Her sabah yeni bir zam haberiyle uyanıyoruz. Büyüdükçe büyüyen enflasyon sayesinde küçüldükçe küçülen asgari ücretle ay sonunu nasıl getireceğimizi kara kara düşünüyor, ek gelir kazanmanın yollarını arıyoruz. Siz de etrafınızda 40 yaşın üzerinde, daha önce hiç çalışmamış ev kadınlarının iş aradığına şahit olmuşsunuzdur. Kimi geçim sıkıntısından aile bütçesine katkı sağlamak için, kimi çocuğu meslek sahibi olsun diye verdiği özel okul taksitlerini ödemekte zorlandığı için iş aramak zorunda kalan yüzlerce kadın var. Cumhurbaşkanı, kadınlar çalıştığı için işsizliğin arttığını söylese de gerçek tam olarak öyle değil. Aslında kadın istihdamını arttırmak için çıkartılan yasalar kadınları daha güvencesiz ve esnek çalışmaya mahkum ediyor. Peki, biz kadınlar hangi haklarımızı kaybettik? Bu soruya ilk başta emeklilik ve kreş hakkımız cevabını verebiliriz. Kaybettiklerimizi, yaşadığı tüm zorluklara rağmen emekli olabilmiş Gülten’in yaşamından kolaylıkla anlayabiliriz.
Gülten, 23 yaşındayken 1989’da askeriyenin Dikimevinde işe başlamış. O zaman çoğu Harb-İş Sendikasına üye 1000 işçi çalışıyormuş Dikimevinde ve sözleşmelerinde ücretsiz kreş hakkı varmış. Çalışma koşullarını şöyle anlatıyor Gülten: “90’lı yılarda da çok baskı vardı ama buna rağmen iş güvencemiz vardı. O dönem sendikalar daha güçlüydü. Bu dönemdeki kadar güvencesiz bir çalışma ortamı yoktu. Hırsızlık ve diğer suçlar dışında keyfi bir şekilde seni işten çıkaramıyorlardı. İşçilerin tamamı emekli olana kadar Dikimevinde çalışmaya devam ediyordu. Bu dönemde bir KHK ile ya da siyasi görüşünden ötürü işten çıkarabiliyorlar. Biz ilk işe girdiğimizde Dikimevinin ücreti çok düşüktü. 90 lira ücretle işe girdim. O dönemde koalisyon hükümeti vardı. Yeni bir sözleşme imzalandı ve maaşımız 125 liraya yükseldi. Günde 8 saat çalışıyorduk. 2 yılda bir sözleşme yapılıyordu. Sosyal haklarımız oldukça iyiydi. Senede iki defa tam ikramiye alıyorduk. Servis, yemek, yıllık izin ve en önemlisi kreş hakkımız vardı. İlk işe başladığımda 500’ü kadın 1000 işçi çalışıyordu. Kadın işçilerin sayısı fazla olduğu için Dikimevinde kreş vardı. Kreş oldukça güzeldi, hemşire bile vardı. Üç bölüm halindeydi. 1 ve 3 yaşından, 7 yaşına kadar çocuklar kreşten yararlanabiliyordu. Çalışan sayısı 300’e düştüğünde sadece 3 yaşına kadar olan çocuklar kreşten yararlanabildi. Üç çocuğunu da kreşte büyüten arkadaşlarımız vardı. Kreş hakkı çok önemli.”
ŞANSLIYDIK, ÇÜNKÜ MÜCADELE EDİYORDUK
Bugün kadınlar için çalışma koşullarının giderek ağırlaştığını, sigortalı çalışma, kreş gibi bir çok haktan yararlanılamadığını söylüyor. “Ben kadınların istediklerinde, azimli olduklarında her şeyi yapabileceğine inanıyorum. İlk başta yapamayacağımı düşündüm ama çalışmaya devam ettim. ‘Siz şanslıydınız’ diyebilirsiniz. Evet şanslıydık çünkü haklarımız için mücadele ediyorduk. Bu dönemde kadınların çoğu sigortasız çalışmak zorunda. Sigortalı bir işe girenlerse işten atılma korkusuyla uğradığı haksızlığa ses çıkaramıyor. Bu dönemde var olan haklarımız için daha çok mücadele etmeliyiz” diyor.HANGİ ANNEMİ ÇAĞIRAYIM?
Gülten için kreş hakkının önemi kendi yaşadıklarından kaynaklanıyor aslında. Dikimevinde işe başladığında en küçüğü 1 yaşında üç çocuğu varmış.Yol uzak olduğu için çocuklarını işyerinin kreşine götürememiş. Çocuklarına yengesi, teyzeleri ve babaanneleri bakmış. Şöyle anlatıyor yaşadığı bir olayı Gülten, “Küçük oğlum okula başladığında öğretmen ‘Anneni çağır’ demiş. Oğlum ‘Hangi annemi çağırayım’ deyince öğretmen ‘Senin kaç annen var’ diye sormuş. Oğlum da ‘İki annem var. Biri bana bakan annem, diğeri beni doğuran annem’ demiş. İlk başta öğretmen, babası iki evli herhalde diye düşünmüş. Yengem okula gittiğinde açıklamış durumu, ‘Annesi çalışıyor ona ben bakıyorum’ demiş. Küçük oğlum hâlâ yengeme anne diyor. Ben üç çocuğumu da okula götüremedim. Hiçbirinde okula gidip çocuklarımın durumuyla ilgili öğretmenleriyle görüşemedim. Çünkü işyerinden izin alamıyordum. İşyerinde ağladığım günler oluyordu. Ustabaşından izin istiyordum ‘Boş ver babaannesi, yengesi yanında’ diyordu. Diğer kadınlardan da sadece çocuklarına bakacak kimsesi olmayanlara izin veriyorlardı. Kendi kendime ‘Torunum olsun onun elini tutup okula götüreceğim’ diyordum, o özlem içinde kalıyor insanın.”
30 yıldan uzun zamandır Esenyalı’da yaşıyor Gülten, mahalleye taşındığında yol bile yokmuş doğru düzgün. Her gün işe gitmek için sabah 5.50’de yola çıkıp 1 saat sonra ancak Pendik’ten servise binebiliyormuş. “Haftanın iki günü servisi kaçırıyordum. Esenyalı’dan Beşiktaş’a gitmek için araç bulmak zordu” diyor. İşe geç kaldığında arayıp ustabaşına haber veriyormuş: “Ustabaşı uygun görürse izinli yazıyorlardı. Ya da ceza veriyorlardı, bu da maaşından kesiliyordu. Ayda 4-5 defa işe geç kaldığında soruşturma açıyorlardı.”
Atölyeye ilk gittiği gün işçilerin hızından makinelerin çıkardığı sesi duyduğunda korktuğunu ve “Ben nasıl yapacağım” dediğini ama 3 ay dolmadan diğer işçiler gibi hızlı çalışmaya başladığını anlatıyor. “Evdeki dikiş makinesini kullanabiliyordum ama hiç böyle bir makineye oturmamıştım” diyor.
Dikimevinde ilk gün yapılan sınavda arkadaşının yaşadıklarını ise gülerek anlatıyor: “Bizi sınav yaptılar. Bir arkadaşımıza ‘Makinede horoz ne işe yarar’ diye sorduklarında ‘Tavuğu gagalamaya yarar’ demiş. Makinenin ipliğini sağlayan horozun ne olduğunu bilmiyormuş.”
İlgili haberler
Sigorta patronun keyfine göre, sömürü en ala!
Sultangazi’de 250'ye yakın işçinin çalıştığı bir gıda fabrikasında Suriyeli, genç, kadın işçiler çoğ...
Yemek+servis+sigorta
‘Yemek+servis+maaş+sigorta.’ Sadece kelimelerden oluşan bu iş ilanında aslında bir hizmet ilişkisind...
8 Mart’a giderken 10 sorun 10 talep
Çalışma yaşamında karşılaştığımız 10 temel sorunu ve bu sorunlara ilişkin taleplerimizi bir araya ge...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.