Kadının soyadı yok!
‘Sadece yaşamak değil; insanca, adımızla, varlığımızla, her alanda eşit haklarımızla yaşamak hakkımız. Var olanı korumanın yanında; daha da fazlasını talep etmek söke söke almak da görevimiz.’

Evlenir ve boşanırken, kadınların hayatlarının arka planında değişen çok fazla şey oluyor. Elektronik bir sistem üzerinde, nüfusa kayıtlı olduğu şehir bir anda belki de daha önce hiç görmediği, bilmediği, sevmediği bir yere kayıveriyor. Bir anda kendi ailesi dışında bir ailenin nüfusuna geçiveriyor. Doğduğundan beri kendini tanımladığı, diplomasında, vergi levhasında ya da yalnızca nüfus cüzdanında yazan isim değişiveriyor. Biriyle evlenmek istediği için attığı bir imza neticesinde bu “birden oluveren” şeylerin hiçbiri için dönüp de kadınlara bir şey soran oluvermiyor. Sene oldu 2021, biz hâlâ kadının kendi soyadını kullanma mevzusundan dem vuruyoruz.

Kadınların evlendikten sonra yalnızca kendi soyadlarını kullanmasının bir “hak” olarak yargı nezdinde tescillenmesinin üzerinden epey zaman geçti aslında. Fakat ne uygulamada ne de yasalarda bunun bir hak olduğuna rastlıyoruz. Devletin bunu bir ödev olarak aldığını söylemek de mümkün değil. Gündemimizde çok da sıcak yer tutan bir mesele olmaktan çıktığı da doğru. Zira gündemimiz cinayetlerle dolup taşınca, temel gayemiz canımızı kurtarmaya odaklanmak oluyor.

Yıllardır kadın hareketi ülkenin her yerinde çeşitli şekillerde bangır bangır her gün en az 3 kadının öldürüldüğünü haykırıyor, çözüm istiyor. Gelin görün kiçözüm bir yana, çözümsüzlük dayatılıyor.Bu organize ve politik çaba da ne yazık ki yeni cinayetlerin müşterek faili oluyor. Cinayetten “biraz daha hafif” olan gündem maddesi ise yılların mücadelesiyle kazanılmış sosyal ve medeni haklarının tırpanlanması olarak karşımıza çıkıyor. Koruma kararlarını uygulatma, nafakayı koruma, nikahı müftüye kıydırmama gibi var olanı koruma çabamızdan; fazlasını, hak ettiğimizi isteme eşiğini tam olarak atlayamıyoruz.Kadınların evlendikten sonra kendi soyadlarını kullanmaları mevzuu ise bunlardan yalnızca bir tanesi.

ANAYASA MAHKEMESİ AİHM İHLALİNE DİRENEMEDİ

Kadınlar hâlâ, evlendikten sonra, evlenmeden önceki soyadlarını tek başına kullanamıyor. Oysa ki ta 2004 senesinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Türkiye aleyhine verdiği Ünal kararında, kadın ileerkek arasında farklı muamelenin ancak haklı ve geçerli bir neden olmasıhalinde olabileceğini vurgulayarak, kadının soyadını kullanamamasının bir ayrımcılık olduğu sonucuna varmıştı. Üstelik AİHM, 2001 senesinde yürürlüğe giren ve “kadın erkek eşitliği” için dönüm noktası olduğu iddia edilen yeni Medeni Kanun’a ve amacına da atıflar yapmıştı. Peşi sıra AİHM, Türkiye’den gelen diğer başvuruları da aynı kararla sonuçlandırdı.

Fakat bu karardan sonra, norm denetimi için yasa maddesi Anayasa Mahkemesi (AYM) önüne gidince, AYM eşitsiz yasa maddesini Anayasa’ya aykırı olmadığı görüşüyle normun iptali talebini reddetti. Oysa ki Türkiye’nin 1985 yılında imzaladığı Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi’nde (CEDAW) “aile adının” eşit haklar temelinde belirlenmesi gerektiği çoktan söylenmişti. Fakat Yasa maddesinin değişimini reddeden AYM, bireysel başvuru yolunun açılmasıyla aynı görüşte ısrar edemedi. 2013 senesinde önüne gelen bir dosyada, kadının evlendikten sonra kendi soyadını kullanmasını “kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme” hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirterek, bu hakkın tanınmamasını bir ihlal olarak nitelendirdi. Hemen akabinde Yargıtay da bu kararlara atıfla “hiçbir geçerli gerekçe göstermeksizin” kadınların bu hakkını kullanması gerektiğine 2015 senesinde nihayet karar verebildi.

SÖZDE KALAN HAKLAR

Hatırlayın, Yargıtay’ın bu kararıbasında “tarihi” sıfatıyla duyurulmuştu. Gerçekten de kadınların soyadını kullanma hakkına ilişkin önemli olan o karar, tarihte kaldı. Kararlardan sonra ne gerekli yasa değişikliği yapıldı ne de uygulamada bir değişikliğe gidildi. Medeni Kanun’daki ilgili yasa maddesi hâlâ kadının “kocasının soyadını kullanmak zorunda” olduğu yönünde. Evlenen kadınların yalnızca “kocasının soyadının önünde” kendi soyadını da kullanabileceği eklendi. Uygulama ise kadının medeni ve sosyal haklarının hâlâ erkeğe tabi olduğunun itirafından başka bir şey değil.

Bugün evlenmek üzere başvuru yaptığınızda size verilen formu doldururken yalnızca bu iki seçeneğe mahkûm bırakılıyorsunuz. Yani, yalnızca kendi soyadını kullanma bir seçenek olarak dahi sunulmuyor. Akabinde, asliye hukuk mahkemesinde “Yalnızca kendi soyadımı kullanmak istiyorum” davası açmanız gerekiyor ki bu dahi tek başına bir hak ihlali. Bu dava da öyle “üfürükten” görülmüyor. Davaya karşı taraf olarak nüfus müdürlüğü ve eşinizi birlikte yazmanız gerekiyor. Bununla da bitmiyor, karar vermek için eşin onayını da istiyor mahkeme! Erkek eş, eşinin yalnızca kendi soyadını kullanmasını “kabul ettiğini” (aslında izin verdiğini) mahkemede söylemeli ki hakkınızı kullanabilesiniz! Bitti mi? Hayır! Diğer davalı olan nüfus müdürlüğü mahkemenin verdiği karara hemen itiraz ediyor! Yani kadının hak kullanım talebinin karşısına devleti temsilen nüfus müdürlüğünü, erkeği temsilen kocayı yerleştiriyor; onların onayını arıyor.

Bütün bunlar birlikte değerlendirildiğinde, soyadının kadınlar için bir hak olarak kabul edildiğini söylemek mümkün mü? Peki kullandırılmayan bir hakkın kazanılmış olduğunu söyleyebilir miyiz? Tıpkı diğer pek çok insan hakkı ya da Anayasal hak olarak tanımlanan ve kağıt üzerinde kalan cafcaflı sözler gibi… AİHM’in verdiği kararları işine gelmedikçe tanımamakta ısrar eden hükÜümetin, kadının isim hakkını bunca yıldır görmezden gelmesi, uygulamalarıyla aslında bu hakkı hiç tanımadığının göstergesi.

Sadece yaşamak değil; insanca, adımızla, varlığımızla, her alanda eşit haklarımızla, olanaklarımızla yaşamak hakkımız. Var olanı korumanın yanında; alabildiğimizden daha da fazlasını, en ilerisini, kendimizi var etmenin bütün koşullarını talep etmek ve söke söke almak da görevimiz.

Görsel: Freepik

İlgili haberler
Hükümetin derdi 91 yıllık medeni kanunla

Müftülere nikah yetkisi verilmesini kapsayan yasayı değerlendiren Avukat Selin Nakıpoğlu, ‘kadınları...

Medeni Kanun’un 92. yılında kadınlar ders kitaplar...

CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, kadınların her alanda haklarını yitirdiğini ifade ederek,...

Hukukun değil, retweetin üstlünlüğü

Adliyelerde adalet bulamayanlar yahut bulamayacağına inananlar dertlerini bir dilekçeye değil, sosya...