Tüm mesele bu: Bir avuç kıymayı kabullenmeli mi kabullenmemeli mi?
‘Avuç içi kadar aldığım kıymayı iki ayrı yemeğin içine katıyorum, tam olarak 186 gram, benim normalim bu. Belki ilerde üç yemeğin içine de katarım, belki hiç’

Büyüklerimiz itibardan tasarruf olmaz diye diye israfı normalleştirirken biz pazarda anormalleşiyoruz. Avuç içi kadar aldığım kıymayı iki ayrı yemeğin içine katıyorum, tam olarak 186  gram, benim normalim bu. Belki ilerde üç yemeğin içine de katarım, belki hiç.

Bu az önce dediğim "itibardan tasarruf olmaz" gibi lafları diyen büyük biriyse laf da büyük oluyor. Laf öyle büyüyor ki gerçeğin önüne geçiyor, duyan ve inananlar da halüsinatif bir evrende aç karnına büyük laf alkışlıyor.

Şimdi bu saçmalığın orta yerinde aklıma Antakya'da dinlediğim cuma hutbesi geldi. Geçen hafta orada bir çadırkentteydim. Bizim çadırın önündeki mescit çadırında imam, namaza gelen erkeklere hanımlarına iyi davranmalarını vaaz etti. Erkeklerden bazıları başlarını olumlu anlamda sallayarak bu cümleye mukabele ettiler. Benim zihnim birden apaçık hale geldi. Burada namazdan kalkan pek çok adam, sırf imam öyle tembihlediği için en azından hutbenin etkisi geçene kadar hanımlarına iyi davranacaklardı. Bir davranış biçimini içselleştirmeden, alışkanlık haline getirmeden inançlarının onları iyi yönde manipüle ettiği şekilde yüzeysel bir değişiklik yapacaklardı. Daha iki akşam önce bir kap kuru fasulye alabilmek için sırada bekleyen depremzede bir abla "Ay benim adam kim bilir nasıl sinirlenmiştir." demişti. Biz de "O adam niye gelip sıraya girmedi de seni yolladı?" demiştik. İnşallah hutbenin etkisi sürece yayılır da orucu başına vuran ama yemek sırasına karısını yollayan o âdem oğlu da kadıncağıza iyi davranır diye düşündüm.

AÇILIĞIMIZ NEYE BANIYORUZ?

Buradan bakınca kitlelerin kanaat lideri olarak gördükleri kişilerin onlara hiçbir şey sunmadan, genelde inanç gibi hassas oldukları bir konuda manipüle edip ötekini düşmanlaştırarak oy toplamaya çalışması hiç mantıksız değil.

Eline tesbih alan, sırtına cübbe geçiren, koltuğunun altında kutsal kitap taşıyan birtakım adamlar. Hep ama hep adamlar. Bir şekilde gücünü diğerinin üstünde test edip kudret narı gibi olgunlaşmışlar. Açlığımızı onların kudretine banıp oruç açıyoruz.

O büyük lafa geri dönersek, bu millet halen itibardan tasarruf olmaz diye akla ziyan paralara düğün salonu kiralayıp zilyon sene düğün borcu ödeyen bir millet. Öyle içselleştirmiş, öyle bir normal kabulü içinde. Aç yatsa da toplumsal kodunu kırdırmaz, kan kusup kızılcık şerbeti içtim der. Ben de bir zahmet bu milletin bir ferdi olarak artık avuç içi kadar kıymayı kabullenmeyeyim mi, yaşım olmuş seksen artık. Öfff.

* [email protected]

Fotoğraf: Filiz Gür

İlgili haberler
‘Zamane Namusnamesi’

“Zamanı tüm bedenimle bir başka türlü ölçtüm. İnsanın neler yapabileceğini, hem de her şeyi yapabile...

Mine Özerden’e…

Filiz Gür, Gezi Parkı davası kapsamında 2022 Nisan ayında 18 yıl hapis cezasına çarptırılan Mine Öze...

Kapıları açacak anahtarlar elimizde…

‘Mayıs sayımızla kilitli kapıları bir bir açıyoruz kapanmamak üzere. Soruları birlikte sorup, yanıtl...