Mersin Milletvekili adayı Derman Tarancı: İşçilerin, emekçilerin, kadınların sesini yükseltmek istiyorum
Derman Tarancı. Emek Partisinin Yeşil Sol Parti listelerinden Mersin Milletvekili adayı. Eşi Namık Tarancı'yı 1992'de Hizbullah saldırısı sonrası kaybetti. Mücadelesi günden güne büyüdü...

Derman Tarancı. Emek Partisinin Yeşil Sol Parti listelerinden Mersin Milletvekili adayı. 1991 yılında eşi Namık Tarancı ile birlikte Gerçek dergisi Diyarbakır temsilciliğinde görev alırlar. 1992’de yılında Gerçek dergisi Diyarbakır Temsilcisi Namık Tarancı’nın Hizbullah tarafından katledilmesinin ardından Mersin’e yerleşen Tarancı Emek Partisinin kurulması ile yöneticilik ve il başkanlığı görevlerinde bulunur. Tarancı yıllardır öldürülen eşi için adalet mücadelesi veriyor. Derman Tarancı’yı daha yakından tanımak ve mücadele hikayesine eşlik etmek için sohbete başlıyoruz.

Önce ona Hizbullah’ın ilk ortaya çıktığı dönemi ve o atmosferi soruyorum.

O dönem 12 Eylül askeri diktası sona ermiş görünüyordu. Fakat askeri yönetimi aratmayacak kadar despotik bir baskı vardı. Demokrasi askıya alınmış, sosyal örgütler yasaklanmış, baskı, sansür yanı sıra demokratik olan her şey kısıtlanmıştı. Yani anlayacağınız; devin altında kalan bir toplum ve onun mücadele arayışları vardı. Mesut Yılmaz'dan sonra Tansu Çiller'in başbakan olduğu hükümetin kurulmasıyla yeniden baskılar alabildiğince yoğunlaştı. Köy boşaltmaları, gözaltılar, toplu işkenceler…

Bu yaşanan enkaz beraberinde mücadeleyi de getirdi. Demokrasi güçleri sokağı çağrı yaptı, baskılara boyun eğmeme adına mücadele başlamıştı. Türkiye ve bölgede direnişler yükseliyordu.

Diyarbakır'daydım kadının, gencin ya da tüm halkın üzerindeki baskı büyük bir yara bırakmıştı. Dolayısıyla ayağa kalkmak acılarını biraz olsa hafifletmek adına mücadele sürmeliydi. Kürt halkına karşı siyasal İslam çizgisiyle öne çıkan Hizbullah rahat bir şekilde hareket etmeye başladı. Sokak ortasında infazların yoğun yaşandığı, kadınlara yönelik baskının arttığı, gençlerin giyim-kuşamına müdahalenin yaşanarak adeta toplumsal bir korku başlatılıyordu.

Faili meçhuller artmaya başladı. Susurluk mafyası, çeteleşme, siyasal İslam’ın kök salması…

Öte yandan Başbakan Tansu Çiller de; "Devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir" sözleri ile bir kesimi cesaretlendirmişti. Çeşitli örgütler piyasaya sürülerek, İslami değerleri referans alarak doğu ve güneydoğuda tek kurşun, batıda ise domuz bağı ile cinayetler işleniyordu. Türkiye böylesine karanlık bir sürecin içerisine çekiliyordu. Korku, panik ve mücadele iç içeydi… Bana göre Türkiye toplumu o süreci hiç unutmayacak.

O dönem siz eşinizi kaybettiniz o sürecin ardından adalet mücadelesi sizin için nasıl sürdü? Nelerle karşı karşıya kaldınız?

Evet o korkunç süreçten biz de nasibimizi almıştık. 20 Kasım 1992 sabahı gazete büroya giderken tek kurşun. O gün bir duruşmaya gidip haber hazırlayacaktı. Daha sonra buluşacaktık. Aradan 10 dakika geçmedi vurulduğunun haberi geldi. Bırakın hukuk ve adaleti. Geleneklerimize göre defin işlemlerini bile yaptırmadılar.

Daha sonra avukatlar çeşitli girişimlerde bulundular fakat sonuçsuz kaldı. İstanbul'da yapılan Hizbullah operasyonunda yakalananların üzerine suç atarak olay devletçe çözülmüş oldu.

2011 yılında örgüt elemanlarını "uzun tutukluk süreci" diyerek davul zurnayla tahliye ettiler. Aynı gece yurt dışına çıkartılarak adeta ödüllendirildiler. Karanlıklar aydınlatılsın isminde bir platform kuruldu, 17 bine yakın faili meçhul cinayetin verileri hazırlayarak. Ben, Aydın Çubukçu, Ahmet Telli ile TBMM İnsan Haklar Komisyonuna ulaştırdık ve yine bir sonuç alamadık.

Anlayacağınız bugünkü gibi hukuk o zaman da askıdaydı.


Şimdiki Türkiye tablosunda Cumhur İttifakının el ele verdiği partilerden biri HÜDA-PAR. Geleneği ve geçmişi Hizbullah olan bir partinin bugün seçim ittifakı olarak tanıtılmasını nasıl yorumluyorsunuz?

Bana göre bu yeni bir ittifak değil. Aslında şaşırmamak gerekiyor her ne kadar ayrı parti gibi görünseler de aynı politik zeminde yürüyorlar, ittifak yapmaları gayet doğal. Toplumsal alana bakışları gayet uyuşuyor. Her ikisi de siyasal İslam çizgisini kullanarak gerici bir zeminde hareket ediyorlar. Örneğin kadına bakış açıları aynı ve kadın düşmanlığı üzerinden politika üretiyorlar. İstanbul Sözleşmesi veya 6284 sayılı Yasa bir nebze de olsa kadına nefes aldırır ve kadını korur bir pozisyondaydı. Fakat bir gecede feshedilerek ittifaklarına göz kırptılar. Buna bile tahammülü olmayan partilerin ittifakı gerçekten korkunç bir durum.

Kadınlardan korkuyorlar. Kadınlar bulundukları her toplumda özgürlüğü, eşitliği, barışı ve toplumsal geleceği belirliyor. Bu yüzden kadını eve kapatmak, o gerici politikaları üzerinden tüm toplumu esir almaktır.

Siz Milletvekili adayısınız neden Mecliste olmak istiyorsunuz?

Emek Partisinin Yeşil Sol listelerinden adayım. Sosyalist bir ideolojiyi benimsemiş biriyim. Yıllardır toplumsal mücadelenin içinde bulundum. İnsan hakları mücadelesi yürüttüm ve partimin il başkanlığında görev aldım. Dersim İl Genel Meclis üyeliğinde bulundum. Bu süreçlerin devamı olarak parlamentoya girerek oradan mücadeleme devam edip, yaşananlara müdahil olabilirim diye düşünüyorum. Ben yaşamı boyunca hep işçilerin, emekçilerin, kadınların ve çocukların mücadelesinin safında oldum. Mecliste o safını sesini yükseltmek istiyorum.


Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
İşçi kadınlara 1 Mayıs çağrısı: Bir araya gelelim,...

Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği Başkanı Adile Doğan, 1 Mayıs öncesi Tuzla ve Pendik bölgesindeki iş...

Yeşil Sol Parti Manisa adayı Gülsüm Çolak’tan müca...

Eşi madenlerden emekli olan, oğlu Uğur Çolak’ı ise Soma Katliamı'nda yitiren ve yıllarca adalet müca...

Milletvekili adayı Sevilay Çelenk: kadınların haki...

Yeşil Sol Parti Diyarbakır 6. Sıra Milletvekili Adayı Sevilay Çelenk: İstanbul Sözleşmesi’ni geri al...