Her 8 Mart yaklaşırken karamsarlıkların dağıldığı, yapılacak eylem ve etkinliklerin planlandığı, bu etkinlikler etrafında kadınların kenetlendiği, dayanışmayı ördüğü, sorunlarını konuşup birlikte çözüm aradığı, hiç durmadan çalışıldığı hummalı bir telaş olur. Mart ayına yaklaşırken heyecan daha da artar, hazırlıklar hızlanır. Her yıl, bu yılın çok daha zor geçtiği sözlerini birbirimizle paylaşırken, o zorlukları aşmak için de yeni yöntemler, yeni birlikler kurarız.
Bu 8 Mart da işte onlardan biri. Her yıl “Bu yıl çok daha ağır geçiyor” hatırlatmaları kulaklarımızda yankılanırken, “Ama birliğimiz var” sözleri de peşi sıra geliyor. Ama bu 8 Mart’ı diğer yıllardan farklılaştıran bir şey daha var ki, o da işçilerin insanca bir yaşam için verdikleri mücadele, kadın işçilerin bu mücadelenin en direngen unsurları olarak öne çıkışı...
Geçinmenin daha da zorlaştığı, barınmanın, ısınmanın, giyinmenin, hatta karnını doyurmanın imkansızlaştığı bu yıl sırtımızdaki yükler artarken, güvenceli çalışma hayal oluyor, ücretler açlık sınırına çekiliyor, zamlar ardı ardına geliyor, dinlenmek bile lüks haline gelip imkansızlaşıyor, haklar bir bir gasbediliyor, şiddet yaşamımızın her zerresini sarıyor, kölece çalışma koşulları yaygınlaşıyor, yaşamlarımız adeta insanlıktan çıkıyor.
Tüm bunlar olurken karşımızda cevaplamanın artık hayat memat meselesi olduğu bir soru çıkıyor: Peki ne yapmalı?
8 Martı 8 Mart yapan tarih, bu sorunun cevabını da içinde taşıyor.
19. yüzyılın ortalarında yani 150 yılı aşkın bir süre önce kapitalist sömürü düzenine karşı örgütlü mücadelenin ayrılmaz bir parçası haline gelen, 8 Mart’ı 8 Mart yapan kadın işçilerin daha iyi çalışma koşulları ve eşit işe eşit ücret talebiyle öne çıktığı o günün tarihini hatırlatmaya ihtiyaç var.
1857’de New York’ta dokuma fabrikasında çalışan kadın işçiler 16 saatlik günlük çalışma süresinin 10 saate indirilmesini istedi. Kadın işçiler bu amaçla büyük bir grev başlatırken bu, o güne kadar görülmüş en büyük kadın eylemiydi. Bununla birlikte bugün hâlâ mücadelesi süren “eşit işe eşit ücret” talebi de kadın işçiler için hayatiydi. Ancak kadınların bu mücadelesine karşı el ele veren patron ve polis işçilere saldırdı, patron kadın işçileri fabrikaya kilitledi. Kadın işçilerin eylemi sürerken fabrikada çıkan yangında 129 kadın işçi kapılar kilitli olduğu için yanarak can verdi. 8 Mart günü yaşanan bu olay, emekçi kadınların mücadele tarihine yazıldı.
1910 Kopenhag İkinci Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Clara Zetkin’in kadın işçilerin eşitlik mücadelesinde sembolleşen bu günün her yıl tüm dünyada etkinliklerle karşılanması önerisi coşkuyla karşılandı. 8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü ilk kez 1911’de dönemin çeşitli sanayileşmiş ülkelerinde kadın ve erkek işçilerin kitlesel katılımı ile kutlandı.
Peki 150 yıl öncesinden bugüne ne istiyoruz?
Bugün de uzun çalışma saatlerine, kölelik düzenine karşı, insanca çalışma ve insanca yaşama koşulları isteyen, sendikal hakları için en önde direnen, kendilerine reva görülen açlık ücretine karşı ek zam talep eden, “eşit işe eşit ücret” diyen emekçi kadınların mücadelesi 150 yıl önceki mücadelenin bıraktığı miras ve kararlılıkla devam diyor. Sadece burada değil dünyanın her yerinde kadınlar taleplerini ortaklaştırıp yükseltmenin yol ve yöntemlerini arayıp çoğaltıyor, şiddetten uzak, eşit ve sömürüsüz bir hayat tahayyülünün gerçekleşmesi için örgütleniyor, örgütlüyor, yan yana geliyor, hesap soruyor.
Biz de bu 8 Mart’ta evde, işte, sokakta, hayatın her alanında can korkusuyla yaşamaya, yaşamlarımızla sınanmaya, işten atma tehditlerine, mobbinge, tacize baskıya, eşitsizliğin derinleştirilmesine, medeni haklarımıza yönelik saldırılara, gençlerin çocukların hayatlarının karartılmasına, geleceksizleştirilmesine karşı özgür, eşit, şiddetsiz bir yaşam istiyoruz. Ve bu yaşam mücadelemizle mümkün, bizimle mümkün.
Sen de bu çağrıya kulak ver, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününü ülkenin dört bir yanında, yaşadığımız her alanda hep birlikte örgütleyelim. İşyerinde, mahallede, okulda, yurtta; birlik olup, birlikte kazanalım!
Fotoğraf: Hayri Tunç
İlgili haberler
Genişleyen öfkeyi dayanak almak, örgütlenmesine da...
Boşuna değil son günlerin tüm direnişlerinde iki sloganın öne çıkması… 'Birleşe birleşe kazanacağız'...
Oppo’dan öncesi, Oppo’dan sonrası: Babadan kocaya,...
Oppo işçisi bir kadın, evliliği boyunca gördüğü şiddetten kurtulma aşamasında Oppo’dan işten atılma...
Özgür, eşit, şiddetsiz bir yaşam bizimle mümkün!
Şiddet, kaygı, korku dolu bu hayatlara mecbur değiliz! Yaşamak bu değil! Peki biz ne istiyoruz?
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.