Fosforlu bir yazar Suat Derviş
Fosforlu Cevriye’nin yazarı olarak bilinir en çok Suat Derviş. Ünlü şair Nazım Hikmet’in “başını eğdiremediği kadındır”* bazılarına göre, eşleri konuşulur bazen de. Peki, gerçekte kimdir Suat Derviş?

Suat Derviş 1903 yılında İstanbul’da doğdu. Babası Tıp Fakültesi profesörlerinden Doktor İsmail Derviş Bey, annesi Abdülaziz’in mabeyincisi Kamil Bey’in kızı Hesna Hanım’dır.

Dadılar, hizmetçilerle dolu büyük bir konakta açtı gözlerini dünyaya Derviş, liseye kadar evde eğitim gördü. Arapça, Farsça, Alman dillerini çok iyi derecede, Fransızcayı ise aksansız konuşmayı öğrendi. Felsefe, mantık, astronomi, matematik, edebiyat ve müzik eğitimi aldı.

Küçük yaşlardan itibaren okumaya ve yazmaya eğilimi vardı. İlk şiiri henüz 16 yaşındayken basıldı. Hikayesi ilginçtir; Nazım Hikmet’in ailesi, Suat Derviş’in ailesiyle komşu ve ahbaptı. Nazım Hikmet, bir gün Suat Derviş evde yokken çalışma masasında unuttuğu “Hezeyan” isimli şiiri okudu ve çok beğendi. Annenin izniyle Alemdar Dergisi’ne Yu suf Ziya Ortaç’a gönderdi. Şiir beğenildi ve dergiye basıldı.

Suat Derviş, şiiri basıldıktan sonra haberdar oldu bu mevzudan. Nazım’a çok sinirlendi. Ama içten içe bu durum gururunu okşadı ve o saatten sonra hep yazdı hep yazdı.

Evdeki eğitimin ardından Suat Derviş ve ablası Hamiyet, üniversite için Berlin’e konservatuara gittiler. Lakin ailesinin isteğini kıramayan Suat Derviş’in gönlü müzikte değil, edebiyatta ve yazıdaydı. Ailesinden habersiz Berlin’de felsefe ve edebiyat eğitimine başladı, ancak tamamlaması mümkün olmadı.

CEBİNDE 80 MARK İLE BERLİN’DE

Derviş, hayatının farklı dönemlerinde 10 yıl Avrupa’da yaşadı. 1930-1933 tarihleri arasında Almanya Berlin’deydi. Bu döneme ilişkin hatıraları, “Berlin’de Üç Sene Kalemi ile Geçinen Bir Türk Kadını Suat Derviş’in Hatıraları” olarak yayımlandı.

1930 yılında cebinde sadece 80 markla Berlin’e ayak bastığında, henüz 25 yaşındaydı ve ailesinden hiçbir koşulda para istememeye yemin etmişti.


Almanya’nın belli başlı gazetelerine gidip yazı yazmayı teklif etmeyi kafasına koydu. Bir tesadüf ona kapıları açtı: Almanya’nın Voss Gazetesi adına Türkiye’den haberler yapan Doktor Feldmann, yazılarını ve romanlarını yakından bildiği ve Türkiye’deki başarılarına şahit olduğu Suat Derviş’in Berlin’e gelişini haber yaptı. Ünlü yayın şirketi Ullstein’e iş için giden Suat Derviş burada gazetelere haber olduğunu öğrendi ve bu şansı sonuna kadar değerlendirdi.

Almanya’nın ekonomik kriz içinde olduğu bu dönemde Suat Derviş, çok çalıştı, iyi kazandı ve yaşadı. Ancak Almanya’nın hızla faşizme sürüklendiğinin ve bir yabancı için artık burada çok zamanının kalmadığının farkındaydı:

...Almanya’da işsizlik altı senedir hüküm sürüyordu. Kriz senelerinde 16 yaşına girmiş ve çırak olarak çalışmak için yer bulamamış gençler, otuz bir senesi sonlarına doğru 22 yaşına gelmiş bulunuyordu. İşte asıl şayan-ı merhamet olan, bocalayan, ne yaptıklarını, ne ettiklerini bilmeyenler bunlardı.
Hitler propagandasını 16 ile 22 yaş arasında bocalayan bedbaht gençlik arasında yapmaya başladı. Hitler teşkilatında milis olarak çalışmak ücretli bir işti. Hem aylığı vardı hem yemek yeniliyordu. Hem de iş olarak yapılan şey haftanın muayyen günlerinde bir-iki nümayişe iştirak etmek, arada bir amele semtlerinde, meyhanelerde kavga çıkarmak ve bunu bahane ederek siyasi rakiplerden bir iki kişiyi öldürmekten ibaretti. SA teşkilatı bu çocuklardan kurulmuştu.” (Anılar, Paramparça; S.94)


SEVGİLİ BABANIN KAYBI...

Berlin yıllarında büyük bir kayıp yaşadı Suat Derviş. Dil kanserine yakalanan sevgili babası İsmail Derviş, 1932 yılında ailesiyle birlikte Berlin’e geldi. Masraflı bir tedaviyle babasının ömrünü uzatabileceği ümidine kapılan yazar, bu parayı bir araya getirebilmek için 15 gün içinde bir roman kaleme aldı. Kazandığı yüklüce parayı da tedaviye harcadı. Girdikleri ortak yaşam mücadelesini kaybeden aile, maddi olarak da sıfırı tüketmiş duruma geldi. İsmail Derviş’in cenazesini Türkiye’ye bile getiremediler. Bugün Berlin’de, Müslüman Mezarlığındadır yeri. 

SOVYETLER BİRLİĞİ GÜNLERİ...

Suat Derviş, 1936’da Montrö Boğaz Sözleşmesi’nin görüşmelerine katıldı ve izlenimlerini Son Posta Gazetesi’nde yayımladı.

1937 yılında Sovyetler Birliği’ne yaptığı seyahatin notlarını Tan Gazetesi’ne yazan Suat Derviş, sosyalist rejimin çocuk eğitimine, kadınlara ve sanatçılara verdiği önemden çok etkilendi. Sonraları 1944 yılında kaleme aldığı “Neden Sovyetler Birliği’nin Dostuyum?” isimli makale, gazetelerin kapılarını bir daha açılmamak üzere yüzüne kapatacaktı.

TOPLUMCU BİR GAZETECİ...

Suat Derviş’in gazeteciliği ve özellikle röportajları dikkat çekicidir. Derviş, Ankara hükümetinin temsilcisi olarak 1922’de İstanbul’a gelen Refet Paşa ile bütün gazetecileri “atlatarak” röportaj yaptığında henüz 19 yaşındadır.

Gazeteciliğinin yönü her zaman sokak ve ezilen insanın sesi olmaktır. Röportajlarında kadınlar, işçiler, çocuk işçiler, iş kazası geçirenler, işsizler hep ön plandadır. Yaşlanınca iş bulamayan, iş kazası geçirip sakatlanınca çaresizliğe sürüklenenlerin sesi olmaya çalışır.

ESERLERİ...
Suat Derviş kendi ifadesiyle hayatı boyunca kalemiyle geçindi. Gazetelerde tefrika edilen çok sayıda romanının bir kısmı basıldı, bir kısmı unutuldu. Hikayeleri, haberleri ve röportajları birçok gazetede yayımlandı.
Ünlü yazar Behçet Necatigil’e yazdığı bir mektupta, eserleri arasında şöyle bir ayrım yapar: 
Gazetecilikte yaptığım röportajlar beni hayatın gerçekleriyle karşı karşıya getirdi. Ve asıl sevdiğim romanlarım bu tarihten sonra yazdıklarımdır. En sevdiklerim, İstanbul’un Bir Gecesi, Yalının Gölgeleri, Ankara Mahpusu, Fosforlu Cevriye, Aksaray’dan Bir Perihan’dır.


BİR EMANET: FOSFORLU CEVRİYE
Fosforlu Cevriye, yazarın en bilinen romanıdır. Roman, pek çok kez sinemaya uyarlanmış, Fosforlu karakterine Türkan Şoray, Neriman Köksal, Sevtap Parman hayat vermiştir. Ne yazık ki çekilen hiçbir film romanın aslına sadık kalmamıştır.
Suat Derviş 1969 yılında “Fosforlu Cevriye” romanını ünlü oyuncu Gülriz Sururi‘ye teslim etmiş ve ondan Galata’nın ünlü fahişesi Cevriye karakterini oynamasını istemiştir. Yıllarca ihmal edilen bu istek, 2008 yılında yerine getirildi. Sururi “Fosforlu Cevriye”yi müzikale dönüştürdü, ancak 19 yaşında bir kızı oynaması artık mümkün olmadığından bizzat kendisinin seçtiği Feray Darıcı’yı Fosforlu Cevriye karakteri yaptı.

SEÇİLMİŞ SUAT DERVİŞ KİTAPLIĞI
Yalının Gölgesi (1958), Fosforlu Cevriye (1968), Ankara Mahpusu (1968, ilk olarak 1957’de Paris’te Fransızca), Anılar Paramparça (2017)

*Ünlü şair Nazım Hikmet’in “Gölgesi” şiirini Suat Derviş’e yazdığı düşünülür: “Ağlasa da gizliyor gözlerinin yaşını/Bir kere eğemedim bu kadının başını/Kaç kere sürükledi gururumu ölüme/Fırtınalar yaratan benim coşkun gönlüme... Ya bu kadın delidir, yahut ben çıldırmışım/Ben ki birçok kereler kırılmışım, kırmışım/Ömrümde duymamıştım böyle derin bir acı/Birden onun yüzüne haykırma ihtiyacı/İçimde alev alev tutuştu yangın gibi/Bir dakika kendimin olamadım sahibi/Hiç olmazsa öcümü böyle alırım dedim/ Yolda mağrur duran gölgesini çiğnedim.”

Kaynak: TEZ - KOOP - İŞ Kadın Dergisi Mart 2018 sayısı

İlgili haberler
DEVRİMİN KADINLARINA BİR İADE-İ İTİBAR ÇALIŞMASI:...

Tarih boyu kadına yüklenen “annelik” rolünü reddeden, eril iktidarın sunduğu “kadınlık” hallerini el...

Zehra Kosova: Sıradan işçi kadına övgü!

Tarihi değiştiren bir mücadelenin öznesidir o, hikayesini anlatarak da o tarihte kadınların da olduğ...

GÜNÜN PORTRESİ: ‘Hayalden hakikate’ Fatma Aliye Ha...

Gizlice öğrendi okumayı ve yıllarca babasından, kocasından gizlice, ‘Bir kadın’ imzasıyla eserler ve...