Korku pandemisi ile başlayan bu sürece nasıl girdik, nasıl çıktık... Hiç anlayamasak da aklımızda, ruhumuzda bıraktıkları asla tahmin edemeyeceğimiz türdendi.
İlk günler büyük korku hatta panik yaşadık, aile büyüklerim bana kimyasal atıkmışım gibi bakıyorlardı. Bu korku önce hatırlattı; “Yaşamak güzel şey, zamanı kaçırma, boşa harcama…” “Aile içi sorunlar, anlaşmazlıklar saçma” deyip, döndük kucakladık birbirimizi, fiziksel mesafeyi koruyarak tabii ki.
Her gün televizyonda dünyada vaka/ölen/iyileşen sayılarını dinlemek, ruhumuzun sayıdan ibaret olduğunu düşündürüyordu.
Hazırlıksız yakalanmıştık. Elimizdeki tek malzeme dayanışmaydı. Biz karınca gibi yaşayan insancıkların adil, sağlıklı, umutlu yaşam arzuları yöneticilerin umurunda değilmiş. Yaşayacak güzel günleri düşlemek... Sanırım sadece düşlerde kaldı. Tıpkı savaştan kaçmak ya da savaşın ortasında kalmak gibi. Yine ailesini kaybeden canlar ya da ailesi için savaş veren canlar...
Mültecilerin çaresiz sınır kapılarında verdikleri yaşam çırpınışından pek de farklı değil. Televizyonda anlatıldığı gibi her şey yolunda değildi.
Kimilerimiz çok çalıştı, kimileri sadece talimat yağdırdı. Bu süreçte dünya nefes alırken nefessiz kalanların suçu neydi.
Sağlık emekçileri pandemi sürecinde birlik olmayı iyi bildiler. Esnek çalışanımız da oldu, personel eksikliğinden her gün dinlenmeden çalışanlarımız da...
Biz dayanıştık, bunu yapmayı da çok iyi biliriz. Tüm pandemi alanlarında birlik içinde canla başla çalıştık.
Sağlık işçisi arkadaşlarımın güçlü duruşu gurur verici. Ancak işverenler bizim kadar kurumuyla, çalışanıyla dayanışmadı. İşten çıkarmalar, ücret kesintileri, sağlık çalışanları arasında yapılan ayrımcılıklar, moralimizi derinden baltaladı. Adeta donup kaldık. Bizler bu süreci seferberlik olarak nitelendirip evimizi ailemizi ikinci plana atarak; onlardan ayrı kalmayı hiç düşünmeden kabul etmiştik.
Çocuklarımızın yaşam algısı, yarın ümitleri korku panik içinde kayboldu. Dünya ve tüm ülkeler tüm cazibesini, yaşanılası hallerini kaybetti. Pek çok arkadaşımın cevap verirken zorlandığı soru; “Anne dünyanın sonu mu geldi? Hepimiz ölecek miyiz?” İşyerlerindeki yorgunluğun sonunda uzaktan evlatlarımızın yaşam sevgisini de yeşertmeye çalıştık boğazımız düğüm düğüm. Bozulan psikolojimiz cabası.
Nasıl başladık, nasıl yaşadık? Pek çok şey öğrendik… Evlatlarımıza daha çok sarılmayı, “Seviyorum” demenin güzelliğini...
Patronun her koşulda zalimliğini... Patronların ölümcül koşullarda bile ölümcül kararlar alabildiğini de gördük, öğrendik.
İlgili haberler
Sekreter deskinde kadın olmak
Aslında aynı taraftayız yani, deskin önü ya da arkası: sistem mağdurlarıyız; ne hizmet veren mutlu n...
Sekreter deskinde kadın olmak- 2 | Sorunların da t...
Geçen ay ‘Sekreter Deskinde Kadın Olmak’ yazısını okuyan tıbbi sekreter kadınlar yazılanlara hak ver...
Yeri gelir hemşire, yeri gelir sekreter, yeri geli...
Kanımca en önemli sorunumuz hemşireliğin kimlik problemi. Halen bir ara eleman işi yapıyor olmamız....
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.