Bulunduğumuz yer tiyatro salonu ama izlediğimiz bir “oyun” değil.
Freda, Drita, Mabel, Rosita ve Valentina’nın; yıllar önce göç ettikleri Yunanistan’da, hayatları temizlik işçiliği ile geçen, beş ayrı ülkeden beş göçmen kadının ve onların yaşamı etrafında Yunanistan’ın yakın tarihinin gerçek hikayesi sahnelenen.
Filipinli Freda, mimarlık mezunu olduğu ülkesinden 24 yaşında yola çıkarak 9 bin 800 kilometre uzaklıktaki Yunanistan’a gelmiş. Uçakta sohbet ettiği ve “Daha iyi bir yaşam” için göç ettiğini söylediği Yunan kadının sözlerini unutmamış: “Çok yanlış yere gidiyorsun!”
“Yanlış yerde” 16 yılı geride bırakmış Freda, bugün 40 yaşında. Asyalı olduğu ve “egzotik” göründüğü için kolay iş bulduğu da olmuş, aynı gerekçeyle ev sahibi erkek tarafından tacize uğradığı da.
Bir diğer Temizlik İşçisi Drita, 1954 yılında Arnavutluk’un başkenti Tiran’da doğmuş. Üniversitede Siyaset Bilimi ve Felsefe okumuş. Komünist Parti tarihi uzmanı. “(Enver) Hoca döneminde Komünizm ve Marksizm dersleri veriyordum” diyor. Ülkenin ’90’larda piyasa ekonomisine geçmesiyle işsiz kalıyor, göç ediyor, “Verdiğim dersler doğru mu yanlış mı göreyim dedim” diyerek gülüyor.
Benzer bir süreci Moldovalı Valentina da yaşıyor. 53 yaşındaki Valentina, Güzel Sanatlar mezunu. Yunanistan’a konser vermek için gelmiş ilk defa: “Sovyetlerin dağılmasından önce ev parası biriktiriyorduk, dağıldıktan sonra ekmek parasına muhtaç kaldık.”
1959 doğumlu Rositsa, Bulgaristanlı. Anaokulu öğretmenliği okumuş aslında ama benzer şekilde yoksulluk ve işsizlik onu komşu ülkeye göçe zorlamış. Çocuklarını, ailesini geride bırakarak...
En uzaktan gelenlerden biri de Mabel; Güney Afrikalı. Aslen modelist. Onun göç nedeni aşk ama göç hikayesi o kadar da romantik değil. Yıllarca çocuğuna bakıp büyüttüğü evdeki “ev sahibesi kadın”ın, adını hiç öğrenmemiş ve hiç telaffuz etmemiş olmasını unutamamış mesela. Bu arada oyunda, orta sınıftan Yunan kadınlarının göçmen kadınların ev işlerini üstlenmeye başlamasıyla nasıl “özgürleştiklerine” dair yapılan vurgular da sınıf farkının nasıl temel bir “hikaye” olduğunun altını çiziyor.
Her birinin ayrı gibi görünen böyle benzer hikayeleri var. Taciz, sömürü, küçümsenme, aile özlemi, ayrımcılık, kaçak çalışma ve “Sıraya girmek için 5, randevu almak için 50 avro rüşvet” verdikleri bürokrasiye dair hikayeleri ortak.
Yunanistan’da 1970’lerde ortaya çıkan ve “Atina sokaklarını temizlemek için geldik” diyerek göçmenler üzerinde terör estiren ırkçı ve faşist Altın Şafak partisine dair deneyimleri de öyle: Çocuklarını sokağa çıkaramamalar, okula gönderememeler, sokakta göçmenleri sıkıştırarak “Yunan harflerini saymayı beceremeyen” göçmenlerin alınlarını işaretleyen faşistler... Freda öğrenmiş alfabeyi. “Sen Filipinlisin ama ben Yunan’ım” diyen oğlu Antonio da zaman zaman ona alfabeyi soruyormuş şimdilerde...
Oyunun adının “Temiz Şehir” (Yunanca orijinali “Kathari Poli”) olmasının nedeni de Altın Şafak’ın bu “sokakları temizleme” iddiası. Sokakları ve evleri aslında kimin temizlediğini hatırlatmak istemiş Yunan Yönetmenler Anestis Azas ve Prodromos Tsinikoris...
Beş göçmen kadın, 75 dakikalık “belgesel tiyatro” oyununda bunu kendi hayatlarıyla, kimi zaman birbirlerine kimi zaman doğrudan seyirciye anlatarak, kimi zaman ise “Gidecek hiçbir yerim, hiçbir yerim, hiçbir yerim yok... Burada kalacağım” diyen eski bir Yunan şarkısı eşliğinde dans ederek başarıyla aktarıyorlar.
Biz bu aktarımı İKSV 23. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında, sahne aldıkları Zorlu PSM’de dinledik ve izledik. Biletler 90 ila 180 TL arasında değiştiği için salonda onlarla aynı hikayeyi paylaşan izleyicilerin olması çok muhtemel değildi.
Buna rağmen ayakta alkışlandılar. Kimi izleyiciler bu güçlü, eğlenceli, zorluklara rağmen kurban olmayı reddetmiş kadınları uğurlarken göz yaşlarını tutamadı hatta.
Salondan çıkarken biraz da yüksek sesle “Acaba bu salondakilerin kaçı dışarı çıkınca Suriyeli göçmenlerden şikayet edecek” diye soruyorum, yakınlardaki biri yanıt veriyor: “Ama o başka...”
Evet Suriyeli göçmenler başka. Çünkü onlar bizim göçmenlerimiz. Çünkü yaşadıkları sorunları bizzat bizimle yaşıyorlar. Evimizin en kötü işlerini en ucuza yaptırdığımız göçmenlere adını sormayan o ev sahibi kadın ve erkekler biziz...
Başkasının göçmenlerini alkışlayarak, fazla çiğnenmiş vicdan sakızlarımızı gizlice koltukların altına yapıştırarak ve kendi göçmenlerimize dair suçumuzun sokaklarını hızla temizleyerek salondan ayrılıyoruz.
İlgili haberler
Yazar Seray Şahiner ile son kitabı 'KUL'u konuşuyo...
'Canım Mercan, yalnız değilsin, biz varız' deyip Mercan'ı bağrınıza basmak, memleketin kadınlık hali...
‘Sessiz Çığlık’ oyunu yeniden sahnede
Ayşe Tosunoğlu’nun yazıp oynadığı Sessiz Çığlık (Kimliksiz) oyunu, güncelliğini yitirmeyen ‘kadın’ v...
GÜNÜN OYUNU: Çın Sabahta
Çın Sabahta iki kadının bir araya gelip iç döküşlerini ve birbirlerinin yaralarını sarışlarını değil...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.