Ayşe’nin Diyarbakır’ın bir köyünden başlayıp Tuzla’nın bir fabrikasında devam eden bir yaşamı var. 18 yaşında başladığı 15 senelik işçilik hayatına 6 farklı fabrika sığdırmış. Nedeni sır değil: Düşük ücret, işyerinde taciz, gece vardiyası, ağır çalışma koşulları... Evde tek işçi kendisi değil. Sorumsuz olduğunu söylediği babasının da evden ayrılmasıyla annesi o güne dek evde yaptığı parça başı işi bırakarak 53 yaşında fabrika işçisi olmuş, 57 yaşında hayatındaki ilk eyleme katılmış. Kız kardeş, anne, abla bugün bir evde yaşayan 3 kadın işçi. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle konuştuğumuz Ayşe, aslında sadece kendisini anlatmış olmadı. Anlattıkları milyonlarca emekçi kadının yaşadıklarıyla kesişiyor.
4 yaşına kadar köy hayatı. Erkekler hep köy dışında çalışmada, kadınlar hep köyde, tarlada, bağ-bahçede. Ayşe’nin babası da İstanbul’a çalışmaya gidenlerden. O yüzden hayatının ilk yıllarında babaya dair iz yok ama köy belli ‘anılarla’ var.
Köy hafızanda nasıl kaldı?
Yokluk, yoksulluk... Kıyafet almak bile zor. Ayakkabımız paramparça olduğunda alınırdı, elbiseler yine öyle. Bir de bir evde televizyon vardı. Bizimkiler’i izlemeye gidiyorduk. Evde Zazaca konuşuyorduk, televizyonda Türkçe vardı. Ama izliyorsun merak ediyorsun.
Baban İstanbul’da, annen nasıl bakıyordu size?
Tarla, bağ-bahçe, hayvanlar... Bize bakmaya bile fırsatı olmuyordu. Bizim için belki en kötü şey şu: Annem tarlada çalışırken ablam –yaşı küçük- uyanıyor. Açlıktan köpeğin önündeki ekmeği alıyor. Köpek de ona saldırıyor, boğazından kafasına kadar ısırıyor. Kulak zarı patlıyor. Şu an tam duymuyor. Sonuçta annem yok. Açlıktan bunu yapıyor. Çocuk sonuçta.
İSTANBUL’A GÖÇ
İstanbul’a göç vakti geldiğinde baba hafızaya yerleşiyor: “İstanbul’a geldik. 2 ay akrabamızın evinde kaldık. Sonra ev tutuldu, 3+1. Sadece bir odada 2 çekyat, halı, köyden gelen 2-3 yorgan ve yastık vardı. Diğer odaların hepsi boştu. Tabak-çanak da burada alındı.” Köyde izlenen TRT dışında Türkçeyle ilk karşılaşma babanın ‘Git çikolata al’ demesiyle oluyor: “Türkçe öğretmek için bakkala gönderiyor babam” diyor: “Bakkala gittim anlamadı. Çikolatayı alamadan geri gelmişim. Türkçeyle ilk karşılaşmam böyle oldu.”
EVİ DÖNDÜREN ‘TÜCCAR İŞİ’
Dil çözülüyor ama dert büyüyor, babanın çalışmamasıyla beraber geçim sıkıntısı başlıyor. Anne evde ‘tüccar işi’ne başlıyor. Yaptığı kazaktan parça başı ücret alıyor. Kira verecek para, soba, kömür yok. Evi elektrikli soba ısıtmış, parça başı evi döndürmüş. Okul zamanı gelince okula ev sahibinin zoruyla yazdırılmış.
Niye yazdırmadı okula?
‘Kız kısmı okur muymuş’ düşüncesi vardı sanırım.
Maddi sıkıntıların da etkisi var mı?
Evet var. Ben okula bir defter bir kalemle başladım. Okumayı ikinci dönem öğrenmiştim çünkü kitap yoktu, evde yardım edecek kimse yoktu. Kalemin ucunu açmazdım zorla açtırırdı öğretmen.
Nasıl hissediyordun okulda?
Sıcakkanlıydım, arkadaşlarımla aram iyiydi. Ama durumu iyi olan bir arkadaşınla aranda o ezikliği hissediyorsun.
Baba, birahane açmış ama kendilerine faydası olmamış. Evi ‘tüccar işi’ yapan anne döndürmeye devam etmiş. Bu dönem yaşadığı bir olayı anlatırken duygulanıyor: “Annem 3-5 kazandığını saklıyordu. Babam, annemin biriktirdiği paraların yerini bana sordu ve ben söyledim. Annem öğrenince oturdu ağladı. O görüntüsü hiç gözümün önünden gitmez.”
BOT, MONT, ETEK
Anne evde iğne oyası yapıp satarken, kendisi dershane parası için bebek bakmış. “Ama yetmemiş demek ki” diyor. Ve 18 yaşında fabrika hayatı başlıyor. Metal fabrikası, traş bıçağı üretiyor. “İlk maaşımla da kendime bot almıştım bunu da söylemeden edemeyeceğim. Erkek kardeşime bot, anneme etek almıştım. Ablama da mont almıştım” deyince “Babaya ne aldın?” diye soruyorum. Gülerek “Babaya bir şey yok. baba sürünsün” diyor.18 yaşında biri için nasıldı metal fabrikası? Ağır gelmiyor muydu?
Hevesleniyorsun, cıvıl cıvılsın. Paraya ihtiyacın var sonuçta. Eve bakıyorsun. Geziyorsun. Ağır geliyordu ama tabii. Vardiyalı çalışıyorduk. Ortamına alışamıyordum. Garip geliyordu. Dışlıyorlardı. ‘Biz senin yaşındayken böyle değildik, çok yavaşsın. Şunu yap bunu yap’ diyorlardı. Ben de direniyordum, çalışıyordum. Kabul etmiyorlardı.
Sendika var mıydı?
Yoktu. Sigorta ve kuru maaş.
Fabrikada sadece kadın olduğun için sıkıntı yaşadın mı?
Ben yaşamadım ama arkadaşlar çok yaşadı. Sözlü, fiziki tacizler çoktu. Bir asansörde arkadaşı taciz etmişlerdi. Servisçi taciz etmişti başkasını.
Bu tacizlerin sonrasında ne oluyor peki?
Kadın susup kalıyordu, erkek de işine devam ediyordu. Yapılan bir şey olmuyordu. Disiplin cezası ya da işten çıkarılma gibi durum olmuyordu. Kadının çıkışını vermesi için kadına baskı uygulanıyordu.
Sonra gece vardiyası nedeniyle hiç uyumadan gittiği, hak ettiğini alamadığı, çalışma koşullarının yarattığı fabrikadan sinir ve düşük ücret nedeniyle ayrılıyor.
‘GEREKÇE OLARAK ERKEK OLDUĞUNU SÖYLEDİLER’
Çalıştığı fabrikaları tek tek anlatıyor. Sendikalı işyerleri hariç hepsinde taciz, düşük ücret, erkeklerden az ücret almak var. Örneğin tacizin çok yaygın olduğu bir fabrikadan ayrılış nedenini anlatıyor: “Maaş döneminde benden sonra işe giren bir erkeğe daha fazla zam yaptılar. Gerekçe olarak erkek olduğunu söylediler. İşi ben ona öğretmiştim. Çok bariz eşitsizlikti. Bu yüzden işten ayrıldım. 3 sene çalıştım orada.”
GÜZELLİĞE ‘DEĞER’ KATANLAR
Belki çalıştığı Avon deposu ayrı yerde duruyor. Avon kadınlara özel ürünler üretiyor. “Güzelliğe Değer Katar” sloganını kullanan bu firmada “Hikaye çok” diyor Ayşe: “Dolumu dışarıda yapılıyor. Biz kısa ve öz olarak sipariş toplamacıyız. Kadınlar yoğun olarak çalışıyor, yaklaşık 200-250 kadın. Burada hikaye çok. Kadınları güzelleştiren bir firma olarak görünüyor ama kadınları yaşlandıran, çökerten bir çalışma sistemi var. İnsanlara değer vermiyorlar, çalışanlara hiç değer vermiyorlar. Çalışma koşulları çok ağır. 7.30’dan akşam 5’e kadar çalışıyorsun. Daha önce 12 saat çalışıyorlarmış. Toplu giriş toplu çıkış yapıyorlar. Ocak yılbaşı, sevgililer günü, Mart’ta 8 mart ‘kadınlar günü’... Bu dönemlerde cafcaflı kataloglar, kampanyalar... Bu dönemi atlattıktan sonra da toplu işten çıkarmalar var. Yılbaşı gününde haber bile vermiyorlar. Biz 45 kişi çıkarılmıştık.”
8 MART’TA BEKLENTİSİ NE?
Ayşe bugün sendikalı bir metal fabrikasında çalışıyor. Temsilci atanmış. ‘6 aydan sonra seçim yapılır’ denilmiş.8 Mart’ı biliyorsun...
Ben biliyorum ama pek çok kadın bunun farkında değil. Özellikle serviste gelirken bir arkadaşla konuştum. ‘Sendika etkinlik yapıyormuş gitmeyi düşünüyor musun’ dedim. ‘Ben gidemem gece vardiyasından çıkacağım, pazartesi çocukları okula hazırlamam lazım’ diyor. Dönüp baktığında haklı, evli çocuk sahibi olanlar için çok zor. Sendika başkanı konuşacak. Ben zaten onları biliyorum ki. Talebimiz o değil ki.
Ne istiyorsunuz?
Tacizin, tecavüzün önünün kesilmesini istiyorum. Gereken cezaların verilmesini istiyorum. Eşit işe eşit ücret istiyorum. 8 Mart’ı tatil yapsınlar istiyorum, bizim günümüz değil mi? Kreş istiyoruz. Evli kadınlar ‘Ben gece vardiyasında çalışmak istemem’ diyor. Eve gidip yemek yapıyorlar, evin her işini yapıyorlar. ‘Çocuğu ders çalıştırıyoruz. Artık sabrımız dahi kalmıyor. Çalışmadığım dönemde kendime zaman ayırabiliyordum şimdi, kendimden vazgeçtim çocuklarıma zaman ayıramıyorum’ diyorlar. Çalışmak zorunda, çünkü geçim sıkıntısı var. Bir yere gidip gezemiyorlar. Kadın işçiler gezebilsin istiyoruz. Geçmişten bugüne kadar sürüyor taleplerimiz, geçen yıl da aynı şeyleri talep ediyorduk. Bugün tedirginlik çok fazla. Ben eskiden gece 12’de eve geliyordum. Şimdi gece yürürken korkuyorum.
‘TÜCCAR İŞİNDEN’ FABRİKAYA
Ayşe’nin annesi de eşinden ayrılınca 53 yaşında fabrika işçisi olmuş: “Babam anneme ‘Sen evimden gideceksin’ dedi. Annem karşı çıktı. ‘Bu ev bizim tırnaklarımızla kuruldu biz kurduk’ dedi. Babam, bana muhtaç kalacaksınız gibi şeyler söyledi. Annem de ‘Ne parasına ne başka şeyine muhtaç kalacağım’ dedi ve fabrikaya başladı. Annemi işe ben götürdüm, formu ben doldurdum.” Bir tekstil fabrikasında büyük kızıyla beraber çalışıyor. Ayşe annesindeki değişimi şöyle anlatıyor: “Kendine güveni arttı. Kendi ayakları üzerinde duruyor. Değişimleri görebiliyorsun. 3 kadın çalışıyoruz. Herkes kendi fabrikasını anlatıyor.” Annesinin çalıştığı fabrikada toplu iş sözleşmesi için eylem varmış. ‘Ne yapacağız’, ‘Ne olacak’ ‘Ne yapayım’ diye soruyormuş, “Devam et diyorum, ne yapacağız diye bir şey yok. Sen babama karşı durmadın mı? Orada da karşı dur dedim.”
“Hayatında ilk kez mi eyleme katıldı?” diye soruyorum, “Evet. Arka tarafta durmuş” diyor: “Ne yapacaklar diye beklemiş. ‘Ama yukarıdan fotoğraf çekiyorlardı’ diyor. ‘Çocuğun biri geldi ‘Sendikaya üye olmak günahmış’ dedi’ diyor.”
İlgili haberler
8 Mart’a giderken 10 sorun 10 talep
Çalışma yaşamında karşılaştığımız 10 temel sorunu ve bu sorunlara ilişkin taleplerimizi bir araya ge...
Pastayı sendikacılar yesin!
Çimse-İş Sendikası işçiye değer vermeyen, işçilerin kendilerini sorgulamasından rahatsız olan patron...
İş kazasında 5 parmağını kaybeden Aynur’un 8 Mart...
Patronun kar hırsı yüzünden iki kez iş kazası geçiren ve 5 parmağı pres makinesinde ezilen Aynur, tü...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.