HER GÜNE BİR VAKA: Kadınlar her şeye rağmen bir araya gelecek
Sevilay Saral’ın kaleme aldığı ‘Her Güne Bir Vaka’ farklı kesimlerden kadınların dertlerini ortaklaştırırken izolasyon koşullarında kadınların neler yaşadığına dikkat çekiyor.

Koronavirüs gündemimize girdiği ilk günden itibaren büyük bir belirsizliğin de kapısını aralamış oldu. Ardı arkası kesilmeyen türlü sorular kafamızı kurcalayıp durdu. Artan ev içi şiddet, iş yükü, sorumluluklar korona tedbirlerini çekilmez bir hale getirdi. Her ne kadar kendi dünyamıza çekilmiş olsak da bir yerlerde bizim gibi düşünen, bizimle aynı sorunları yaşayan kadınlar vardı ve yalnız değildik. Tüm bunlardan yola çıkan Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu Tiyatro grubu, korona günlerinde izole yaşayan kadınların hikâyelerini arkası yarın serisi olarak YouTube kanalı üzerinden yayınlamaya başladı. Kimler mi vardı bu hikâyelerde? Salgın sonrası işsiz kalmış ev işçisi Bayan Pazartesi, ağır çalışma koşullarında hastalanmış kargocu Bayan Salı, sokağa çıkma yasağıyla izole edilmiş altmış beş yaş üstü emekli öğretmen Bayan Çarşamba, yetersiz önlemlerle çalışan ve hastalanan hemşire Bayan Perşembe, izolasyonla beraber artan ev içi şiddetin mağduru Bayan Cuma, maddi sıkıntısı olmayan ama ev içi işlerin tüm sorumluluğunu yüklenmek durumunda kalmış Bayan Cumartesi ve dizi setlerindeki akıldışı çalışma koşullarına itiraz eden ya da en azından deneyen Bayan Pazar… 

Sevilay Saral’ın kaleme aldığı “Her Güne Bir Vaka” farklı kesimlerden kadınların dertlerini ortaklaştırırken izolasyon koşullarında kadınların neler yaşadığına dikkat çekiyor. Biz de Sevilay Saral’la hem “Her Güne Bir Vaka”yı hem de kadınların hikâyesini konuştuk.

“Her Güne Bir Vaka” karantina günlerinde farklı kesimlerden kadınların içinde bulundukları koşulları ve duygu durumlarını ortaya koyan bir çalışma. Fikir nasıl ortaya çıktı ve gelişti?

Nisan ayında, yirmi gün boyunca hastanede tam ve zorunlu izolasyondaydım. Bir süredir tedavisi süren eşime refakat ediyordum. Kovid-19 hastaları için ayrılan katta değildik ama orada olmak yine de evde izole olmaktan daha riskliydi. Koridora dahi çıkmamız yasaktı. Bir oda bir banyodan oluşan küçük bir yaşama alanında, iki kişi var olma fikri ilk günler zor göründü ama insan her koşula uyum sağlayabiliyor gerçekten. Hatta üretebiliyor. Bir hafta kadar sonra, toplumsal cinsiyet perspektifinden bakan bir monolog, bir kadın anlatısı yazdım. Anlatıcının adını Bayan Pazar koydum. Ve 7 oyuncu tarafından oynanacak, hafta boyunca online yayınlanacak bir proje hazırlayabileceğimiz fikrini Aysel Yıldırım’la telefonda paylaştım. O da hem yazdığım anlatıya hem fikre olumlu yaklaştı ve projeyi yürütüp rejisini yapabileceğini söyledi. Beni yazmaya motive eden bu destekleyici yaklaşım oldu. Sonuçta tiyatro seyirci için yapılan bir sanat. Ben de kararlaştırdığımız şekilde her güne yeni bir kadın monoloğu yazdım ve e-posta yoluyla ilettim. Ben hastanedeyken çalışmalar başlamıştı bile. Çok farklı çalışma bölgelerinden kadın oyuncular bir araya gelmişti. Aysel Yıldırım, Ayşenil Şamlıoğlu, Berna Laçin, Bulut Sezer, Elif Karaman, Songül Öden ve Zeynep Okan bu proje içinde buluşmuştu.

Kadınların yaşadıklarını ortaya koyarken kaynaklarınız neydi? Haberler, mektuplar, sosyal medya? Nerelerden nasıl beslendiniz?

Yazdığım monologlar, benimle doğrudan paylaşılan ya da üçüncü şahıslar aracılığıyla duyduğum, gazete ve yayın organlarından okuduğum ya da sosyal medyadan izlediğim birçok hikâyeden beslendi. Ama nihayetinde kurgulandı tabii. Kurgusal olarak anlatıya yerleştirdiğim her cümlenin, gerçeklik duygusunu zedelememesine çalıştım. Ve oyuncular farklı farklı yollardan ama son kertede bu duygu içinden oynadılar. Böylece izleyicide yarattığı ilk etki, gerçeklik oldu. Birçok kişi “İşte ben, benim halim, aynen böyle” dedi. Bence kadınlar kendi deneyimini, kendi sesini aradı ve buldu monologlarda. Zaten böyle olabileceğini düşündüğüm için, anlatıcıları haftanın günleri olarak adlandırdım. Çünkü izleyicinin anlatıcılarla kuracağı yakınlığı, gerçek bir isimle engellemek istemedim.

Sevilay SARAL

YAYGIN ATAERKİL PROPAGANDANIN KARŞISINDA ÜRETMEK GEREKİYOR
Bu monologlarda kadınların yaşamlarındaki, dertleri ve hislerindeki ortaklıklar kadar farklılıkları da görüyoruz. Bu, “evde kal” çağrısının herkes için aynı anlama gelmediğini de gösteriyor bir yandan. Bu farklılıkları ve ortaklıkları görünür kılmak sizce neden önemli?

Hangi kadınları yazdım monologlarda diye düşününce, geniş sayılabilecek bir yelpaze kurmuşuz aslında. Salgın sonrası işsiz kalmış ev işçisi Bayan Pazartesi, ağır çalışma koşullarında hastalanmış kargocu Bayan Salı, sokağa çıkma yasağı ile izole edilmiş altmış beş yaş üstü emekli öğretmen Bayan Çarşamba, yeterli önlem alınmadan çalışan ve hastalanan hemşire Bayan Perşembe, izolasyonla beraber artan ev içi şiddetin mağduru Bayan Cuma, maddi sıkıntısı olmayan ama ev içi işlerin tüm sorumluluğunu yüklenmek durumunda kalmış Bayan Cumartesi ve dizi setlerinde ki akıldışı çalışma koşullarına itiraz eden ya da en azından deneyen Bayan Pazar. Şöyle bir sayınca aklıma yazılabilecek birçok başka kadın anlatısı geldi bile. Gelmesi de normal, yazılmayı bekleyen çok kadın hikâyesi var gerçekten. Monologlarda, kadınları, yaşadıklarını, farklılıklarını ve ortaklıklarını açığa çıkarmak çok önemliydi. Kadınlar şu ya da bu düzeyde, farklı tezahürlerle ama yoğun bir eril şiddet döngüsünün içinde yaşıyorlar. Bana göre ortaklaşılan nihai nokta da burası. Ve bu erkek şiddetinin kökeni çok eskiye dayanıyor. Ataerkil sistem dediğimiz sistemle mücadeleyi hafife almamak lazım. Özellikle kadın sanatçılara da bu anlamda önemli sorumluluk düşüyor bence. Yaygın ataerkil propagandanın karşısında üretmek gerekiyor. Kadınları toplumsal ve kültürel yaşamlarını görmezden gelen, tecrit eden ve değersizleştiren erkek egemen söyleme karşı güçlü karşı çıkışlara ihtiyacımız var.

ÖNEMLİ OLAN SÖZÜMÜZÜ SÖYLEMEYE DEVAM ETMEK
Türkiye’de ilk vaka tespit edildikten sonra ilk iş tiyatroların kapatılması oldu. Fakat tiyatro emekçilerinin sorunları da bir türlü çözüme kavuşmadı. Bu problem yaşanırken diğer yandan tiyatronun “dijital”leşmesi tartışıldı. Sizce tiyatro biçim değiştirebilir veya değiştirmeli mi?
Ben dijital çağa ileri bir yaşta dahil oldum sayılır. Ruhen çok da hemhal olamadım bu teknolojiyle açıkçası. İlk başlarda bilgisayar karşısında yaptığım hatalar fıkra gibi. Ama tiyatronun dijitalleşmesine direnç göstermeyi de doğru bulmuyorum. Beni asıl üzen tiyatroların durması oldu. Biz buna biraz da hazırlıksız yakalandık. Ve yine motive eden de bu oldu. Önemli olan sözümüzü söylemeye devam etmek. Bunun yolu “görüntü tiyatrosu” yapmak da olabilir, “radyo tiyatrosu” da olabilir ya da “dijital tiyatro” olabilir. Umuyorum ki bu pandemi sona erer, sahneler ve tiyatro perdeleri açılır. Ama yine umuyorum ki tiyatrocular bütün olası alternatif varoluş biçimleri üzerinde kafa yormaya, yeni sahneleme biçimleri üzerinde çalışmaya devam eder.

HER ŞEYE RAĞMEN BİR ARAYA GELECEK BİR YOL BULACAĞIZ
Türkiye’de kadın olmanın büyük zorlukları olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu süreç bitip Bayan Pazartesi, Bayan Salı, Bayan Çarşamba, Bayan Perşembe, Bayan Cuma, Bayan Cumartesi, Bayan Pazar “yeni normalle” karşı karşıya kaldıklarında sizce ne yaşayacaklar? Bu “yeni normal” size ne düşündürüyor?

“Yeni normalle” karşılaşacak olan kadınların deneyimleyeceklerinin, “Her Güne Bir Vaka”da anlattıklarından elbette daha iyi olmasını isterim ama daha iyi olacağını düşünmüyorum maalesef. Önümüzdeki resme yakından bakınca sıkıntılar biraz daha derinleşecek gibi geliyor. Kadınların gelir, barınma, gıda, eğitim ve sağlık gibi temel haklarının önünde türlü çeşitli engeller olduğu sürece gelecek güzel günlerden bahsetmek çok zor. Üstüne bir de ataerkil tahakküm ve şiddet eklendiğinde daha da zor. Ama bu yolun sonu değil elbette, kadınlar her şeye rağmen bir araya gelecek, yolu yöntemi ne olursa olsun direnmeyi sürdürecektir. Biz de bu dönemde “Her Güne Bir Vaka” projesinde bu itkiyle buluştuk diye düşünüyorum, tiyatronun dili ve ekrandan kalabalıklara ulaşma olanaklarıyla da sözümüzü söyleyelim istedik.

İlgili haberler
GÜNÜN ÖNERİSİ: Evde tiyatro zamanı

Evde kaldığımız bugünlerde tiyatroya, konsere, sergiye gidemiyoruz diye üzülmeyin. Çünkü onlar evler...

Korona günlerinde kültür ve sanat: Füsun Demirel’l...

Tiyatro sadece sahnede değil her yerde’ fikrinin yaygınlaştığı bu zamanda biz de Tiyatrocu Füsun Dem...

Yönetmen Öykü Orhan: Bir işçi kadın haberi okudum...

Kübra Yeter, hikayeyi anlatış biçimi ve koku meselesine yaklaşımıyla ilk adımını sağlam bir temele o...