‘Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır’ ve Suat Derviş
Suat Derviş’in, ‘Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır’ eseri, bir dokuma fabrikasında sömürülen, bütün hakları gasbedilmiş bir avuç insanın hayatını anlatır...

Suat Derviş 1903 – 1972 yılları arasında yaşayan gazeteci ve yazar. Ne yazık ki son yıllara kadar pek bilinmeyen, unutulan belki de bilinçli olarak unutturulmaya çalışılan, ama ısrarla küllerinden doğan bir kadın. Adını duyanların pek çoğu onu erkek olarak düşünüyor. Geç de olsa hatırlanması, kitaplarının yeniden basılması, okurlar tarafından ilgi görmesi umut verici bir gelişme.

Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde gazeteciliğe başlayan Suat Derviş, ülkenin öncü gazetecilerinden ve döneminin en üretken yazarlarındandır. Otuza yakın romanı, pek çok hikâyesi, makalesi, eleştiri ve çevirisi yayımlanan yazarın en bilinen eseri Fosforlu Cevriye’dir. Eserleri yabancı dillere çevrilen ilk yazarlarımızdandır. Adı, toplumcu gerçekçilik ile birlikte anılır.
İlk basın sendikasının beş kurucusundan biri ve ilk başkanı, Devrimci Kadınlar Birliğinin kurucusudur. Kadın hakları alanlarında mücadele etmiş bir aktivisttir. Avrupa’ya muhabir olarak giden ilk kadın gazetecidir.

Suat Derviş’in, “Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır”, adlı eseri 2018’de İthaki Yayınları tarafından okuyucu ile buluşturuldu. Kitabın tanıtım bülteninde:

“Bir dokuma fabrikasında sömürülen, bütün hakları gasbedilmiş bir avuç insanın hayatının anlatıldığı roman toplumcu gerçekçi çizgide yayımlanan ilk kitaplardan.

‘Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır’, Tan gazetesinde 1937 yılında tefrika edilmeye başlandığında toplumcu gerçekçi roman popüler bir tür değildi. Hatta köy ve taşranın dışına çıkıp şehir hayatını, kenar mahalleleri, fabrikaları anlatan roman yok denecek kadar azdı. Suat Derviş’i çalıştığı gazete muhabir olarak Sovyetlere gönderdiğinde romanı yarım bir şekilde, taslaklarıyla Kemal Tahir’e bırakmış, son kısmını Kemal Tahir tamamlamıştır. Tren yolculuğu sırasında iki kalın defter yazıp yolladıysa da gazete tefrikanın yeterince ilgi görmediğini söyleyerek Kemal Tahir’in sonu yazmasını istemiştir.

Bu koşullar altında yazılan ve okurla buluşan roman seksen bir sene sonra ilk kez Suat Derviş adıyla kitaplaşıyor. Dünden bugüne koşullarda ve sömürülen bir avuç insanın hayatında bir şey değişmediğini gözler önüne seren Derviş, zamanı aşan öngörüsü ve tahlilleriyle büyük bir yazar olduğunu gösteriyor” deniyor.

Kitabın önsözünü yazan Menekşe Toprak, “Derviş, 1930’ların yoksulluğunu, İstanbul’un işçi mahallesi olan Edirnekapı civarını öyle sahici anlatır, öyle çarpıcı resmeder ki yer yer Emile Zola’nın Germinal romanındaki maden işçilerini, bazen de John Steinbeck’in bu romandan iki yıl sonra yayımlanan Gazap Üzümleri’ndeki mevsimlik işçileri görür gibi olursunuz” diyor okura.

WHATSAPP’TAKİ ‘EDEBİYAT’ GRUBU
Son dönemlerde okuma atölyelerinin sayısı umut verici düzeyde artıyor ve bu atölyelerin pek çoğunda Suat Derviş okumaları yapılıyor. En ilginç okuma gruplarından biri de, bir arkadaşımın aracılığıyla ulaştığım, WhatsApp üzerinden oluşturulan ve iki yıldır düzenli olarak her ay bir kitap değerlendiren, üyelerinin çoğunun birbirini birebir tanımadığı “edebiyat” grubu. Suat Derviş’ten okudukları “Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır” kitabı üzerine görüşlerini bizimle paylaşan grup üyelerine teşekkür ederim.

KENDİME AYNA TUTMAMI SAĞLADI
Kitabı okumadan önce, varlıklı bir aileden geldiği için olsa gerek, “Toplumsal konulardan çok, Yeşilçam filmi tadında, keyifli aşk romanları yazıyordur, o yıllardaki bir kadın yazar için bunun aksi düşünülemez” gibi bir ön fikrim vardı. Kitabı okuduktan sonra, insanların her şart ve koşulda çevrelerini gözlemleyip yazabileceklerini gösterdi bana Suat Derviş. Ayrıca ne kadar yapmamaya çalışsam, ‘Bende yoktur’ desem de bilinçaltımda kadın erkek ayrımı yaptığımı gördüm. Diğer arkadaşlarımın aksine yazarı okumadan önce onun kadın olduğunu biliyordum. Ancak o döneme göre yazabileceklerini sınırlı olarak nitelendirdiğimi fark ettim. Oysa bu sınırları zihnime ben koyuyormuşum. Kendime ayna tutmamı sağladı, diyebilirim.
Hilal NAKKAŞ


EMEKÇİLERİN YAŞADIĞI GERÇEKLERİN BİREBİR AYNISI
Bu roman Türk edebiyatının kadın işçileri merkezine alan ilk toplumcu gerçekçi romanı imiş, bilmiyordum. Yazar gazetecilik yaparken karşılaştığı olaylardan beslenerek bir kurgu oluşturmuş. Emekçilerin yaşadığı toplumsal gerçeklerin birebir aynısı olmuş bu roman, İşçi örgütlenme(me)leri, işçi sağlığına bakış, tazminat, sınıf bilinci, kadın işçilerin işte ve evde sömürülmesi, kötü çalışma koşulları, yokluk, verem, doğum, hayatını kaybetme gibi sağlık koşulları, erkek işsizliği, güvencesizlik, basın sansürü, sınıfsal çelişkiler ve daha birçok konu kitabın başkarakteri Nazlı merkeze alınarak anlatılmış. Burjuva kesimi, kar etmek pahasına, emeği hiçe sayıyor, sorumluluklarından kaçma yolu olarak kurbanı suçlamayı seçiyor.
Tasvirler özellikle çok gerçekçi, içerik etkili ama yazı dili edebi gelmedi bana, sanki yazı dilinde oturmayan bir şeyler var gibi. Belki tefrika olduğundan, bilemedim. Daha iyi değerlendirebilmek adına yazarın bir romanını daha okuyacağım en kısa zamanda.
Seda ARAR


UNUTULMUŞ, UNUTTURULMUŞ BİR YAZAR
Suat Derviş’in kadın olduğunu biliyordum. Ama Kerime Nadir gibi pembe roman yazarı sanıyordum (nedense?). Bu yüzden kendisinden, gıyabında özür diliyorum, önemsemediğim ve mesnetsiz peşin yargım için. Unutulmuş, unutturulmuş bir yazar, mücadele ile geçen kimseye baş eğmeyen bir hayat. Kitabı okurken eski Türk filmlerinden sahneler canlandı gözümde, sokaklar, insanlar hiç yabancı değildi. Filmlerden bize geçen iyimser duygular yok kitapta. Yoksulluk daha acı; aç, hasta, perişan insanlar daha gerçekçi. Kadınlar en altta, en dipte en ezilenler. Satır aralarında erkeklerin vahşiliklerini, işkencelerini, işsizliklerine, çaresizliklerine bağlayan bir ton vardı. Bundan hoşlanmadım.
Kitabın arka sayfasında yazılanlar beni çok etkiledi. Menekşe Toprak kitabın önsözünde kitabı çok iyi irdelemiş. Suat Derviş mücadelesi görmezden gelinmiş bir kadın.
Olcay MACİT


SINIF ÇATIŞMASINI ÖNE ÇIKARAN BİR KİTAP
Suat Derviş’in kitabı zengin-yoksul ikilemi ve sınıf çatışmalarını öne çıkaran bir kitap. Nazlı, varoş dediğimiz alt kültür grubunda yetişen, on iki yaşında ailesi tarafından çalışmaya zorlanarak evin geçimine katkıda bulunan bir genç kadın. İşyerinde patronu, evde ailesi tarafından sömürülüyor. İyi bir yaşama kavuşmak için her şeyi göze alıyor. Tek düşüncesi içinde bulunduğu yaşam şartlarından çıkmak, eski yaşamını geride bırakabilmek.
Fabrikada çalışarak para kazansa dahi yaşayacağı hayat aynı. Kendi de ileride anne-babasına benzeyecek. Aslında bu, sistemin onlara sunduğu, dayattığı bir durum. Kitap bugün dahi geçerliliğini koruyan alt sosyo-kültürel grupların yaşam tarzını samimi ve açık bir dille anlatıyor. Okurken birebir o yaşamları hissediyorsunuz. Zaman zaman eski kelimeler kullanılsa da (parantez içinde yenisini de veriyor) akıcı bir dil ve anlatımı var. Yazarın onuncu kitabı olmasına rağmen sanki yazarın ilk çalışması gibi amatörce yazılmış hissi veriyor. Belki de tefrika olarak yayımlanmak üzere düşünüldüğünden olmuş olabilir. Kitap acele ile bitirilmiş hissini de veriyor. Suat Derviş’i yeni tanıdım, onun yazarlığı ile ilgili bir kanıya sadece bu kitapla varamayacağım.
Leyla YAŞA 


ÇAĞININ ÇOK İLERİSİNDE BİR ROMAN
Toplumcu gerçekçi açıdan bakınca çağının çok ilerisinde bir roman diyebilirim. Kent insanını, gerçekleri, işçileri, fakir halkı ve kadınları konu edinmesi daha da önemli benim için. En kısa zamanda diğer kitaplarını da okuyacağım. Edebiyat açısından hataları ve eksikleri var. Gazete tefrikası gibi duruyor. Kitaptaki dil yanlışları yayınevinin hatası, yazar yaşasaydı bu eksikleri mutlaka giderirdi diye düşünüyorum.
Satı ERDEM ULUSOY 


YAZARI TESADÜFEN KEŞFETTİM.
Yazarı tesadüfen keşfettim. Kitabı alırken ben de erkek bir yazar diye düşünmüştüm. Gruba katıldıktan sonra kitap raflarını dolaşırken rastladım. O ayın kitabını bulamamıştım bu romanı aldım, hemen bir kafeye oturup okumaya başladım. Birkaç gün içinde bitirdim. Bazı yerlerde kopukluklar var. Çalakalem yazılmış hissi uyandırıyor. Sanki baskıya yetiştirmeye çalışıyor, sabaha yetiştirilecekmiş telaşı içinde gibi. Yazarın hayat hikâyesi, karanlık kalan dönemleri, hayatındaki iniş çıkışlar ilgimi çekti. Eski Türk filmleri diye klişeleşen konuları ilk elden okuyormuşum gibi hissettim. Kitabı gruba önerdim, sonra da hepimiz okuyup değerlendirdik.
Ali ŞAHİN
İlgili haberler
Fosforlu bir yazar Suat Derviş

Fosforlu Cevriye’nin yazarı olarak bilinir en çok Suat Derviş. Ünlü şair Nazım Hikmet’in “başını eğd...

Suat Derviş’le İstanbul’da bir gece

Kan için 5 lira bulmak savaşı ile milyoner düğününde yaşanan şatafat; karşıtların çatışmalı bir sarm...

GÜNÜN SÖZÜ: Suat Derviş’ten

“Beni hayal değil, hayat alakadar ediyor. Çünkü hayat ve hakikat en güzel rüyadan, en parlak hayalde...