Salgınla artan ev işleri: ‘Normal’i de dehşetliydi!
İçinden çıkılamaz; çünkü aslında kadınların ev içlerinde halletmesi beklenen bu işler bireysel değil, toplumsal olarak örgütlenmesi, karşılanması gereken hayati ihtiyaçlardır!

Salgın sürecinde kadınların ev içlerindeki yükünün arttığı herkesin malumu. Ev içi yükler derken yalnızca yeme, içme, temizlik ihtiyaçlarından değil aynı zamanda çocukların eğitimlerini de üstlenme, eksikleri kapatma, sağlıklarını koruma, hane üyelerinin duygu durumlarını “kontrol” altında tutma, kaygıları giderme, sürecin duygusal, psikolojik yükünü hafifletmek için tampon görevi görme, “patlama” anlarında siper olma gibi çok kapsamlı, zahmetli ve içinden çıkılamaz bir “bakım” sürecinden bahsediyoruz.

İçinden çıkılamaz; çünkü aslında “sevgi, şefkat ve fıtrat” adı altında yüklenen bu işlerin kendini “eksik, yetersiz, başarısız, bunalmış” hissetmeden yapılabilmesinin imkânı yoktur, hele de yoksulluk, güvencesizlik ve belirsizlik altında…

İçinden çıkılamaz; çünkü aslında kadınların ev içlerinde halletmesi beklenen bu işler bireysel değil, toplumsal olarak örgütlenmesi, karşılanması gereken hayati ihtiyaçlardır!

Bu, yalnızca salgın ya da kriz süreçlerinde değil, her zaman, her koşulda böyledir. Salgın ve kriz süreçleri “normal”in de “normal” olmadığını, insani olmadığını büyük bir dehşetle ortaya seriyor. Kadınların, özellikle de yoksul kadınların baş etmek zorunda bırakıldığı ev içi angarya tam da bu süreçte bütün yönleriyle açığa çıkıyor, aynı zamanda kapitalist üretim biçiminin dayattığı insanlıkdışı koşulların önemli, ayrılmaz bir parçası olduğu da...

Aliağa’dan Gülcan anlatıyor: Küçücük çocuklarım annelerinin süper anne olmaya çalışmasının nedenini biliyorlar... annelerinin babalarının ölmesinden korkuyorlar. Çünkü televizyonlarda bangır bangır ‘Çocuklara bir şey olmayacak’ deniyor… Ben de hayır diyorum, yaşlılar ölecek, bize bir şey olmayacak… Ödüm kopuyor ama arada kapının önüne çıkarıyorum çocukları. Babamız çalışıyor. Kendini kötü hissediyor bazen. Tek dışarıda olan o olduğu için... Upuzun bir günü planlama becerisinden yoksunum. Dersler var bir de... ‘EBA’yı takip edin’ diyorlar. EBA ise idam animasyonu izletiyor, ilahi dinletiyor. Sonra sistemi yapanlar çıkıp özür diliyor… Evde iki televizyon yok ama iki çocuk var… Hani en az 3 diyorlardı ya, sözünü dinleyenler şimdi vah tüh ediyor. ‘EBA’ya ödev yükledik’ diyen sevgili öğretmenler; bilmelisiniz ki o EBA açılmıyor. Öğrenciniz şimdilik kutu oyunu, hedef vurmaca, tik tok filan takılıyor…”

Her durumda olduğu gibi korona salgını koşullarında da bu bakım işi farklı sınıfsal kesimler için farklı süreçler ve sonuçlar yaratıyor.

Parası olana “metalaştırılan”, parası olmayan için “yok edilen”, bakım boşluğunun yoksul emekçi kadınların değersizleştirilen emekleriyle doldurulduğu, onların da çocuklarının bakımlarını kendilerinden daha yoksula ya da aile bağlarının kuşatan zincirlerine bıraktığı koşullarda yakalandık pandemiye. Ev içi dertlerle tek başına, hiçbir kamusal olanak olmadan baş etme çabasının dehşeti, az çok bakım, eğitim ve sosyalleşme imkânı satın alabilenlerin “satın alma” kapasitelerine de el konulunca daha görünür oldu.

Geçen hafta evde bir yandan çalışmak, bir yandan da çocuklarının bakım ihtiyacını karşılamak durumunda kalan, açık televizyonlar, sağlıksız abur cuburlar, “kaliteli” zaman geçirilememesi kaygıları arasında bocalayan ebeveynlerin ruh haline dair bir yazı çok paylaşıldı.  Araştırmacı Dr. Deniz Arzuk bu yazıya işaret ederek şu önemli tespiti yapıyor;… şu an hepimiz toplumsal sorunlara bireysel çözümler bulmaya çalışıyoruz. Aynı anda tam zamanlı çalışmamız, tam zamanlı çocuk bakmamız, herkesi tok tutmamız ve tüm bunları yaparken de dışarıdan herhangi bir destek almamamız gerekiyor... Sevgili orta sınıf ebeveynler, şu an orta sınıf olmayan ebeveynlerin hayatından fragmanlar izlemekteyiz. Çocuk yetiştirme konusundaki o çoook yüksek standartlarımız, sıfır ekran politikamız, şekersiz organik çocuklarımız filan hep sınıfsal ayrıcalıklarımız sayesindeydi. Şimdi evden çıkmama şansımız varsa o da aynı ayrıcalık sayesinde. Dilerim bu yolun öbür ucuna sağ salim ulaşmayı başarırsak bu deneyimi unutmaz da ebeveynlik izni, toplumsal çocuk bakımı, sağlık hizmetlerine erişim, evrensel temel gelir gibi haklar için taleplerimizi yükseltiriz...”

Parasız eğitim, parasız sağlık, parasız nitelikli bakım ve sosyalleşme olanakları, güvenceli, insani koşullarda iş, hane içinin beslenmesinden temizliğine toplumsallaştırma hamleleri... Ev içlerinin harı sürekli artan bir cehenneme dönüştüğü bu günlerde bu toplumsal taleplerin özellikle kadınların üstündeki ev içi angarya bakımından ne kadar hayati olduğu bir kere daha ortaya çıktı.

“Ham hayal” mi, “Ama nasıl olacak” mı? 

Sosyalizmin, dehşet düzeni kapitalizm karşısındaki gücü işte burada...

“... Kadın mutfağa ve çocuklarını beslemeye bağlanıp emeğini barbarlık örneği verimsiz, küçük, sinir bozucu, şaşkına döndürüp alçaltıcı bir iş uğruna yitiriyor. Kadınların gerçek kurtuluşu, gerçek sosyalizm ancak bu küçük ev işlerine karşı (devletin gücünü kullanan proletaryanın önderliğinde) herkesin katılacağı bir savaş başladığı yer ve zamanda, daha doğrusu bu geniş çaplı bir sosyalist ekonomiye tamamıyla, dönüştürülmeye başladığı zaman gerçekleşecektir” diyordu Lenin. 

Esaslı bir değişim için daha azına razı gelemeyiz...

 Görsel kaynak: Red Women's Workshop, 1977 
"Alone we are powerless...Together we are strong..."
"Yalnızken, güçsüzüz. Birlikte güçlüyüz..."

İlgili haberler
Veliler uzaktan eğitimi anlattı: Çocuklarımız için...

Koronavirüs nedeniyle uygulanan uzaktan eğitimin sağlıklı yürümediğini dile getiren anneler, çocukla...

Korona günlerinde evde çocukla hayat: Zorluklar, k...

İzolasyonla birlikte önemli sorunlardan bir tanesi çocukların akranlarıyla bir arada olamaması. Ayrı...

GÜNÜN DİKKATİ: Bakım işçilerini koronavirüsten kor...

Milyonlarca Amerikalı çocuklarının ve yaşlı ebeveynlerinin bakımı için profesyonel bakıcılara bel ba...