Sevgili hazirun,
Son dönemde gerçeklik öyle bastı ki üzerimize, çoğumuz kurgu gerçeklik limanına demirledi ruhsallığının gemisini. Gerçek “gemiciklerimiz” olsa tropikal bir limana limanlardık herhâlde. Ben de şiire merak saldım. Evet herkes gibi lise çağlarında hem okumuşluğum hem de yazma denemelerinde bulunmuşluğum var ama ona şiirle ilgilenmek diyemeyiz. Şimdiki durumda da daha ziyade şiir benimle “ilgilendi” zaten. İyi geldi imge sandalıyla gerçeklik denizinde yüzmek. Lirik, duygu seli dizelerden ziyade yasın, ölümün, umudun, tutunma halinin, tutunamama halinin, düşmenin ve kalkmanın, erotik arayışın, sakinliğin, bitki iyiliğinin, şefkatin, zayıflığın o ince zarının, melankolinin, insanlık tarihinin kalp dolduran nahiflikteki anlatımları bir kaşık şuruba yüklediğim anlam ölçüsünde anlamlı ve iyileştirici geldi. Bu şiirsel limanda şiirin ne olduğu, hangi ihtiyaçla yazıldığı üzerine düşünürken ilginç şeylerle de karşılaştım. Kim denemişti merdanesiyle hayal açmayı gerçeğin sofrasında? Adı geçmiş miydi tarihe?
Görsel: Sailko, CC-BY-3.0 - Wikimedia Commons
Benim için şaşırtıcı olmaktan ziyade içimi heyecanla dolduran bir ilk isimle karşılaştım: Adı Enhedunna. Dünyada bilinen ve bulunan ilk mısraların bir kadın tarafından yazılmış olması, öncesinde hangi sözlü aktarımlar olursa olsun kalp titreten bir bilgi. Ben derslerde babasından bahsedip duruyormuşum da egemenlik yarışından mütevellit müfredatın hoyrat anlatımının satır aralarına girmemiş, bakmamışım. Akad kralı Sargon’un kızı olan Enhedunna babası tarafından Sümerlerin Ur şehrinde bir tapınakta başrahibe olarak görevlendirilmiş. Yazdığı mısralarda daha ziyade kadınları koruyup kollayan bir Sümer aşk tanrıçası olan İnanna’ya sesleniyor. İnanna zamanla olmuş İştar, Adonis, Venüs… Hikâye hep yerle gök arasında bir aşk hikâyesi. Milattan binlerce yıl önce neredeyse kesme taş hükmünde sözcüklerle yazdığı şiirleri okuyunca zaman mekân algım değişiyor:
“Hayatım alevler içinde.
O beni dağlardaki böğürtlen dikenlerinde
mecbur etti yürümeye.
Sıyırdı başımdan,
bir başrahibeye yaraşan tacı.
Bir hançer ve bir kılıç verdi elime,
ve dedi;
‘senin için yapıldı bunların ikisi de,
çevir onları hemen kendi öz bedenine”
Enhedunna’nın hikayesini okurken başka bir kadınlık hikayesi de acıyla yükseldi mısralarından. Bir erkeğin tacizine uğramış kralın kızı. Muhtemelen acısını sağaltmak, tacizcisini lanetlemek ve yalnızca kadın olduğu için uğradığı bu tecavüzün yarattığı duygulardan arınmak için de çığlık çığlığa yazıyor yaşadıklarını. Ur şehrini yağmalayan bir komutan olan Lugalan’ı lanetliyor yaptıkları için Enhedunnave tarihe belki de ilk “ifşa” ilk “itiraf” olan şunları kaydediyor:
Ben Enheduanna, sana bir dua edeceğim.
Sana kutsal Inanna,
Gözyaşlarım özgürce dökülüp mey olsun!
Bırak ona “Selam” edeyim!
Aşimbabbar için kaygılanma.
Lugalan kutsal An’ın arındırmalarını ve her şeyini değiştirdi,
Eanna tapınağından An’ı çekip çıkardı.
Huşu göstermedi An-lugal’a
Cazibeleri karşı konulmaz, güzelliği sonsuz tapınağı,
Harabe bir tapınağa dönüştürdü.
Bir eşmiş gibi önümden girerken,
Gerçekten hasetle bana (baldızına) yanaştı.
Ah hiddetli vahşi ilahi ineğim, def et bu adamı, zapt et bu adamı!
İlahi dayanağın mabedinde, ben şimdi neyim ki?
Enhedunna, neredeyse nesneleşen bedeniyle soruyor: Ben şimdi neyim ki?
Aşk tanrıçasının da yapacağı bir şey yok bu durumda. Enhedunna’nın bedeni tapınıldıktan sonra yenilen hamurdan put gibi. İbadeti de tapınağı da anlamsızlaştıran bir varoluş halinde. O da sesini kazıyor tarihe: Ben Enhedunna. Vardım. Buradaydım.
Ana görsel: Freepik
İlgili haberler
GÜNÜN ŞİİRİ Mihri Hatun'dan
'Çünkü nakıs akl olur dirler nisa, her sözin mazur tutmatır reva/ Bir müennes yeg dururkim ehl ola/...
GÜNÜN PORTRESİ: Şiirlerini bitirecek vakti olmadı...
Selma Meerbaum’u önemli kılan yalnızca gencecik yaşında susturulması değil, bu genç yaşında ortaya ç...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.