BERCİ KRİSTİN ÇÖP MASALLARI: Çöpten bir hayatın direnişçileri…
Capcanlı ve bir o kadar da hayali bir şölen sunuyor Berci Kristin Çöp Masalları. Ve bir umut ışığıyla sesleniyor Latife Tekin yazmaktan hiç vazgeçmediği işçilere, yoksullara, direnenlere güvenle…

Latife Tekin’in 1984 yılında yayımlanan ikinci kitabı, Berci Kristin Çöp Masalları. Yazar, öz yaşam öyküsü olan Sevgili Arsız Ölüm’ü basılması için Mehmet Fuat’a götürmüş. Kitabı çok beğenen Fuat basabileceklerini, fakat bu kitabın başarısından sonra, pek çok yazarın başına geldiği gibi, bir daha aynı başarıda eser yaratamama ihtimalinden dolayı, yeni bir kitap daha yazması gerektiğini söylemiş. Yazarımız da sıvamış kolları ve kitabımız ortaya çıkmış. İyi ki de çıkmış.

Adı, eskilerin deyimiyle kulağa ecnebi adı gibi gelen Berci, ‘Süt sağan kız’ demekmiş. Romanımızın geçtiği yer olan Çiçektepe’de yalnızca çöp toplayıp ayıklayan kızlara uygun görülen bir sıfat bu. Bir kış gecesi, kentin çerçöpünün döküldüğü, süprüntüleriyle safrasının atıldığı, varoş olmaya aday, yanı yöresi fabrikalarca kuşatılmış olan yerin, hemen yamacına fener ışığında kurulan kondularla başlıyor roman. Ve çöpten toplanan naylon leğenlerden çatıları, eski kilimlerden kapıları, muşambadan camları ile fabrikaların alt yanında, çamurun kucağında yepyeni bir mahalle doğuyor.
Bir taraftan çetin yaşam koşulları diğer yandan yıkımcılar, dozerleriyle, kamyonlarıyla, tam 37 gün boyunca üst üste gelirler. Tüm konducular çoluk çocuk, genç yaşlı dişiyle tırnağıyla savaşarak kazandıkları bu yere Savaştepe adını verirler. Baş edemeyeceğini anlayan hükümet, iki resmi giyimli adamını gönderir, çakılan mavi teneke bir tabela ve gecikmiş bir kabullenişle mahalle Çiçektepe adını alır.

YOKSULLARA FABRİKALARDAN ÖLÜM AKIYOR

Berci kızlar çöp toplarken, akü fabrikasında gençlerin kanı kurşunla, iplik işçisi kızların ciğeri tozla doluyor…
İçme suyuyla yayılan hastalık sonrası elbette önce kadınlar isyan edip düşüyor yola. Kadınlara ‘gece dersi’ veren, yatıp kalkmanın ilmini öğreten ‘Tirintaz Fidan’ erkeklere, ‘susuz keyiflerini nasıl indireceklerini’ soruyor.

Yanı başlarındaki ilaç fabrikasından kondular üzerine kar zannettikleri bir şeyler yağıyor. Çoluk çocuk hastalanıp mosmor kesiliyor. Hatta çocuklar ölüyor. Çileden çıkan kondulular fabrikayı taşlıyor, yıkıp döküyor; fabrika sahibini bulamayınca işçilerini dövüyorlar. Fabrikatör hediye yoğurtlarla, doktorla gelince de sövüp saymaktan vazgeçip hayır dualarına başlıyorlar. Fabrika atık sıcak suyunu salınca üzerlerine, mal bulmuş mağribi gibi bayram eden kondulular, daha da hastalanıyor.
Bir gün, akü fabrikasının önüne kocaman bir çadır açılıyor ve “Bu İşyerinde Grev Var” yazan kırmızı bir bez bağlanıyor. Uzun süren grev sonrası grevciler işten atılıyor ve o grevden sonra fabrikaların soyunma odalarında, helalarında, grev yerlerinde işçi sınıfı diye bir sınıfın varlığından, sömürüden söz eden işçiler giderek çoğalıyor.
Çiçektepe’de işçileri yola getirmeye yarayan, tazminat isteyip sendika sigorta sözü edenlerin, ağzını burnunu kıran dayakçılar var bir de...

DİRENİŞ BAŞLASIN...

Buzdolabı patronunun yurt dışından getirttiği yeni müdür, ilk iş olarak yıllık ikramiye yerine bisküvi ve yoğurt verileceğini, yeni bir ücretlendirme sistemi ile modern işçi olacaklarını, kıdeme göre değil ürettiği mala göre ücret alacaklarını muştuluyor.  Koynunda sendika fişleriyle geceleri kondu kondu dolanıp buzdolabı fabrikasına sendikayı sokan işçinin tazminatsız işten atılmasıysa bardağı taşıran son damla oluyor.
Birkaç günlük sessizlik sonrası önce makineler yavaşlatılıyor sonra da romanın doruk noktası olan direniş başlıyor…

HAYATIN TA KENDİSİNİ ANLATAN ROMAN

Elbette, bu benim naçizane özetim kulağa oldukça yavan geliyor. Çünkü, yazar öylesine bir dil ustası ki mitler, efsaneler, tekerlemelerle süslediği bu masalsı, efsunlu anlatımını katı ve yakıcı gerçekle çok güzel harmanlamış! Gerçekle düşün kaynaştığı ve başka bir şey olduğu büyüleyici bir roman, üzerine ne söylense yetmeyecek, eksik kalacak ve mutlaka okunması gereken, tadına okununca varılacak cinsten bir eser.

Peki Kristi kim? Yazar bunun yanıtını kitabın sonuna bırakmış. Romanımızın kahramanları, alışılagelmişin dışında birkaç tane değil, onlarca... Her halleriyle iğneyle kuyu kazarcasına yaratılmışlar. Bilge Güllü Baba’dan çıkarcı Çöp Bakkal’a, iş bilir fabrika sahibi Bay İzak’tan ona tabanca çeken Dursune Nine’ye örgütçü Gülbey Usta’dan roman yazmaya yeltenen kumarbaz Lado’ya… ‘Benden namuslu varsa karnımı doyursun’ diyen mahallenin ilk orospusu unvanını kazanan Deli Gönül’den kolu bacağı açık, saçlarını örtmeyen kadınları kendine dert edinen müezzin Hacı Hasan’a, sahte kadın Katır Emel’e kadar…

Yurdunu yuvasını terk edip şehrin safrası olarak kenara itilen insanların yoksulluğu, çaresizliği ve cehaleti anlatılıyor romanda. Ayakta kalma çabasında; mahalleyi haraca keseniyle, din tacirliğiyle, kesesini dolduranıyla, mafyasıyla, kumara ve fuhuşa batanıyla, kısacası hayatın ta kendisi anlatılan.
Capcanlı ve bir o kadar da hayali bir şölen sunuyor bize. Ve bana kalırsa dolu dolu bir umut ışığıyla son noktayı şu cümleyle koyuyor eserine Latife Tekin yazmaktan hiç vazgeçmediği işçilere, yoksullara, direnenlere güvenle: “Çöp Yolu’ndaki fabrikalarda çalışan işçiler ellerinde bayraklarla sahneye çıkıncaya kadar Çiçektepe...”

İlgili haberler
Gerçeklerin arasından haykıran Cinli Dirmit’in hik...

Sevgili Arsız Ölüm-Dirmit oyunu, romanın okuyucuyu çektiği gibi çekiyor izleyiciyi içine. Kahkahası...

GÜNÜN KİTABI: Manves City

‘Değişeni ve değişmeyeni bulma ve anlatma çabası’, Manves City’yi işçilerin derdini ve kederini anla...

GÜNÜN RİTMİ Malaika Trio'dan

Bu üç İsrailli kadın Kuzey Afrika ve Orta Doğu ritmleriyle kanınızı kaynatacak