Birçoğumuzun doğanın hayatımızdaki önemini pandemi ile kavrayışı, hepimizin sorgulaması gereken acı bir tablodur. Onun ne büyük bir sistem olduğunu görebilmek ve onu korumamız gerektiğini anlayabilmek için sağlımızı tehdit eden bir virüs ile tanışmamız mı gerekiyordu? Gerçi tanıştık da ne değişti ki? Her gün emeklerinin karşılığını asla ödemeyeceğimiz sağlık çalışanlarımız için hop oturup hop kalkıyorken, bu süreci en başından beri yönetemeyenlere kızgınlığımız artıyorken, çözüm üretmek için çabalıyorken pek bir şey de öğrendiğimizi söyleyemeyeceğim. Son günlerde canımızı yakan orman yangınları, plajlar, mesire ve piknik alanlarındaki bilinçsiz kalabalığın arkasında bıraktığı çöp dağları, ülkemizin her köşesinde faaliyet gösteren doğa talanı faaliyetleri gibi sıralayabileceğim nice olumsuzluk, doğaya hak ettiği değeri vermeyi öğrenemediğimizin göstergesidir.
Oysa ne kolaydır “doğada huzurluyum, mutluyum, uzun zamandır böylesine keyifli zamanlar geçirmedim” gibi sözleri söylemek… Bir deniz kenarında, piknik alanında umarsızca gülümseyip bir poz vermek… Bizler bütün zavallılığımız ile o şımarıklığı yaşarız. Doğa ana ise yaşadığı her şeye rağmen; ne güzel bizi korur kollar, şehirlerin bizi bireyselleştirmeye, tüketime, bananeciliğe sürükleyen ortamından çekip alıverir. İşte o zaman yavaş yavaş ayaklarımız suya ermeye başlar. Yaşadığımız mutluluk, yerini mücadeleye bırakmaya hazırlanmıştır çoktan. Doğanın gösterdiği şefkat, aslında bizlere çekişen canının, küresel düzeni oluşturan canavarlar tarafından nasıl da hunharca yok edilmek istediğini anlatmıştır.
Bu temenni ve düşüncelerimiz ile devam etmek gerekirse… Bütün bunları algılayan bizler, bir ananın bir kez bile of demeden kendini düşünmeden evlatlarını öncelediğini, yaşam şartlarının zorluğuna aldırış etmeden tarla da bahçede üreten el olduğunu, ürettikçe düzeni değiştiren temel güç olduğunu, aldığı her nefes ile kendini karanlığa gömmek isteyen, laik, bilimsel ve çağdaş yaşama düşman zihniyete meydan okuyan olduğunu biliriz. Gökyüzüne umutla bakarız onların varlığı ile…
Asla düşünemeyiz bir okumuş, kentler de yaşayan, iş hayatında belli bir konuma gelmiş, çocuğuna iyi bir gelecek sunabilmek adına her şeyi göze alan bir kadının, fiziksel ya da cinsel şiddeti söylemek bile istemiyorum sözlü, duygusal, psikolojik, ekonomik şiddete maruz kaldığını da; bunu yaşadım ama bir daha yaşamamak ve bir başka kadının da aynı insanlık dışı olaya maruz kalmaması için mücadele edeceğim, şiddettin üstüne yürüyeceğim, kendimden utanmayacağım demek yerine yaşadıklarına kendine sevgisi, saygısını, güvenini kaybetmiş bir birey olarak katlanmasını…
Şöyle ister ve düşünürüz ki; bir kadın, doğa ana ile bütünleşmiş doğurganlık, besleyen, büyüten, umudu yeşerten, kendisinin doğurup doğurmadığını hiç düşünmeden kendine sığınanlara dokunan, dokundukça analığın, kadınlığın, henüz yaşamadığımız güzel günlere hazırlayan el olmanın üstünlüğü gibi nice özelliklerinin bilincinde olsun. Önce öz saygısı ile ben kadınım diye bütün dünyanın duyacağı savaşçı sesiyle haykırsın. Bizlerin dara düştüğümüz de başımızı kaldırınca bir çıkış yolu bulduğumuz gökyüzüne bakınca kendisinin varlığından nasıl güç aldığımızı hatırlasın.
Sadece hatırladığı ile de kalmasın. Hayatı boyunca acıları, üzüntüleri, umutsuzluğu yok ettiği belleğinde hep dip diri tutsun. Tutsun ki, doğa ile eş olmanın hakkını verebilmenin onuru ile yaşamı anlamlı kılabilsin. Bizler de bir kadının ister kırsal da ister kentler de nerede yaşıyorsa yaşasın birer doğa ana olarak, amansız savaşını zaferle taçlandıracağına inanalım.
Bir kadın, doğa ana olsun. O şımarık pozları vermeyi borçlu olduğu doğa ananın; talanlar, yangınlar, yok edilişler içerisinde pozunu çekenlere boyun eğen olmasın. Bir şezlong üzerinden değil, mücadele meydanlarından ulaşsın insanlığa. Yaktığı meşale ile Kazdağları’nın, Kapıdağı’n ve bütün Anadolu topraklarının bayrağı olsun. Dalgalandırsın hiç yere düşürmeden gökyüzünün en dip maviliğine emeği, doğayı, özgürlüğü… Kadına budur der doğa anaya layık olabilme amacı ile çırpınıp duran Kaz Dağ çiğdemi… Ya sizler yoldaşlar, yaşam savunucuları, “Kaz Dağları hepimizin” diyen yürekler?
İlgili haberler
Kaz Dağları’nı korumaya yemin vermiş Naide
Kaz Dağları mücadelesinin en öndeki neferlerinden biri; Naide. “Bu su, bu dağlar, bu köyler bizim ge...
Kaz Dağları’nda sarı şeytana karşı
Ağacın nasıl meyve verdiğini, tohumun nasıl serpildiğini, akan suyun cana can kattığını görür kadın....
Bergama’dan Kaz Dağları’na; Kadınlar hep en önde!
Dünyanın dört bir yanında olduğu gibi Türkiye’de de on yıllardır yaşam mücadelesinin en önünde yer a...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.