Mine Özerden’e…
Filiz Gür, Gezi Parkı davası kapsamında 2022 Nisan ayında 18 yıl hapis cezasına çarptırılan Mine Özerden’e mektup yazdı.

“Yine de hoştur hayat, katlanılabilir ona. Pazartesini salı izler, sonra çarşamba gelir. Zihin halkalar üretir; kimlik güçlenir, acılar büyümenin içinde erir.”  Woolf, Dalgalar

Canım Mine,

Bu mektubumu açık yazmaya karar verdim. Önce biraz düşündüm; sana bulaşan kendi varlığımın altını çizmek için mi yoksa senin oradaki haksız tutsaklığına işaret etmek için mi diye samimiyetimi sorguladım. Mutlaka benim payıma da kayıtsızlıktan mesafelenerek kendimi temize çekip iyileştiren bir şeyler düşüyordur, yoksa nasıl yaşarız bu kayıtsızlıkla?

Her minör topluluğun kendi kahramanına sahip çıktığı, kendi mahkûmuna içlendiği büyük bir hapishane burası. Hapishane olmayan kısmı da tımarhane. Oysa eğilip bükülemez sandığımız yasalar handiyse eritilip muhatabına uygun kalıpların içine çerçöple birlikte doldurulabilicek kıvamda. Şaşkınlık yorgunuyuz. Şaşırmıyoruz diyemiyorum, her seferinde yeniden yeniden şaşırıyoruz.

Bahsettiğim o minör toplulukların kendi içinde bile insana gayeyi unutturan, “biz ne yapıyorduk, hakikaten neyin peşindeydik” dedirten bu riyakârlık olduğu sürece, hadi bir el arttırıyorum insanın kendi kendine olan riyakârlığı devam ettikçe biz aynalarda görmek istediğimize bakıyor olacağız, kendimize değil. Kanser bu.

HAİN DE DEĞİLİZ, NANKÖR DE

Annem, biz çocukken yevmiyesinden ayırdığı parayla bize jeton aldırırdı. Ankesörlü telefonlardan dayılarımızı teyzelerimizi aratırdı. Bu bize başka bir şehirde yoksulluk içinde yaşadığımızı bir an için unutturan sevdiğimiz ve bizi seven akrabalarımız olduğunu düşündüren bir güvenlik duygusu verirdi. Her yılbaşında yok canımızla hepsine tebrik kartı alır, yollardık. Mektup yazma alışkanlığım taa o zamanlardan kalma. Sanıyorum annemin de akrabaları olduğunu hissetmeye ihtiyacı vardı. Şimdi kırk küsur yaşımda dönüp baktığımda aslında YAPAYALNIZMIŞIZ. Biz oturduğumuz evlerden atılırken, aç kalırken, annem derin bir depresyonun kollarına savrulurken neredeymiş ki bu akrabalar? Bir düğün olunca borç harç herkese yetişmeye çalışan, biletler alan, saçlar yaptıran, altınlar takan bu riyakârlık beş çocuklu kız kardeşlerini “kaderine” terk edebiliyormuş. Bu ülkede ülke gerçeğini dile getiren vatan haini, aile gerçeğini dile getiren nankör oluyor. Bu ülkede GERÇEK olan her şey kınanıyor, cezalandırılıyor, hapse “tıkılıyor”. GERÇEK olan yalnız kalıyor. Kimse kendi yalancılığını hatırlatan biriyle arkadaş olmak istemiyor. Yüksek volümlü her GERÇEK kendini duruşma salonunda buluyor.

SEN VARSIN, BİZ DE BURADAYIZ

Benim annemi bu saatten sonra “ötekinin” yokluğuna inandırmam mümkün değil. Zannederek, anlam yükleyerek de olsa uzun bir zaman onları VAR etmiş. Şimdi ne kadar yalnız bırakıldığının hikâyesini duymak ve dinlemek istemiyor benden. Onun yanında olan ve ne olursa olsun olacak olan biziz aslında. Bizi kendi yanılgısıyla büyütse de, beslediği vefa ve bağlılık duygusunun özümüze işlemesi sayesinde, onun bu tutunma halinin bizi de manipüle eden sahte güvenlik alanında serpildik. Senin içinse ÖTEKİ gerçekten VAR. Yanında uzun süre boyunca durduğun insanlar için de sen de GERÇEKTEN VARSIN. Hepimiz oradaydık diyoruz ya, hepimiz orada değildik aslında. Orada olanlar, yanında olanlar. En küçük bir tehditte fizana kaçmayanlar. Hastag’li vicdan mastürbasyonundan daha fazlası olanlar. Ve ne kadar çoklar.

Daha önceki mektubumda geri saymıyorum yazmıştım. Bu da anneminki gibi bir avunu. İnanma ihtiyacım o kadar güçlü ki gerçek insanların çok olduğuna ve gerçeğin mutlaka serbest kalacağı hayaline tutundum. İçimde büyüyor da büyüyor. Dünyanın bütün sarılmalarıyla sarılıyorum varlığına. O gün orada değildim, bugün bu kadarcık ama buradayım.

*Mine Özerden, Mimar Sinan Üniversitesi Sinema Televizyon bölümünden mezundur. 2011 sonunda Taksim’in yayalaştırılması yerine Topçu Kışlası yapılması projesine karşı oluşturulan Taksim Paltformu’na katıldığı için Gezi Parkı davası kapsamında sivil toplum kuruluşlarından birinin üyesi olduğu için 2022 Nisan ayında 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Mine, hayatı boyunca kimsenin kılına dokunmadı, kimsenin hakkını yemedi, varlığı kamu düzenine tehdit olarak görüldü.

*[email protected]

Fotoğraf: Pexels