Soğanları pembeleşinceye kadar yağda kavuruyoruz. Onlar pembeleşedursun biz de domateslerimizi rendeleyelim. Rendeleyelim… Rendeleyelim de rende nerde? Her zamanki yerinde yok. Kirli de değil. Yeni yıkanmışlar arasında da bulamadık. Haydaaaa… Nerde bu rende!? Biz rendeyi tencere rafında bulana kadar pembeleşmesini umduğumuz soğanlar çoktan kararmış oluyor zaten. Kim koydu bu rendeyi tencere yerine?
Sil baştan… Gitti soğan ve yağ boşuna. Yıka tencereyi, baştan doğra soğanı, yağda kavur… Ohoo.. Hem malzeme gitti hem vakit. Üstelik bütün sinirler çoktan pembeleşti bile… Annelerin çoğunun farkında olmadan örgütlendiği ve aktif olarak çalıştığı “Mutfağıma Dokunma” kampanyasının esas sebebi budur işte. Girer biri mutfağına, alır kullanır bir şeyi, sonra kendi kafasına göre yerleştirir bir yere. İyi de mutfakta bulunan her şeyin konulduğu yerin bir önemi vardır. Bu önem de; o nesnenin kullanım amacı, kullanma sıklığı ve mutfağın en çok bulunulan noktası ile arasındaki uzaklığa göre belirlenir. Zaten daracık mutfaklarda harikalar yaratmaya çabalıyoruz. Her birini ne zorluklarla istiflemişiz yerlerine. “Şuraya bir askı mı monte etsek acaba? Cezveleri rahat asarız” gibi onlarca fikir teatisi sonucunda ortaya çıkmış bir yerleşim planı oluşturmuşuz. Örneğin yağları ocağa en yakın tezgâhta bulundururuz ki yemek yaparken git-gel olmasın. Neticede yağsız yemek olmaz. Şimdi o yağı alıp da rüzgârda kapı çarpmasın diye kapının önüne koyunca çok mu işlevsel oldu? Her gün git-gel, al-bırak mı yapacağız? Yine vakit kaybı… Onun yerine turşu kavanozu koyabilirsin. Hiç olmadı suların kesilme ihtimaline karşı evde bulundurduğun su şişesi duruyor yedekte. Ya da çay bardaklarının rafta, içki bardaklarının dolapta durması da tesadüf değildir. Her gün istisnasız çay demleriz. Bardaklar el altında olmalı. Şöyle hemen su bardaklarının yanında…
NEREYE KOYDUYSAN ORADADIR
İşyerlerinin mesleğe göre değişen bir düzeni vardır. Hangi dosyanın nerede durduğu bütün çalışanlarca bilinir. Masalarda renklere göre kalemlerin yeri dahi bellidir. Çünkü bulunamayan herhangi bir şey bütün iş işleyişini sekteye uğratabilir. Eğer patron değilseniz aranan şeylerin hesabını sorabileceğiniz kimse de yoktur. Aksayan işler zaman kaybettirdiği gibi para da kaybettirebilir. Kaybedilen para da muhakkak işçinin cebinden bir şekilde çıkar. Bütün bunlara sebebiyet düzene dikkat edilir. Söz gelimi, bir terzi makasını uzanamayacağı bir yerde bırakmaz.Ev de bir işyeri gibidir aslında. Kadınlar fazlaca geniş bir yelpazesi olan “iş”lerinin neredeyse tamamını bu mekânda hal yoluna sokarlar. Bu sebeple neyin nerede durduğu ev içinde de önemlidir. Malum, iş çok, ama yapacak kişi yoktur, kadın dışında tabi! Ve yerlerini en çok kadınlar bilmek zorunda olması da ayrı bir iş olarak haneye yazılır. “Kareli gömleğim nerde” sorusu da onlara sorulur en çok. Ki bu bir soru değil, daha çok hesap sormadır, bilenler bilir. Olması gereken yerde olmayan bir şeyin sorumlusu hep “düzenden sorumlu olarak görevlendirilmiş kişi”dir. Üstelik rendeyi tencere rafına koyan onlar olmadığı halde. Hem bu düzene saygı duyulmaz hem de olası bir düzensizlik durumunun suçlusu kadın olur. Bu durumun doğal bir sonucu olarak yine farkında olmadan başka bir örgütlenme biçimi doğar ki, bu artık ikinci aşama olan isyan aşamasıdır. Bitmez tükenmez mesailerin akabinde aranan şeyin sorulmasına verilen cevap sertleşir: “Nereye koyduysan oradadır!”
AYNEN BENİM ANNEM YAAA!
Bu mesele çoğu kez mizaha konu olur, sıkça da şu cümleyle devam eder: “Aynen benim annem yaa!” Aslında gerçekten ilginç ve belki mizahidir birbirinden habersiz olarak pek çok kadının aynı olay karşısında aynı tepkiyi vermesi. Lakin sebepsiz değildir. Annelerin daha çok kullandığı ama kural gereği babaya ait olan alet çantasını ender olarak açan ve oradaki tornavidayı göremeyen babanın evin her derdinden kadını sorumlu gören kafası neyse, “aynen benim annem ya” cümlesi de odur aslında. Sonra o tornavida mutfak çekmesinden çıkar, olay olur, vay efendim kadın neden aldığı şeyi yerine koymamıştır! Kimse kadının evin görünmeyen tamircisi ve sorun çözücüsü olduğunu düşünmez, o tornavida oradadır çünkü her türlü alet edevatı erkeklerden daha sık kullanır. Çaydanlığın sapının sürekli gevşediğini, kocaya “bir el at” denmesinin üstünden haftalar geçtiği, o sapın düşmesinden oluşacak yanığın yine kadına dert olacağını düşünürsek o da kadının el altında bulundurulabilir bittabi. Neyse bu başka bir yazının konusu…Ne diyorduk; mesele basit. “Ne olacak canım rendenin, tahta kaşığın yeri değişmişse” dememek gerek. Vardır elbet bir sebebi ve bir farkı. Üstelik bu sebep sadece işlevle ilgili olmak zorunda da değildir. Kadınlar sıkıştırılmış alanlarında kendilerine ait bir düzen kurarlarken işlevin dışında estetiği de dert ediyor olamaz mı ey cahil! Renkli bardaklar sürekli kullanılmıyor olsa da onlar mutfağın estetiğini destekliyor olabilir. Sadece bu sebeple bile öncelik onların olabilir.
Hayatı kolaylaştırmanın bir düzeneği kuruludur kadınların elinin değdiği yerde. Ve o hayatı işin bir ucundan tutmadıkları için zorlaştıranlara laf düşmez rendenin yerinin değişmesini dert ediyorsa bir kadın. Bir işe yaramıyorsunuz, bari çoraplarınızı nerede çıkardığınızı bilin, değilse “nereye koyduysan oradadır”ın derin felsefesini tiye almayın!
İlgili haberler
Ev kadınlığı: Ne maaş, ne sigorta... Akşama kadar...
Hem doktor, hem aşçı, hem kuaför, hem bekçi, hem mühendis, hem itfaiyeci, hem pastacı, hem dondurmac...
GÜNÜN ANİMASYONU: Ev işleri sadece kadınların göre...
Çiftler arasında adaletsizliğin belki de en görünür halidir ev işlerine kadınların koşturup erkekler...
Kadın ve erkeklerin ev işleri savaşı
Pek çok erkek eşlerini "ev işlerinden sorumlu müdür" gibi görür ve işleri söylenmeden değil, ancak k...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.