Ege dizisinden değil, gerçek hayattan köylü bir kadının bir günü
Güzellemesi yapılan köy hayatının gerçek yüzünde kadın olmak nasıl? Neslihan köyde yaşayan tarım veya hayvancılık yapan bir kadının bir gününün nasıl geçtiğini anlatıyor...

Toplumumuzda köy hayatı denilince genelde temiz bir doğa, mutlu hayvanlar, kendi kendine yetmeye çalışan, birlikte üreten sevimli aileler akla gelir. Fakat yüzünüzü gerçeğe çevirdiğinizde en azından kendi tecrübelerim ışığında durumun böyle olmadığını söylemem gerekir.

Size köyde  temel geçim kaynaklarından biri olan  haycancılık ile uğraşan bir kadının bir gününün nasıl geçtiğini anlatayım.

Gün çok erken başlar. Her gün saat 4-5 gibi güne hayvanların gübresinin temizliği ile başlanır. Gübreler kürekler ile bir noktada toplanıp el arabası ile belirlenen yerlere dökülür. Daha önce farklı yem türleri ve saman ile harmanlanmış karışımla içi doldurulmuş yem çuvalları ile tek tek hayvanların önüne yemleri dökülür. Daha sonra varsa süt sağım makinesi ile yoksa elle bütün hayvanlar sağılır, sütleri toplanıp yine varsa soğuk hava tankına koyulur. Yoksa hemen pişirilip yoğurt vb. ürünler yapılarak dolapta saklanır.

Sağılan sütten buzağılara da içirilir. İneklere helkeler ile su taşınır. Modern çiftliklerde bu işler daha kolay ve sistematik ilerlerken çoğu köyde kadınlar teknolojik imkanlardan uzak, ilkel yöntemlerle, tamamen fiziksel güce dayalı olarak her işi yapmak mecburiyetinde kalır.

Daha sonra ise kahvaltı, çocuk bakımı, temizlik gibi işlerle uğraşır. Tarımla uğraşan bir ailede ise kadın öğle vaktine kadar tarlada çalışır, çapa yapıp toprağı kazar, otları temizler, mahsulü toplar ve tekrar evine dönüp görevi sayılan her işi yapar. Köylerde çoğu kadının ayakları ve ellerine dikkat ederseniz çok erken yaşta nasır tutmuş, kararmış, yıpranmış ve çatlamıştır.

Köyde ne kadar erkekler daha çok çalışıyor ve yoruluyor gibi gözükse köylerde yaygın geçim kaynakları olan  tarımda da hayvancılıkta da kadın hem çiftçiliğin gerektirdiği her işi yapar hem çocuklarına bakar hem de evdeki bütün işleri yapmak mecburiyetinde kalır.

Üstelik en ufak bir aksaklıkta hakarete uğrayabilir, kadınlığı ve becerileri sorgulanır. Köydeki kara düzende bir kadından ultra süper güçlü bir varlık olması beklenir. Yani hem tarlada calışacak, hem ineklerine bakacak, hem çocuklarını büyütecek, hem güzel yemekler yapacak, hem bir sürü misafir ağırlayacak ve tüm bunların üzerine bir "öf" bile demeyecek, şefkat ve sabır timsalı olacak.

Köylünün gözünde kadın her konuda karşılık beklemeden bedeninden ve ruhundan daima fedâ eden, kendinden veren biri olmak zorundadır. Böyle olmazsa ayıplanır ve dışlanır, bu ayıplama işi sadece o kadınla kalmaz, kadının annesi de kızını "iyi yetiştiremediği" için suçlanma döngüsünde hedef haline gelir.

Ben de yıllarını köyde geçirmiş, geçimini hayvancılık ile sağlayan bir ailede büyüdüm. Annem köyde hep çok çalışması ve güler yüzü ile övülen biri olduğu için kafamda yıllarca kadını bu şekilde idealize ettim. Yani kadın demek çok çalışmak, hep gülümsemek, sınırsız sabır ve şefkat göstermek demekti. Bunun ne kadar yorucu ve haksızca olduğunu geç fark ettim.
Üniversiteyi henüz bitirmiş biri olarak bütün yaz tatillerimde aileme yardım ettim yani annemin yapması gereken her şeyi ben de yaptım, erkek kardeşlerim üniversiteyi okuduğu şehirde yaz tatilinde kalabilirken bir kız çocuğu olarak benim yerim ailemin dizinin dibiydi, bir kadın olarak en büyük zorluğu yine sınavlara hazırlanırken yaşadım. Yaşlarımızın yakın olduğu iki erkek kardeşim ile beraber üniversite sınavına hazırlandığımız dönemde ben evdeki yemek, temizlik bütün işleri yapıp günü yarılayınca biten tahammül ve sabrım ile masaya oturuyordum. İşin kötü tarafı kardeşlerimin ev içinde herhangi bir sorumluluk almamasından annem hiç rahatsız değildi çünkü yıllarca o hep başkasının işlerini de yapmış, anneliği sınırsız fedakarlık olarak kabul etmişti. Şimdi ise aynısını benden bekliyordu. Burada çatışmalar yaşandı.

Göründüğü üzere ataerkil sistemin içinde kurban edilen bunu sorgulamadan kabul eden kadın aynı kurban rolünde yakınındaki kadınların da olmasını istiyor bu rolü reddeden dışlanıyor ve ötekileştiriliyor. Eğer hayatınız boyunca hiç köye gitmemişseniz köy hayatını Ege dizilerindeki gibi sanabilirsiniz. Köylerin genel toplumsal yapısı ve işleyişi çoğu kadın için ömür boyu kendinden feda etmekten ve eziyetten ibarettir. Aksini iddia eden ya hiç köye gitmemiştir ya da eziyet edenin kendisi olabilir.

Görseller Canva Pro yapay zeka ile oluşturulmuştur.

İlgili haberler
Çiftçi, tekstil işçisi, otel çalışanı, ev işçisi,...

Ev işçiliği yapmış, geçirdiği iş kazası sonrası büyük sıkıntılar çekmiş, mücadele etmekten vazgeçmey...

Maden şirketi yaylalara göz dikti | Köylüler: Bu y...

Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde bulunan Hasandin Yaylası’nda hayata geçirilmek istenen maden projesine...

İkizköy Akbelen'deki kadınların çevre mücadelesi

Evrensel ve Ekmek ve Gül ortak yayınında bu hafta İkizköy Akbelen'deki kadınların mücadelesini İkizk...