Bizim altına değil temiz havaya suya, insanca yaşamaya ihtiyacımız var
'Son, balık öldüğünde, son deniz kuruduğunda, insan paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak'. O günleri görmeden gerçekleri anlamak ve doğaya sahip çıkmak umuduyla!

13 Şubat 2024’te Erzincan İliç’te, deyim yerindeyse kıyamet koptu. Halbuki Türkiye, AKP iktidarıyla birlikte kopan kıyametlere, afetlere, sellere, depremlere öyle alışık ki! Üç gün konuşulup unutuluyor, unutturuluyor. Yeni gelen felaket, bir öncekini unutturacak ölçüde büyük oluyor. Ya da kendileri suni bir gündem yaratıp dikkatleri başka yöne çevirmeyi başarıyorlar. Hem yerel seçim öncesi (her seçimden önce verilen müjde!) hem de yaşanan bu korkunç olayı unutturmak adına yine bir yerden, ismi lazım değil, milyarlarca metreküp doğalgaz bulunmuş. Fakat, ne hikmetse hiçbir zaman faturalara yansımıyor bu müjdeler. Kime müjde, neye müjde! Benim faturam ki her gün yakmadığım ve her odayı yakmadığım hâlde bu ay bin 200 lira geldi. Evet, konumuz doğalgaz değil ama, konumuz en çok da bu pahalılık, nasıl semirildiğimiz ve nasıl da tepkisizleştiğimiz nasıl da boyun eğdiğimiz...

'NEREYE DEĞİŞİM, NASIL BİR DEĞİŞİM?'

Peki ya, İliç’te yaşananlara yeterince tepki verebildik mi? Çoğumuz maden faciası yaşanmasa, ismini bile duymayacaktı belki de. Halkı geçtim, gazetecilerin sesleri niye cılız çıktı? Ya halkın temsilcileri, milletvekilleri, onlar neden ses yükseltmedi? Bir, iki değinilip geçilmiş, o da “Aaa, bak ben zamanında uyarmıştım, dinlemediniz!” demek için. Kimse kusura bakmasın, Nazım Hikmet’in şiirinde dediği gibi, kabahatin çoğu da senin be kardeşim! İktidarın suçu gün gibi ortada, sermaye babalarının, dış güçlerin (!)... Ya muhalefet masum mu? Bir değişimdir tutturmuşlar gidiyor, nereye değişim, nasıl bir değişim? Bunu soran yok!

Siyanürle dolu çamur deryası, gümbür gümbür akıyor Fırat Nehri’ne. Uzmanlar tehlikenin büyüklüğüne dikkat çekiyor. İkinci Çernobil deniyor. Bu ne demek biliyor muyuz? Doğanın, dağın, taşın, havanın, suyun üzerinde, altında yaşayan yüzlerce canlının zehirlenmesi demek! Gelecek nesillerin kanserle, sakat doğumlarla, genetik hastalıklarla mücadelesi demek! Ecelsiz, vakitsiz gelen genç ölümler demek! Anaların kan ağlaması, yüreğini dağlaması demek!..

DENETLEYEN YOK HUKUK İŞLEMİYOR

Peki, bu altın madeni işletenlerin bu işten bir zararı var mıdır? Hepimiz cevabını biliyoruz sorunun muhakkak. Hangisine, “Gel işlettiğin madenin yakınında kamp kur yaşa” desen yaşar, o pis havayı solumayı, kirlenmiş suyu içmeyi göze alır? Yaşamı yok ettiği bölgenin bir parçası olur mu? Onlar bilmiyor mu, siyanürle işlenen toprağın zehir saçtığını? Pekâlâ biliyorlar. Belki, bizlerden daha iyi biliyorlar. Ama gözlerini doyuramayan altın, para yağmalama hırsı, her şeyin önüne geçiyor. Ee… işletme ruhsatını da tereyağından kıl çeker gibi alıyorlar nasıl olsa. Denetleyeni de yok, hukuk da işlemiyor. Sesi fazla çıkanı da susturuyorlar nasılsa. Önce güzellikle, işe yaramazsa zorla...

Suçluyu değil, haksızlığa başkaldıranı gözaltına alıyorlar bu ülkede, hatta tutukluyorlar. Dediklerine göre, 9 işçi siyanürlü çamurun içine gömüldü. Kurtulmaları bir mucize. Aileler acı içinde, feryat figan bekliyorlar. Ölüsüne razılar. Peki, bu olaydan kendini sorumlu tutup, bir yetkili de istifa edeyim diyor mu? Görevden alınan var mı? Hâlâ pişkin pişkin kameraların karşısına geçip açıklama yapıyorlar. Onları dinleyip hala haber bültenlerinde, yok şu yetkili bunu dedi, yok bu yetkili şunu dedi... Dinlemek istemiyoruz, masallarla uyutulmak istemiyoruz. Utanmasalar, (utandıkları da yok da) siyanür zararlı değil, hatta faydaları saymakla bitmez, diyecekler! Şirketin CEO’su gibi açıklamalarda bulunan Binali Yıldırım siyanürlü çamura dokunabilir mi acaba? Kendi memleketlilerine, orda yaşamayı reva görüyor lakin. Toprağa verdikleri zarar sonucu yakında çölleşecek İliç. Sadece İliç mi, Türkiye’ nin dört bir yanını, babalarının malları gibi altın için kazıyorlar. Bergama, Ordu, Kaz Dağları... Toprağı kurutup, yok edip, terk edip gidecekler.

HALK YOKSULLUĞA MAHKUMKEN TALANCILARIN VERGİ BORCU SİLİNİYOR

Bizler, yerinde ve kalıcı çözümler istiyoruz. Bizler, kim miyiz? Biz halkız. Alnımızın terini akıtan, vergimizi ödeyen; yine de ötelenen, hakkını arayanı vatan hainliğiyle suçladıkları, korktukça korkutmaya çalıştıkları halkız. Vergi demişken, bu milyar dolarlar kazanan, ama hazineye -sözüm ona- üç kuruş katkı sunan Kanadalı ve Türk ortağı Çalık Holdingin sahiplerinin, Anagold’un vergi borcunu silmiş bu iktidar. Kiraların pahalılığından köyüne göçmek zorunda kalan, göçemeyenleri sokakta bırakan, bu onursuzluğa dayanamayıp intihara sürüklenen halka acımayan; enflasyon canavarına kurban edip TÜİK verilerine dayanarak halkı açlığa mahkûm eden iktidar, bu sermaye devlerinin vergi borcunu siliyor. Nereden tutsan elinde kalıyor, nereden baksan ahlaksızca!

İNSAN HAYATI VE DOĞA ÖNCELİKLİ OLMALI

Peki, ne yapılmalı? Bu yerli ve milli (!) iktidar sahipleri, bu yabancı şirketlerin ülkemizi talan etmesine izin vermemeli! Tüm ruhsatlar iptal edilmeli ve işletmeler kapatılmalı! Maden ocakları yeniden devletleştirilmeli ve denetimi sıkı bir şekilde yapılmalı! Koşullar iyileştirilmeli, siyanürlü altın çıkarma yöntemi terk edilmeli! İş güvenliği artırılmalı! Öncelik insan hayatı olmalı! Madenler gerektiği kadar çıkartılmalı doğaya tahribat vermemeli! Daha çok altına ihtiyacımız yok! Ne çıkar, mücevher takmasak, altını bir yatırım aracı olarak kullanmasak? Bizim daha çok altına değil, doğaya, temiz suya, temiz havaya ihtiyacımız var! İnsanca yaşamaya... Bir Kızılderili atasözünde dediği gibi, “Son, balık öldüğünde, son deniz kuruduğunda, insan paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak!” O günleri görmeden gerçekleri anlamak ve doğaya sahip çıkmak umuduyla!

Fotoğraf: Canva Pro yapay zeka görsel aracı ile oluşturuldu

İlgili haberler
Köylüler Akbelen’deki maden işletme ruhsatının ipt...

Akbelen Ormanı’nındaki maden işletmesinin ruhsatının iptali için görülen dava öncesi yürüyen köylüle...

Gülsüm Çolak: Köylerimizin maden şirketlerine peşk...

Emek Partisinin (EMEP) Yeşil Sol Parti listesinden Manisa milletvekili adayı Gülsüm Çolak Soma’nın k...

Amasra’daki maden kazasının ardından…

Maden işçisi eşlerinin kaderi hep böyle mi olacak peki? Birileri çıkıp “kader, fıtrat” dediğinde hep...