedi. Bu dayatılan çaresizlik hissi ve kendine dahi ait olamamak sonrasında birçok soruyu peşinden getirdi. Gelenekselleşmiş kuralların onun neden canını yaktığını algılamaya çalışıyordu.
Kız çocuğu olursa ailesinin, onun çocukluğuna, hayatına yaptığını kendi çocuğuna yapamayacağını düşündü. Sadece bunu düşünmek bile Ayşe’yi iyi hissettirmişti. Oysa hayatında onaylanmak, normal sayılmak için ne kadar uyumlu davranmış ve kendisine söylenen her şeyi yapmış bir çocuk olsa da hakaretten de şiddetten de kaçamamıştı. Sessiz kaldığı hiçbir şey işe yaramamıştı. Babası gibi bir kocası, annesininki gibi bir evliliği olmuştu. Ama evladı kendisi gibi ona dayatılan kadere mecbur kalamazdı. Bu şekilde yetişecek bir neslin geleceğini değiştirebilme fırsatı yakalayabileceğini hayal etti. Çünkü en çok bu değişime ihtiyacı vardı. Kendinin, kız çocuklarının, kadınların, susmak zorunda bırakılan tüm toplumun...
Çocuğunu kurtarmak için ailesinin yanında olmayacağını biliyordu. Kimse alışılagelmiş köleliğinden vazgeçmek için çabalamazdı. Ne annesi gibi kaderine razı bir kız çocuğu, ne de babası gibi ahlak yoksunu, kaba kuvveti güç sanan bir erkek çocuğu olmayacaktı. Kendine böyle böyle söz verdi Ayşe. Anlayışlı, sevgiden beslenen bir evlat yetiştirecekti, sonucu öğrendikten sonra canı pahasına direneceğine and içti. Ayşe çocuğunun cinsiyetini beklerken girdiği o sırada, kendi değişmezse hiçbir kuralı değiştiremeyeceğini fark etti.
Ve içeriye girdi...
Görsel: Freepik
İlgili haberler
Ayrımcılığa karşı bir okuma-yazma hikayesi
Suriye’den savaş nedeniyle Türkiye’ye gelen, Türkiye’de de türlü ayrımcılığa maruz kalanlardan biri...
Bize ayrımcılık yapmayın yeter!
15 yaşından beri ayaklarına kara sular inene kadar çalışıyor. Çalışmak neyse de Duygu’yu en çok inci...
Kadın belediye işçilerinin en büyük derdi ‘ayrımcı...
Kartal Belediyesi’nde çalışan kadın işçiler, en çok işyerinde yaşadıkları ayrımcılıktan, kadınlarla...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.