Neden birlik olmuyoruz? Çünkü birlik olunmasına izin verilmiyor. Genele bakınca aslında birliğimizin beraberliğimizin olduğuna inanıyorum. Farklı görüşteki komşularım birbirleriyle oturup konuşmasından ya da kovid olduğumda komşumun bana her gün yemek getirmesinden, diğerinin çocuklarımın çikolatasını bile alıp kapıma bırakmasından biliyorum bunu. Birlik beraberliğimiz akşam TV karşısında oturunca açıklama yapan politikacıların söylemleriyle bozuluyor. Örneğin TV’de özelikle oruç ayında hocalar boy gösteriyor ve onlara sırf o soruyu sorsun diye konulan kişinin şu sorusu bizi ayırıyor; “Hocam oruç tutmamak günah mı?”.
Kendine siyaseten yakın bir kişiyi hiçbir liyakata uymayan bir biçimde üniversiteye rektör atayıp, tepki gösteren öğrencilere baş eğdirip, ‘Ne işin var eylemle, siyasetle... Terörist misin sen…” denildiğinde bizi ayırıyorlar.
“Kadın kısmı sesi çıkmayacak”, “Kadın dediğin evinde mutfağında olmalı, kocasına hizmet etmeli, susmayı bilmeli” deyip yine TV programlarında kadınları reytingleri için kullanan insanlara izin verildiği için biz ayrılıyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nde dine karşıt ya da aile birliğini bozacak hiçbir şey yokken LGBTİ’leri hedef haline getirmek bizi ayırıyor. “Kadın dediğin eyleme katılmayacak, yüksek sesle konuşmayacak, gülmeyecek, pankart taşımayacak” deyip, eşarbından tut kısa eteğine kadar konuşulmak bizi ayırıyor. Biz çocuk istismarını duymaya bile katlanamazken, çocuk istismarcılarına evlilikle af getirmek isteyenler bizi ayırıyor.
Yoksulluk diz boyu olduğu halde patates soğanı insanların tepesine atıp bir de pişkince temiz takım elbisesiyle fotoğraflamak bizi ayırıyor, bu eşitsizliği gösteriyor. Biz “Eşit işe eşit ücret” diye bağırdıkça onlar aramızdaki uçurumu açıp zenginleşip bizi duymuyorlar. Biz “Kadın cinayetleri politiktir” dedikçe onlar kadınların hakkı olan İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede ayrılıyorlar onca kadının ölüm emrini verir gibi…
Kongreler lebalep doluyken anne babasının cenaze namazına bile katılmasına izin verilmeyen halk bir “özür dilerim” demekle teselli olmuyor. Ülke haritası zaten katledilen kadınların kanlarıyla kırmızılaşmışken, akşam ekranlarda açıklanan ölüm sayıları ve vaka artışıyla simsiyah oluyor.
Muktedirlere her şey serbest bizlere her şey yasak! İşçi emekçi sınıfının mücadele günü olan 1 Mayıs yasak ama çalışırken ölmek serbest…
İşte bunlar çok basit sebepler gibi görünüyor, ama bu saç teli kadar ince şeyler, içimizdeki öfkeyi kılıç kadar keskinleştirdiler…
İlgili haberler
İşten fırsat olursa sınava…Her fırsatta iş kovalam...
Baskının farklı yönlerini her daim konuştuğumuz bir süreci yaşıyoruz ancak bu sefer, gelecek kaygısı...
Öfkeye yakışan umutsuzluk değil, örgütlü mücadele
Umutsuzluk ve öfke bir arada ne işe yarar? Öfke yakıp yıkabilir, evet ama ardında umutsuzluğun pusud...
Hayatın aktığı her yerde…
Hayatımızdan ve haklarımızdan vazgeçmeme mücadelemizin biriken öfkeyle birlikte değiştirici bir güce...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.